Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül'de düzenlendiği bağımsızlık referandumu sonrası uluslararası tanınma umutları, Irak ordusu ve polisinin Kerkük’ten başlayan ve Şengal’e uzanan hatta federal yönetimi yeniden tesis etmesiyle sona erdi. Bağdat yönetimi böylelikle üç sene önce IŞİD vesilesiyle peşmergelerin ele geçirdiği bölgelerin büyük kısmını stratejik petrol sahaları ile birlikte geri almış oldu. Bağdat’ın bu hamlesine KYB’nin İran arabuluculuğunda Irak merkezi hükümetiyle yapılan pazarlığın etkili olduğu öne sürülürken, Irak Kürtleri içerisinde de bir tartışma başladı.
Irak Kürtlerini bağımsızlık referandumundan bu noktaya getiren süreci araştırmacı gazeteci Rebwar Kerim'le konuştuk:
Rebwar Kerim’e göre Barzani yönetimi Kürtler arasında bir iç savaş çıkarmaktansa, tartışmalı bölgelerden çekilmeyi tercih etti. İran’ın Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile anlaşıp Kürtlerin güçlerini bölmeye yönelik bir politika uyguladığını ve bunda başarı da kaydettiğini anlatan Kerim'e göre Kürtlere karşı oluşan bu ittifakın kaybedeni Türkiye oldu:
“Özellikle bölgemizde çok dillendirilen bir deyim vardır: böl, yönet hatta yut. Bu deyimi İran'ın Kürdistan'daki referandumdan sonra bölgede uyguladığını görüyoruz. Bu denklemde Mesud Barzani'nin elinde iki seçenek vardı: Ya tıpkı 1994'teki KDP-KYB iç savaşı gibi bir olaya yol açacak şekilde savaşa girerdi ya da çekilirdi. KYB tarafı bayrakları yeşil olduğundan dolayı 'Yeşil Alan' dediğimiz Süleymaniye ve Halepçe ile Kerkük'ün bazı kısımlarına hakim olan bir yapıdır. Buralara hakim olan KYB, Irak'la İran'la ve dolaylı bir şekilde ABD'yle anlaştı ve o bölgeleri Irak yönetimine devretmeyi onayladı. Hatta bununla alakalı taraflar bir anlaşmanın yapıldığı söyleniyor. Bu anlaşmanın geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Celal Talabani'nin oğlu Pavel Talabani ve Haşdi Şabi ikinci başkanı arasında yapıldığı dillendiriliyor. Bu anlaşma çeşitli internet sitelerinde yayınlandı. Yani Barzani Kerkük'te iki seçenek arasındaydı ya bu iç savaşa tekrar girerdi ya da çekilmek zorundaydı. O çekilmeyi seçmek zorunda kaldı. Gelecek günlerde ne olacak belirsiz ama bildiğimiz şey şu Ortadoğu'da çok kaygan bir zeminde çatışmalar devam ediyor. Son yüzyılda birçok askeri galibiyetler, yenilgiler gördük. Birçok büyük gücün ortaya çıkıp kaybolduğuna tanık olduk. Çok güçlü denilen Saddam bile geldi geçti. Bugünkü süreçte de kimse 'kazandım' diyemez. Şu an gelişmelerden bölgesel bir ittifak olduğunu anlıyoruz ve bu ittifakın en zararlı çıkanı Türkiye'dir. IKBY'de yaşayan 4 milyon Kürt'ün güvenini kaybetti. Buradaki Kürtler Türkiye'den medet umuyorlardı.”
'KERKÜK KOBANE OLMAMAK ZORUNDAYDI'
“Kürtler birbirlerine silah çekmesinler diye bütün bu kazanımlar kaybedildi. Çekseydiler cenazeler gelirdi. Belki o zaman direnişte gösterilebilirdi ama Kerkük başka bir Kobane olmayacaktı. Olmamakta zorundaydı. Çünkü Kerkük'te sadece Kürtler yaşamıyor. Ciddi bir Türkmen ve Arap nüfus var ayrıca mülteciler de bulunuyor. Böyle bir yerde savaşın olması farklı sonuçlar doğurabilirdi. Bu durumu riske etmek Mesud Barzani'nin ne vicdanına sığdı ne de bu durumu inat meselesi haline getirip savaşmadı. Aslında bunu görmek lazım. Dünya kamuoyu bunu görmeli.''
