Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Sincan Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi'ndeki mahkeme salonunda görülen duruşmada, darbe gecesi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı odasında derdest eden ekibin içinde yer aldığı iddia edilen ve Akar'la, aynı helikopterle Çankaya Köşkü'ne giden eski Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Bakanı Tümgeneral Mehmet Dişli savunma yaptı. Yargılandığı Genelkurmay Çatı Davası'ndaki savunmasına yakın bir savunma yapan Dişli, sözlerine "Savunmama FETÖ'nün hiç bir kurumuna dahil olmadığımı, aksine bu örgütün hedefinde olduğumu söyleyerek başlamak istiyorum" diyerek başladı.
Savunmasına, özgeçmişini anlatarak başlayan, FETÖ irtibatlı okul ve dershanelere gitmediğini, örgütün iletişim için kullandığı programları kullanmadığını belirten Mehmet Dişli, "Okuduğum okulların hiç biri terör örgütünün tohumlarının atıldığı okullar değildir, devlet okullarıdır" dedi.
'ÜSTÜN BAŞARILARIMA RAĞMEN FETÖ TERFİ ETTİRMEDİ'
1981 yılında Kara Harp Okulu'na girdiğini 1985 yılında mezun olduğunu ve 1987 yılında lise yıllarında tanıştığı eşiyle evlendiğini anlatan Dişli, eşi ve ailesinin de FETÖ ile irtibatlı kişiler olmadığını ileri sürdü. Kurmaylık eğitiminin ardından Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Balyoz davasında yargılanan Şener Eruyğur gibi isimlerle çalıştığını ve onların taktirini aldığını dile getiren Dişli, tüm başarılarına rağmen FETÖ tarafından terfilerinin engellendiğini ileri sürerek, "Üstün başarılarıma rağmen örgüt tarafından terfi ettirilmedim. Değil FETÖ üyesi olmak, yıllardır bu yapının amansız bir şekilde hedefinde oldum. Dolayısıyla ben FETÖ üyesi değil, mağdurlarından biriyim" diye konuştu.
'YÖNETİCİ VE KONSEY ÜYESİ BÖYLE BİR ORTAMDA EVİNE GİDER Mİ?'
15 Temmuz 2016 günü olaylardan habersiz Genelkurmay Karargahı'ndaki odasında çalıştığını belirten Dişli, "Darbenin fiilen başladığı saatten 5 dakika sonra da saat 20.07'de karargahtan ayrılıp evime gittim. Bu kamera kayıtlarıyla sabittir. Oysa darbede görev alanların örgütün görevlendirdiği yerlere giderek, kendilerine verilen görevleri yerine getirmeye çalıştıkları iddianamede yer almaktadır. Benim bu saatlerde darbe faaliyeti içinde olanlarla ne bir bağlantım, ne bir iletişimim yoktur. Darbenin 03.00'te planlandığı Adil Öksüz'ün talimatıyla erkene çekildiği iddianamede yer almaktadır. Böyle kritik bir bilgiden haberi olmayan birisi örgütün yöneticisi ya da konsey üyesi olabilir mi? Yönetici ya da konsey üyesi böyle bir ortamda evine gider mi?" ifadelerini kullandı.
İddianamede, darbeye iştirak edenlerin görev yerlerinden ayrılmadığı hatta izinli olanların çağrıldığının yer aldığını belirten Dişli, "15 Temmuz akşamı ben evimden tekrar karargaha Genelkurmay Başkanımıza yapacağım bir arz için gittim. Daha doğrusu çağrıldım. Bu husus Sayın Genelkurmay Başkanımızın da bilgisi dahilindedir. Bunda olağandışı bir durum yoktur. Gün içinde bu arzı yapmak istediğimi Genelkurmay Başkanımızın özel kalem müdürüne, emir subayına, baş danışmanına iletmiştim. Bu nedenle söz konusu saatte çağrılmam bende farklı bir düşünce oluşturmadı. Sayın Genelkurmay Başkanımızın müsait olduğunu, beni beklediğini, saat 20.35'de başdanışmanı tarafından bildirilmesi üzerine, evimden ayrılarak özel aracımla saat 20.45'de karargaha gittim. Ve 3 dakika sonra da sayın Hulusi Akar'ın makamına, bulunduğu kata çıktım. Bu kamera kayıtlarında da sabittir" dedi.
