Almanya seçimlerini, yeni hükümet ve partilerin durumunu ve Türkiye ile ilişkiler açısından olası sonuçlarını Köln'den Evrensel Gazetesi yazarı Yücel Özdemir ile konuştuk.
‘İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDAN SONRA BİR İLK'
Yücel Özdemir'e göre Almanya seçimlerinde asıl mesele Merkel'in kazanması değil, yola nasıl bir koalisyon ile devam edileceği. Son dönemde ana akım partilerin oy oranlarında büyük düşüşlere dikkat çeken Özdemir, durumu şöyle anlattı:
"Merkel'in partisinin de oy kaybedeceği açık bir şekilde ortada. Dört yıl önceki seçimlerde %41,5 oy almış Hıristiyan Demokratlar Bloğu'nun oy oranı şu an %36-37. Hatta dün akşam Alman basınında yer aldığına göre %34'e de düşebilir. %8-9'luk bir düşüş olacak ki bu da Merkel için büyük bir kayıp. Başka bir koalisyon ortağı ise Sosyal Demokratlar. Onların oy oranı ise geçen seçimlerde %25,7 idi. Şimdi ise %22-23. Hatta geçen hafta yapılan kamuoyu araştırmasında %19 bile oldu. Koalisyonu oluşturan Almanya'nın iki büyük partisi çünkü bunlar sistemin ana partileri. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra iktidar hep bu iki parti arasında değişmiş ve bu iki partinin toplam oyu aslında uzun bir süre %70-80'lere kadar gidiyordu. Şimdi ise baktığımızda iki büyük partinin oy oranı %50 civarında. Bu da tabiî ki ülkede büyük bir siyasi dengesizlik ve belirsizlik oluşturuyor. İki koalisyon ortağının toplam %10 gibi oy kaybetmesi geçtiğimiz dönemdeki hükümetin başarılı olmadığını gösteriyor. Bunların halk nezdinde güven kaybettiklerini gösteriyor. Ama burada önemli olan, iki büyük parti kaybedince ne olacak? Bu kez de küçükler kazanacak."
Almanya'da aşırı sağcı ve yabancı düşmanı Almanya için Alternatif'in (AFD) oy oranlarındaki artışa değinen Yücel'e göre bu durum bir tehlike işareti fakat Almanya'da kimse bu tehlikenin farkında değil. Pazar günü yapılacak seçimlerden sonra AFD'nin meclise girmesinin Alman tarihinde bir kara leke olacağını ifade eden Özdemir, Almanya'da yükselen sağ partilere vurgu yaptı:
"Normalde Almanya'nın, Alman kamuoyunun, Alman partilerinin şu anda 2. Dünya Savaşı'ndan sonra, açıktan ırkçı ve milliyetçi olan bir partinin federal parlamentoya girmesinin Almanya için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu tartışması lazım. Ama şimdi kimse bunu tartışmıyor. Çünkü AFD'nin meclise girmesi gayet normal bir durum olarak görülüyor. Şimdi anormal durum olansa ana muhalefet partisi. Evet, meclise girsin, temsil edilsin. Ama ana muhalefet partisi olmasın. Çünkü hükümet partileri karşısında bazı soru önergelerine yanıtlar verme, yapılan bütçe görüşmelerinde doğrudan başbakana soru sorma ve cevap verme hakkı da ana muhalefetin olduğu için, hatta bazı meclis komisyonlarında iktidar partileri yerine muhalefetin daha etkili olacağı, başkanlık gibi bazı konuların ana muhalefette olacağı ifade ediliyor. Meclise girsin, bu normal, bu ülkenin bir gerçeği. Ama ana muhalefet olmasın gibi bir hava var. Aslında bu Alman demokrasisi için, Almanya'daki hareket için Pazar günü bir kara leke olacak bence. Çünkü bir ırkçı partinin meclise girmesine aslında göz yumuldu. Bugüne kadar güçlenmesinin nedeni