'OLAY KÜRTLERİN PSİKOLOJİSİNİ YIKIP TAHRİP ETTİ'
Bölge devletlerinden sahada İran'ın bu hamlede rol oynadığına dikkat çeken Kerim'e göre Barzani çatışmayı önlemek için kendi 'anayasal kabuğuna' çekildi. Kerim ayrıca Kürtlerin son süreçten dolayı morallerinin yıkıcı bir biçimde etkilendiğini söyledi:
'BARZANİ'NİN PLANI ÇATIŞMA ÇIKSIN ULUSLARARASI TOPLUM ARAYA GİRSİN İDİ'
Mesud Barzani'nin referandum sonrası planının tartışmalı bölgelerde çatışmanın çıkıp uluslararası toplum ve ABD'nin araya girmesi olduğunu düşünen Kerim'e göre bu plan KYB'nin çekilmesiyle gerçekleşemedi:
'KÜRDİSTAN BÖLGESİ BÖLÜNMEK ÜZERE'
Celal Talabani'nin 1966’da zamanın Irak hükümetiyle beraber Molla Mustafa Barzani'ye karşı hareket ettiği gibi siyasi geleneğinin ve oğullarının aynı şekilde şimdi Mesud Barzani'ye karşı hareket edip Kürdistan bölgesini bölünme riskiyle karşı karşıya bıraktığını savunan Kerim, Kerkük'te KYB unsurlarının bulunduğunu ve bunların Irak Ordusu ile beraber süreci yönettiklerini dile getirdi:
'KYB BAĞDAT'LA ANLAŞMIŞSA BU 1994 YILINDAKİ DURUMA GERİ DÖNÜŞ DEMEKTİR'
IKBY'de özerk yönetimin durumunun ne olacağı sorusunun sıkça dillendirildiğini söyleyen Kerim, eğer KYB'yle Bağdat arasında yeni bir özerk bölge kurma konusunda anlaşma varsa, bunun bölgede 1994 yılından 2002 yılına kadar süren iki parçalı Kürdistan'a dönüş anlamına geleceğine dikkat çekti:
'KYB DE İKİYE BÖLÜNMÜŞ DURUMDA'
Bölgedeki Kürt gruplar arasındaki bölünmenin yanı sıra KYB'nin de kendi içinde bölünmüş durumda olduğunu söyleyen Kerim şu noktalara dikkat çekti:
''KYB'nin içinde de çok derin ihtilaflar var. Onlar da ikiye bölünmüş vaziyetteler. Talabani ailesi iktidar ve gücü almak için böyle bir girişimde bulundu. Oysa Politbürosu, Bölge Başbakan Yardımcısı olan Talabani'nin bir oğlu Kubat Talabani bu son süreçte bu hareketle beraber değillerdir.''
'GORRAN'IN İSTEMEDİĞİ YOLDAN OLSA DA İSTEĞİ GERÇEKLEŞTİ'
Gorran Hareketi’nin başından beri Kerkük'te özel statülü bölge kurulması taraftarı olduğunu hatırlatan Kerim, doğru bulmadıkları bir yoldan da olsa Goran Hareketinin amacına ulaştığı söyledi:
‘PKK'NİN MEVZUBAHİS EDİLMESİ HAŞDİ ŞABİ'YE MÜTEAKİBEN’
Bağdat ve Ankara tarafından bölgede PKK güçlerinin olduğuna dair yapılan açıklamaların asılsız olduğunu da savunan Kerim, PKK'nin olduğu noktaların aslında çok iyi bilindiğini bu söylemin Haşdi Şabi'ye yönelik suçlamalara müteakiben yaratıldığını söyledi:
“PKK'nin bu operasyonda mevzubahis edilmeye çalışılması bir aldatmacadır. Irak'ın sunduğu belgelerin hepsinin aldatmaca olduğunu düşünüyorum. Haydar el İbadi'nin bahsettiği bölgede PKK bulunmuyor. Kürdistan'da bir sürü PKK kampı var, Türkiye Devleti bunların yerini çok iyi biliyor. İran Pasdarları ABD tarafından terörist gruplar listesinde olduğu için onlar da buna müteakiben PKK'nın varlığını dile getiriyorlar ve eğer Pasdarlar teröristse Kürtlerin yanında da terörist bir grup bizim tarafımızda da terörist grup var demeye getiriyorlar. Yani bu durumun üstü zaten bir şekilde örtülmeye çalışılmıyor. Zaten Kasım Süleymani, İran Kudüs Ordusu lideri Haşdi Şabi kuvvetlerinin başdanışmanı durumunda. Hatta açık açık söylüyorlar: "Amerikalılar burada var, neden İran olmasın?" Bunlar Haşdi Şabi liderleri tarafından televizyonlarda dile getirilen şeyler. İkinci olarak: Şu an Mahmur Irak ordusu tarafından kontrol altına alındı. Mahmur'da yaklaşık ailelerle beraber 15.000 kişilik PKK tarafından kontrol edilen bir kamp var ve hepsinin PKK'ya destek verdiği biliniyor. Bakalım Irak ordusu bu PKK unsurlarını Türkiye'ye teslim ediyor mu acaba? PKK'nın var olduğu başka bir bölge Şengal bölgesidir ve Haşdi Şabi şu anda Şengali kontrol altında tutuyor. Yani PKK'nın bölgede kurduğu YBŞ gibi Yezidilerin içerisinde organizasyonlar şu anda Haşdi Şabi bayrağı altında Şengal'i kontrol altına aldılar ve bu bence İran'ın stratejisine ve Şii hilaline hizmet ediyor. Bu krizde bence en çok zarar eden Türkiye olacak. Barzani'nin bitmesi Türkiye'yi Ortadoğu'da güçsüz, elsiz-ayaksız bırakacak.”
