Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser Büyükada davasında geçen ay tahliye olmasının ardından gazete Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtladı. Röportajdan öne çıkan başlıklar şu şekilde.
Game of Thrones DVD’lerinize el koydukları doğru mu?
6 gün sonra evlerimiz aranmış ve evimden tonlarca hard disk çıkmış. Arkadaşlarım da “İnşallah Game of Thrones’u seviyorlardır” diye dalga geçmişler. Benim çok ciddi bir dizi, film, belgesel ve e-book koleksiyonum vardır. Game of Thrones’u da çok seviyorum. Çıktığımda ilk yaptığım işlerden biri, Game of Thrones’un son sezonunu seyretmek oldu. (Gülüyor)
Neden Büyükada?
Çok basit! Çünkü en ucuz fiyatta oteli orada bulmuştuk! 4 ya da 5 gün sürecekti. Değişik yerlerden fiyat alındı. Ayrıca ada, insanların daha kolay ulaşabilecekleri bir yer. Çok esrarengiz bir tarafı yok. Büyükada değil Züyükada olsaydı gene aynı sorun çıkar mıydı, bilmiyorum. 15 Temmuz’dan önce Büyükada’da bir toplantı olduğu için insanların bir Büyükada saplantısı var. Hiçbirimizin aklına böyle bir şey gelmedi, kimse de çıkıp uyarmadı. Gizli saklı herhangi bir şey yapmaya çalışmadığımız için insanın aklına böyle şeyler gelmez ki.
“Gizli saklı değildi” diyorsunuz ama sizi ajanlıkla suçladılar.
Tabii ki ajan değiliz. Bizi ajanlıkla suçlayanların polisiye veya casus edebiyatını da bilmediklerini düşünüyorum. Profilimize, yaşam biçimimize, geçmişimize bakın; bizden ajan çıkarmak için çok çok uğraşıyor olmak lazım. Her şeyden önce bir James Bond karakteri olmak için fazla yaşlıyım! Bizi götüren Terörle Mücadele ekipleri de “Terörist teyzeler” diye şakalaşıyordu.
Ama siz hem Chicago’da okumuşsunuz, üstüne bir de Moskova hikâyesi var… Uluslararası geçmişinizden etkilenmiş olabilirler mi?
Hayır, benden etkilendiklerini hiç sanmıyorum. Uluslararası Af Örgütü’nün adından etkilendiler. Daha sonra baktığımda, basında sürekli “Af Örgütü’nün düzenlediği toplantı” diye geçtiğini gördüm. Toplantıyı Af Örgütü düzenlemedi. Ayrıca Af Örgütü’nün merkezi Londra’da ama Af Örgütü İngiliz kuruluşu değil. Dolayısıyla sürekli bir yanlış anlaşma söz konusu. Sivil toplum kuruluşlarını da bilmediklerini düşünüyorum. Uluslararası Af Örgütü’nün bazı raporlarını her kesimden çok beğenen oluyor. Bazı raporlar ise bazı insanları rahatsız ediyor çünkü insan hakları ihlalleri ile ilgili raporlama yapıyoruz. Bizim görevimiz bu.
Davadaki suçlamalara gelelim… Nedir şu meşhur Türkiye haritası, uçaklar, darbe planları?
Çalışmalarımızda bazen “Duygularınızı, vizyonunuzu, sıkıntılarınızı bir resimle anlatabilecek olsaydınız, ne resmi yapardınız?” deriz. Bu, çok sık kullanılan bir metottur. Orada da aslında bir harita falan yok. İnsanlara stres kaynaklarını anlatmaları söylendiğinde, nedense harita çizmişler. Ülkeyle ilgili sorunları olduğu içindir. Ama mesela Şeyhmus’un resminde de asansör var. Çünkü Şeyhmus da asansöre binmekten hoşlanmıyormuş. Ben de ülkenin kendisini çizmiştim. İçinde de beni strese sokan birçok şey vardı. Mesela trafik vardı, insanlar vardı, hatta kedilerim bile vardı. Çünkü ben bir seyahate gittiğimde kedilerime kimin baktığı, onların mamalarının verilmesi, kumlarının temiz olması gibi konular benim için stres kaynağı oluyor.
'TANER KILIÇ'IN GÜLEN CEMAAİ ÜYESİ OLDUĞU SUÇLAMASI ABSÜRD'
Asıl ciddi suçlamalardan biri Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç’a yönelik. Kılıç’ın telefonunda ‘ByLock’ olduğu ileri sürülüyor.
Taner Kılıç’ın telefonunda ByLock olmadığına dair 2 bilirkişi raporu var. 20 senedir kendisini tanıyan insan hakları savunucuları var. Taner Kılıç’ın Gülen Cemaati üyesi olması kadar absürd bir suçlama olamaz.
İddialardan biri de sizin telefonunuzdan çıkan bir PKK’lı mesajı…
Benim telefonumdan değil, bilgisayardan çıktığı söylendi. PKK’lı mesajı da değil. Biri bizim Uluslararası Af Örgütü’nün Facebook sayfasına üyelik koşullarını öğrenmek için mesaj atmış. Sonra da “Size dürüst davranmak istiyorum. Bu benim asıl adım değil, Irak’ta PKK için savaş cerrahı olarak çalışıyorum” diye bir mesaj göndermiş. Biz de ona bakıp “Bu insan ya deli ya trol ya da bizimle kafa bulmaya çalışıyor” diyerek cevap vermedik.
Büyükada’ya tekrar gittiniz mi?
Hayır, gitmedim. Kesinlikle gitmeyeceğim. Bırakın Büyükada’yı, Adalar’a bile adım atmam artık! Bir toplantıya gittim ve gerçekten pişmiş tavuk gibi hissediyorum. O toplantıya biraz da şunun için gitmiştim: Çok yoğun çalıştığım bir 3.5 ay olmuştu. Çok yorgundum. İnsanlar bana, “Sürmenaj olacaksın ve çok sinirli, huysuz oldun” diyorlardı. Hem biraz kafamı dinlerim hem biraz havuza girerim, belki denize girerim diye düşünerek gitmiştim. Sonra da ufak tefek tatil planlarım vardı. Onların yerine yazı Silivri’de yatarak geçirdim!
Bundan sonra sizi nasıl bir süreç bekliyor?
Dava sürüyor. Sadece tahliye olduk. 22 Kasım’da bir sonraki duruşma var. Yönetim kurulu başkanımız da söz konusu davaya dahil edildiği için muhtemelen biraz zaman alacak diye düşünüyorum. Şahsen ben, yönetim kurulu başkanımız, içerideki gazeteciler, Osman Kavala gibi insanlar serbest kalana ve tutuksuz yargılanana kadar bu konularda çalışmaya devam edeceğim. Sonuçta hiç kimse yargılanmamaktan bahsetmiyor. Esas olan tutuksuz yargılanmaktır.