de zaten hükümet partileri. Ben onu şöyle değerlendiriyorum. Seçim kampanyası süreci tamamen hükümet partileri tarafından sığınmacılar, göçmenler, terör, İslam ve Türkiye üzerinden yürütülünce, AFD de zaten bu tartışmalar üzerinden güçleniyordu. Güçlenme sürecine baktığımızda, dört yıl önceki seçimlerde %4,7 oy aldı. Yeni kurulmuş bir partiydi. Avrupa karşıtlığı ve euro karşıtlığı yapan bir partiydi. Sonra 2015'te sığınmacılar krizi ortaya çıkınca bu parti, euro ve Avrupa'yı bir tarafa bıraktı. Ekonomik krizi bir tarafa bıraktı. Tamamen sığınmacıları gündemine aldı ve Almanya'nın kapılarının kapatılması, Avrupa'nın sınırlarının kapatılması, sığınmacıların gelmemesi üzerinden bir propaganda yaptı. Şu anda Almanya çapında on üç eyaletin parlamentosunda bu parti temsil ediliyor. Doğu Almanya'daki eyaletlerde ise %24-25 kadar oy bile aldı. Sağ tehlike giderek büyüyor ve bu sağ tehlike kimden oy alıyor? Önemli bir kısmını Sosyal Demokrat, Hıristiyan Demokrat seçmenden alıyor. Bir kısım etkili sağ muhafazakâr seçmenler, Merkel'den beklediği muhafazakâr tavrı ve Hıristiyan değerlerine vurguyu görmeyince bu kez AFD'ye kaymaya başlıyor. Başka nereden alıyor? Baktığımızda Doğu Almanya'da sol partinin tabanından oy alıyor. Çünkü sol partinin aslında Doğu Almanya'daki oy oranı %20-25 civarındaydı. Ama şimdi, bu ırkçı parti giderek oralarda da daha fazla oy alıyor. AFD'nin bu kadar yükselmesi aynı zamanda mevcut siyasetten rahatsızlığın bir ifadesi ve bunu bugün medya bile kabul etmiş durumda. Irkçı açıklamalar bile televizyon ekranlarında çok rahat bir şekilde yapılabiliyor. Bu ırkçı parti de ne yazık ki Pazar günü meclise girecek. Ama şimdi üçüncü, dördüncü, beşinci olsun tartışması var."
Sosyal Demokrat Parti'de (SPD) Gerhard Schröder'in başbakanlığı bırakmasından bu yana kriz yaşandığını ve Martin Schulz'un gelmesinin bu krizin tersi bir çıkış yaratmadığını belirten Özdemir'e göre bunun sorumlusu Schröder döneminde hayata geçirilen neoliberal politikalar, ajanda 2010 politikası ve yoksullaştırma. Schulz'ün seçim programının yoksulara hitap etmediğini vurgulayan Özdemir'e göre Erdoğan'ın Sosyal Demokratları bilinçli bir şekilde hedef haline getirmesi de dikkat çekici:
"SPD'nin Köln mitingine Schulz da katıldı ve bir saat boyunca dinledik. SPD tabanı, SPD seçmeni geçmiş yıllarda işçi sınıfından, yoksullardan, bu ülkenin dışlananlarından ifade ediliyordu. Ama Martin Schulz'un seçim programı da, söylemleri de onlara hitap etmiyor. Tam tersine orta sınıflara hitap ediyor. Daha çok homoseksüel olanların evlenmesi konusunda başarılı çalışmalar yapmış. Yani toplumun kanayan yaralarına dokunmuyor. Merkel'e eleştirileriyse şu yönde. Merkel seçim kampanyasını, "İyi ve güzel bir Almanya'da birlikte yaşayalım" diye ifade etti. Martin Schulz da "Evet, iyi ve güzel bir Almanyamız var. Ama herkes Merkel'in göstermiş olduğu gibi mutlu değil. Çünkü mutsuz olanlar var." dedi. Onlara örnek olarak bakıcılar, kreşlerde çalışanlar, düşük bir ücretle herhangi bir işte çalışıp da geçimini sağlayamayan insanlara dikkat çekti ama çok parçalı. Çünkü SPD'nin güç toplamasının asıl nedeninin o ajanda politikasından