Kerim, IKBY Yönetimiyle Bağdat'tan bağımsız bir şekilde anlaşmalar yapıp ilişki geliştiren Ankara'nın bağımsızlık referandumu konusunda IKBY'i en çok cesaretlendiren ülke olduğuna vurgu yaptı:
“Türkiye dış politikada son 10 yıldır Ortadoğu'yu karıştırmak için elinden geleni yaptı. Özellikle son 6 yılda Suriye'yi bu hale getirdi. Irak'ta Sykes-Picot'un cetvelle çizdiği sınırların dönemi bitmiştir diyen Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı, bugün Suriye'nin, Irak'ın toprak bütünlüğünden bahsediyor. 50 yıllık Petrol Anlaşmasını yapan, Kürtleri bu hale getiren onlara cesaret veren Türkiye'ydi. Cesaret verdi sonra da tamamen sırtını döndü, destek vermedi. Bu süreçte atılabilecek bazı adımları atmasa da söylemleriyle referanduma sert bir şekilde karşı çıktı. Söylemler Irak hükümetini cesaretlendirdi. Çünkü referandum öncesinde İbadi, Irak hükümeti ve Şiiler şöyle zannediyorlardı: Bütün dünya Kürtleri destekliyor. En azından bütün dünya desteklemese de Türkiye destekliyor. Türkiye de destek çıkmayınca durum bu hale geldi.”
'TÜRKİYE’NİN İSRAİL DESTEĞİ VURGUSU ÇOK SAÇMA'
Kerim, Türkiye'nin İsrail'le ikili ilişkileri olan bir devlet olarak referandumun tek destekçisinin İsrail olduğunu vurgulamasını ise 'saçma' olarak nitelendirdi. Kerim şu görüşleri dile getirdi:
''Türkiye maalesef İsrail desteği vurgusunu yaptı. Bu, Türkiye tarafından üretilen çok saçma bir teoriydi aslında. Türkiye İsrail'in müttefiği, İsrail ile işbirliği yapan, iyi diplomatik ilişkileri olan bir ülkedir. Bu işbirliği içerisinde bu söylem nasıl izah edilebilir anlamak gerçekten zor. ''
'TÜRKİYE İÇİN KUZEY IRAK'TA ARTIK 4 MİLYON TERÖRİST VAR'
“Kürdistan Bölgesel Yönetimi en azından son 10 yılda tamamen Türkiye'nin politikalarıyla birlikte hareket eden bir siyasi ve askeri oluşum içindeydi. Başika'da Türk askeri konuşlandıran Barzani'dir, Irak hükümeti değildir. Ya da 1800 askeri barındıran ve koruyan yine Barzani'dir, Irak hükümeti değildir. İbadi geçtiğimiz sene şöyle bir yemin etmişti: "Tek bir Türk askeri Irak toprağında olduğu müddetçe Ankara'ya gitmeyeceğim" dedi. Peki ne oldu daha sonra? Türkiye tarafından Haşdi Şabi'ye terörist deniliyordu, milis güç deniliyordu. 'İbadi benim dengim değil' diyen insanlar bugün onun arkasını kollayıp bu trajediyi ortaya çıkardılar. Şu an Barzani hareketi kısa vadede kaybetti ama Kürt hareketi kaybetmeyecek, ne olursa olsun Kürtlerin mücadelesinin 100 yıldır devam ettiği ve oldu bittilerle teslim olmayacağı bilinen bir gerçektir. Türkiye'nin önceden Kuzey Irak'ta 5 bin tane PKK'lı teröristi vardı ama bu saatten sonra 4 milyon teröristi var. Bu şekilde devam ederse ellerinde silah olan insanların artık ne yapacaklarını kestiremeyiz. Türkiye referandum sorunu konusunda çözümü hiç desteklemedi. Referandum yapıldı ama Barzani öncesinde defalarca şunu tekrarladı: "Bu referandumu bir güç gösterisi ve sembolik manada yapıyoruz, ertesi gün devlet ilan etmeyeceğiz ve bunu diyalogla çözeceğiz". Ama maalesef bu süreçte çözüm için Barzani'yi destekleyen hiç kimse olmadı, çoğu aktör referandumu gayrimeşru bir referandum olarak nitelendirdi ve böyle bir sonuç ortaya çıktı. Bundan sonrasını hiç kimse tahmin edemez ama sanırım bölgeyi çok kötü günler bekliyor.”