'BİR DAKİKADAN AZ SÜREDE OLAYLARI ORGANİZE ETTİĞİM İDDİA EDİLİYOR'
Ancak iddianamede saat 20.49'da karargaha geldiğini ve oradan Orhan Yakılgan'ın odasına geçtiğinin yer aldığını belirten Dişli, "O anda başka bir yerde olduğu kamera kayıtlarıyla sabit olan Mehmet Partigöç ve Ramazan Güzel'le birlikte bir dakikadan da az bir sürede o andan itibaren karargahta olacak tüm olayları organize ettiğim iddia edilmektedir. Bunu taktirlerinize sunuyorum" diye konuştu.
'ÖNÜME BOŞ KART VE KALEM ATTILAR'
Karargaha gittiğinde, geldiğini Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın emir subayı Yarbay Levent Türkkan'a bildirip beklemeye başladığını iddia eden sanık Dişli, "Komutanın odasına gitmek isterken silahla rehin alındım. Önüme boş kart ve kalem attılar. TSK'nın yönetime el koyduğu, Yurtta Sulh Konseyi'nin kurulduğu, bildirinin yakında okunacağı, karşı çıkanların etkisiz hale getirileceği, komutanın onlarla birlikte olmasını istediklerini ve bana, 'sizi tanır, size güvenir yoksa ikinizi de paketleyeceğiz' dediler. Bu talepleri kartlara not ettirdiler ve beni komutanın odasına soktular. Kartlara silah zoruyla yazdırdıkları notları komutana okudum. Komutan önce ciddiye almadı. Bu arada kışladı silah sesleri gelmeye başladı. Daha sonra ikinci başkan Yaşar Güler'in emir subayının vurulduğunu öğrendik. Gelişmeler vahim bir hal almıştı" diye konuştu.
Kısa bir süre sonra içeri silahlı bir grubun girdiğini söyleyen Dişli, "Genelkurmay Başkanını etkisiz hale getirmeye çalıştılar. Ben komutanın etkisiz hale getirilmesi için bir emir vermedim. Benim ne öncesinde ne o esnada bu işleri yapanlarla bir iletişimim, bir irtibatım yoktur. Silah ve uçak sesleri yoğunlaşınca komutanın emin bir yere alınmasını önerdim. Bir süre sonra gelen helikopterle, komutan, ben, iki üç özel kuvvetler personeli ile karargahtan ayrıldık" dedi.
'NE KARAGAHTA NE DE AKINCI'DA KOMUTANI İKNA İÇİN BİR TELKİNİM OLMADI'
Komutanla birlikte odadan nasıl çıkarıldıklarının kamera kayıtlarında tartışmasız bir şekilde sabit olduğunu belirten Dişli şöyle devam etti:
"Yani Sayın Genelkurmay Başkanı ile aynı akıbete uğrayarak, kendi iradem dışında silahlı tehditle Akıncı Üssü'ne götürüldüm. Biz karargahtan çıkartılırken nereye götürüldüğümüzü dahi bilmiyordum. Bu husus komutanın beyanlarında da vardır. İndikten sonra Akıncı'ya geldiğimizi anladık. Rehin alındığım saat 21.00'dan Akıncı'ya gititiğimiz saat 23.25 sıralarına kadar hiç kimseyle iletişimim yoktur. Dolayısıyla Akıncı'da olan kişilerle irtibatlı oluğum iddiası asılsızdır. Ne karargahta ne Akıncı'da Sayın Genelkurmay Başkanımızın darbeye katılması için benim herhangi bir telkinim, iknaya yönelik tek bir cümlem yoktur. Komutana söylediklerim; bana söylenenleri rapor etmek, askeri terimle vukuat tekmili vermektir."