dönüş aynı Corbin'in İngiltere de politikasından dönüşü gibi bir aktör olmadığı takdirde Alman Sosyal Demokrat Partisi'nin bir yükselişe geçmeyeceğini herkes biliyor. Ama bunu Martin Schulz ile yapamazlar. Çünkü Schulz'un da böyle bir politikası yoktu. Onun için SPD de şu an büyük bir krizin içerisinde ve dönüşü mümkün değil. Türkiye'den politikalara baktığımızda, düellolara baktığımızda Merkel'den daha radikal bir söylem tutturdu. Birincisi, "Ben başbakan olursam AB müzakerelerini keserim" dedi. Merkel ise biraz daha Alman siyasi sermayesinin, Almanya'nın Türkiye üzerindeki siyasi çıkarlarını hayata geçirebilmeye dair bir umudu olduğu için kapıyı kapatmıyor. Daha yumuşak görünüyor ama burada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sosyal Demokratları bilinçli bir şekilde hedef haline getirdiğini görüyoruz. Onun arkasındaysa Erdoğan'ın işaret ettiği küçük bir partiye oyların gitmesi ifade ediliyor. Çünkü kamuoyu araştırmaları, Türklerin burada muhafazakâr da olsa AKP seçmeni de olsa SPD tercih ettiklerini, oylarını sol partilere verdiklerini biliyoruz. Cumhurbaşkanı sık sık SPD'yi, Yeşiller'i hedef alarak bu seçmen kitlesini orda koparıp işaret etmiş olduğu küçük bir partiye yönlendirmeyi hedefliyor. İkisi arasındaki asıl farkı söylüyor. Dün akşam röportajında da onu söylüyor. "Merkel daha uzlaşmacı ama diğerleri daha kötü bizim için" diyor."
Almanya'da yaşayan Türk kökenlilerin tek bir partiye angaje olmadıklarına vurgu yapan Özdemir, Erdoğan'ın CDU/SPD ve Yeşiller'e oy vermeme çağrısının etkilerinin fazla olmamakla birlikte, ne kadar etkili olduğunun sandıkta ortaya çıkacağını vurguladı:
"61,5 milyon seçmenden aşağı yukarı 40-45 milyon seçmen oyunu kullanıyor. Onun için 45 milyon içerisinde Alman İstatistik Dairesi'nin verilerine göre 720 bin Türkiye kökenli seçmen var. Bu 720 bin seçmenin oylarını tek bir partiye kullandığını düşününki o zaman bile etkisi olmuyor. Ama şunu da biliyoruz ki Almanya'da yaşayan Türkiye kökenliler tek bir partiye angaje değiller, olmazlar. Herkes kendi düşünce şekline, yaşam şekline göre Alman partilerine oyunu veriyor. Bundan sonra da vermeye devam edecek. Burada asıl önemli olan AKP seçmeni ya da AKP'nin ideolojik etkisi altında olan kitleleri aslında koparmak. Şimdi bu konuda elimizde bir veri olacak. Bir veri de var aslında. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tarif ettiği Alman Demokratlar Birliği Partisi ile Yenilik ve Adalet Partisi ikisi geçtiğimiz mayıs ayında Kuzey yapılan parlamento seçimlerine katılmışlardı ve toplam 30 bin oy almışlardı. Şimdi BİP partisi, içinde Arapların da bulunduğu bir parti olduğu için doğrudan AKP ile angaje halinde değil. AKP ile angajman halinde. Onun için ikisinin toplam oyunu da hesaba katarsak Kuzey Almanya'da bunlar 30 bin oy almışlar. Bu ölçü elimizde var. Önümüzdeki seçimde Kuzey Almanya'da ADB bu ölçünün üzerinde oy almış olur, sayıyı katlarsa o zaman Cumhurbaşkanının yapmış olduğu çağrının bir anlamının olup olmadığını görmüş olacağız. Somut veriyi ancak o zaman görürüz. Ancak bir etkisi olacaktır tabi ki. Hiç olmaz demiyorum. Ama ne kadar olacağını ancak pazar akşamı göreceğiz."
