Hürriyet'ten Ayşe Arman'a konuşan Atilla Taş'ın açıklamaları şöyle:
Hoş geldin! Gelir gelmez yine şahane tweet'lerle hayatımızı renklendirmeye başladın, "Selam gıybet dünyası, hiç mi özlemediniz be köftehorlar" diye seslendin. Hep mi bu kadar pozitiftin, hayat mı seni böyle yaptı?
Toplam ne kadar yattın?
14 ay.
İçeride tweet atmayı özledin mi?
E biraz öyle tabii! Tamam, sen kendi inandığın doğruları söylüyorsun, kendi istediğin için haksızlıklara karşı geliyorsun, kendi istediğin için muhalefet ediyorsun, ama seni takip eden insanlar da var. Yalnız değilsin gibi geliyor. Ama sonra mahkemeye gidiyorsun, cezaevine giriyorsun, aylar geçiyor, bir bakıyorsun hep yalnızsın! OHAL şartları çok ağır, mektup yasak, avukat yasak… Ve sen sadece üç kişiyle kalıyorsun!
Ailen?
Evet. Başka kimse yoktu! Her gün 20 metrekare bir yerdesin. 7 adım atabiliyorsun. 10 metre önünü bile görememek nasıl bir şey biliyor musun? Şimdi gökyüzüne baktığımda başım dönüyor. Cezaevinde gökyüzünü de kapattılar. Üstümüze kafes çektiler. Bir beton dökülmediği kaldı! İşte bu şartlarda, en yakınındaki insanlar bile senden kaçıyor. Çevrende kimse kalmıyor, cüzamlı gibi oluyorsun. Günün sonunda bir bakıyorsun, bu kadar insan takip ediyor ama yanında kimse yok!
Çok mu acıttı bu senin içini?
İnsanlar korktuğu için mi senin yanında yer almadı?
'VİCDANIM BİLE İRONİ İÇERİYOR'
Tahliye olman, ‘FETÖ'nün medya yapılanması' ayağından olmadığının kanıtı mı?
Bir örgütün içine girip, onların amacı doğrultusunda yazsam, bu suçlamayı anlarım, ama ben Türkiye'de yayın yapan bir gazetede yazdım. Ayrıca ben orada yazmaya başladıktan sonra muhalif olmadım ki, zaten muhaliftim! O gazetede yazma sebebim de işsizlik. Çünkü ne konser işi geliyordu, ne reklam filmi, ne de televizyona çağırıyorlardı. Benim de hayatımı bir şekilde idame ettirmem gerekiyordu.
Bundan böyle gerçekten evinin erkeği, çocuklarının babası mı olacaksın?
Hayır ya! Dalga geçtim ben. Benim vicdanım bile ironi içeriyor! Kendimi ironi sanatçısı olarak görüyorum. O lafımda bile bir eleştiri vardı. Artık Türkiye'de muhalefet yapmanın ne kadar zor olduğunu anlatıyordum. Günün sonunda yanımda kimse yoktu! Tek başıma çektim cezamı…
En zor gelen neydi?
Bu işte! Bu yapayalnız olma hali. Terk edilmişlik hali. Cumhuriyet gazetesi çalışanlarıyla karşılaşıyordum. Ahmet Şık müthiş bir gazeteci. Bu insanlarla kader ortaklığı yaptık. Onlar ne kadar suçluysa, ben de o kadar suçluyum. Onlar da neticede gazetecilik yapıyor. Yoksa bir yere gidip bomba koymadılar. Onların da bir an evvel özgürlüklerine kavuşmaları gerekiyor.
‘SAKINCALI ÇÖKELEK STAND UP'LARI YAPACAĞIM'
Bundan sonra ne yapacaksın? Yeni bir 'Ham çökelek'e maruz mu kalacağız?
'DİRENMENİN EN İYİ YOLLARINDAN BİRİ AŞK'
Karın Meltem'le nasıl bir aşk yaşıyorsunuz?
Öyle böyle değil.
Romantik bir şey mi cezaevinde aşk yaşamak, evlenmek…
Aşkı o kadar güçlendiriyor ki. O kadar çok bağlanıyorsun ki birbirine. Dışarıdaki insan da aslında hapis yatıyor. İçeridekinden hiç farkı yok. O yolları tepiyor geliyor, saatlerce sırada bekliyor, aranıyor, bir saat görüşüyorsunuz ve gidiyor. Maddi-manevi inanılmaz büyük acılar sıkıntılar…
Nasıl tanıştınız?
'KİMSENİN GAZINA GELMEDİM'
Sana 1.700.000 takipçi tarafından gaz verildiği için mi Silivri'yi boyladığını düşünüyorsun?
Hayır, o da bir espri! Kimsenin gazına filan gelmedim. O yazdıklarım kendi kişisel tespitlerimdi. Sadece biraz sitem ediyorum, bu kadar yalnız bırakıldığım için. Dün havaya almaya dışarı çıktım. Bir sürü insan geldi yanıma, "Çok üzüldük, suçsuz olduğunu biliyorduk!" dediler. Kamu vicdanını yaraladı benim içeri atılmam. Ama işte herkes korkuyor. Böyle bir korku atmosferi oluştu.