‘ERDOĞAN'IN TUTUMU IRKÇI OYLARI YÜKSELTTİ'
Almanya seçimlerinde Türkiye'nin gündemde öne çıkmasını ırkçı AFD'nin işine yaradığını ve Merkel'in zora girdiğini vurgulayan Özdemir, ırkçı oyların yükselmesindeki Türkiye etkisinin yadsınamayacağını ifade etti:
"Erdoğan aslında bir taraftan Sosyal Demokratlar ile Hıristiyan Demokratları biraz ayırıp Sosyal Demokratlara biraz daha fazla vurduğunda Merkel'i doğrudan hedef almıyor. Ama özüne baksak, Türkiye'nin Almanya seçimlerinin gündemi haline gelmesi en çok da özellikle sığınmacılar konusunu gündeme alan AFD'ye yaramıştır. Çünkü bunlar açıkça İslam düşmanlığı, Müslüman düşmanlığı üzerine bir propaganda yapıyor ve Türkiye'nin Müslümanlıktan dolayı Avrupa'da yerinin olmadığını söylüyor ve buradaki göçmenlere karşı bunun propagandasını yaptı. Onun için Cumhurbaşkanının bu çıkışının, Almanya seçimlerine müdahale etmesinin en çok AFD'nin işine yaradığını söyleyebiliriz. AFD'nin işine yaradığında ise Merkel'in biraz zora girdiğini görüyoruz. Çünkü AFD oylarını yükselttikçe Hıristiyan Demokratların oylarında bir azalma görülüyor. O nedenle Merkel'e tam çalışmadı. Ama bence, ırkçı partilerin güç toplamasında, Erdoğan'ın Almanya seçimlerine müdahalesi bir faktör olarak önümüzde duruyor."
Almanya'nın Avrupa Birliği ile hareket etmesi ve küresel değişimlere seyirci kalmaması gerektiğine dikkat çeken Özdemir'e göre Amerika'nın peşine takılmaması gerekiyor. Almanya'nın bölgedeki planlarını Türkiye ile gerçekleştiremeyeceğini fark ettiğini ve gerilimin temelinde bunun olduğunu ifade eden Özdemir, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Amerika'nın NATO için istemiş olduğu %2'lik bütçenin silahlanmaya ayrılmasını kesin olarak reddediyorlar. Ayrıca Sosyal Demokratlar Merkel'i, Trump'un her dediğine evet demekle eleştiriyor. Ama Almanya'nın küresel güçteki dengelerde, paylaşım mücadelesinde Almanya olarak hareket ettiği takdirde bunu kaybedeceğini biliyor. Onun için AB üzerinden bütün dış politikasının merkezine AB adına hareket etmeyi koyduğu için Almanya olarak hareket etmiyor. Almanya olarak hareket ettiği takdirde ise sizin söylediğiniz gibi dünyadaki korku ve endişeleri artıracak, Almanya'nın geçmiş, karanlık tarihini yeniden gündeme getirecek. Onun için mümkün olduğu kadar Avrupa adına hareket ediliyor. Ama Avrupa da şu an bakarsanız kim? Almanya. Çünkü İngiltere'nin AB'den çıkmasıyla birlikte Fransız-Alman ittifakının giderek domine olduğu ve dünyadaki paylaşım sürecinde daha etkin rol oynadığı görülüyor. Ama bugünkü rekabette Çin'in yükselişi, Hindistan, diğer bölgelerdeki güçler ve özellikle Avrupa'nın kapısındaki paylaşım mücadelesinde Avrupa'nın ciddi bir ağırlığının olmadığını da herkes biliyor. Onun için daha çok geleceğe dair planlar yapılıyor. Merkel'in Ortadoğu'da bir yer kapma planları içerisinde, Türkiye önemli bir rol oynuyordu aslında. Ama Türkiye'nin hem Amerika'yla hem Rusya'yla hem Çin'le girmiş olduğu ilişkiler yeni bir aktörün sürece dâhil edilmesini zorlaştırdı. Aslında gerilimin temel kaynaklarından birisi bu. "Almanya ile şimdi burada ilişkiyi kapatalım ama sonra yeniden başlarız" dendi. Bunu da zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta söylüyor. Seçimlerden sonra her şey giderek normalleşecek. Ama kolay olacağını düşünmüyorum. Ben Türk-Alman ilişkilerinin çok ciddi bir kırılmadan geçtiğini düşünüyorum. Bu kırılmada Türkiye eksen değiştirir mi değiştirmez mi bilmiyorum. Ama Almanya özellikle bölgesel planlarını mevcut olan hükümet ve Cumhurbaşkanı yapamayacağı konusunda emin. Bütün planlarını ona göre yapıyor."