'KOMUTAN, AKIN ÖZTÜRK PAŞADAN DARBECİLERİ İKNA ETMESİ İÇİN TALEPTE BULUNDU'
'KOMUTAN BAŞINI BANA DOĞRU ÇEVİRİP, 'SAĞOL EVLAT' DEDİ'
Darbecilerin bir süre sonra teklifi kabul ettiklerini anlatan Dişli, "Bu arada Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve MİT müsteşarını arayarak komutanla görüştürdüm. Sayın Cumhurbaşkanımıza ulaşamadık. Karargaha gidişi koordine ettim. Başbakan'ın özel kalem müdürü Murat Bey'e bilgi verip hava güvenliğini temin etmesini istedim. O da güvenliğin sağlandığını, daha sonra da larargaha değil, Çankaya Köşkü'ne gelmemizi söyledi" dedi. Akar'ın helikoptere bindikten sonra yorgun bir şekilde arkasına yaslanarak oturduğunu belirten Dişli, "Başını bana doğru çevirip, 'Sağol evlat' dedi. Bir süre sonra da 'Hazırlık yaptın mı? Ne diyeceğiz?' dedi. Ben de, 'Komutanım her şeyi olduğu gibi anlatacağız. Olanlar sizin gözünüzün önünde oldu. Bunları olduğu gibi anlatacağız' dedim. Helikopter çalıştığı için daha fazla konuşamadık. Dolayısıyla benim Akıncı'dan komutanla birlikte ayrılmam, komutanın emirleri doğrultusundadır. Bu konuda iddianamede çok sayıda görgü tanığının ifadeleri de mevcuttur. Helikopterde yaptığım görüşmeler rota değişikliği ile ilgilidir" şeklinde konuştu.
16 Temmuz Çankaya Köşkü'ne indikleri saat 09.00'dan gözaltına alındığı saate kadar kriz masasında görev aldığını, bu sırada rehinelerin kurtarılması ve darbecilerin teslim olma süreçlerini yönettiğini söyleyen Dişli şunları şöyledi:
"Sayın Başkan madem ben şüpheliydim, neden Sayın Genelkurmay Başkanı, hükümet üyelerinin de önünde, yedi saatten fazla bir süre içinde, bu olayın en kritik aşaması olan sonlandırma safhasında, uçakların ateş ettirilmesi, ateşlerin kestirilmesi dahil, çok sayıda kritik konuda, silahlı kuvvetlerin birimlerine onca emri iletmeme müsaade etmiştir. Benim 15-16 Temmuz tarihlerinde bu olayların başlamasından bitimine kadar HTS raporlarına yansıyan 71 adet irtibatım var. Bunların irtibatın 58'i yani yüzde 82'si bizzat bu krizin sonlandırılması aşamasında, çoğu da Çankaya Köşkü'nde yapılmış. Bu husus benim bu hain girişimin neresinde olduğumun en somut delilidir."
'DEVLETİN BİLMEDİĞİNİ BEN NEREDEN BİLEYİM'
Dişli, Genelkurmay tarafından hazırlanan tahkikat raporunda başkanlığını yaptığı dairedeki 20 kurmay subaydan 18'inin meslekten ihraç edilmesi nedeniyle örgüt yöneticisi olarak suçlandığını belirterek, "Bu nedenle terör örgütü yöneticisi sayılıyorsam, Türkiye'de devlette görevli herkesin silahlı terör örgütü yöneticisi olarak soruşturmaya ve kovuşturmaya tabi tutulması gerekir. Ayrıca bu husus benim değil, devletin, silahlı kuvvetlerin sorunudur. Silahlı kuvvetlerde kimsenin istediği kişiyle çalışma lüksü yoktur. Bu şahısları ben atamadım. Bu kişileri kim atadıysa onlardan hesap sorulmalıdır. Devletin bilmediğini ben nereden bileyim" dedi.
Hakkında ifade veren kişilerin birilerinin talimatıyla ifade verdiğini, bazı kişilerin de işkence altında serbest iradesiyle ifade vermediğini iddia eden Dişli, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın hakkında verdiği ifadeleri de şöyle değerlendirdi:
"Sayın Genelkurmay Başkanımızla bu menfur olayın en başından sonuna kadar beraberdik. Akıncı'dan Çankaya Köşkü'ne giderken helikopterde geçen telefon görüşmeleri gibi, olayın sisi pusu altında bazı hususları yanlış değerlendirmiş olabilir. Sayın komutanımız yaşadığı travmatik olayların etkisiyle beni yanlış anlamış, gayretlerimi yanlış değerlendirmiş olabilir. Geçen süre içinde yaşadığımız olayları çok daha mantıklı, makul olarak değerlendireceğine inanıyorum. Kuran'da 'fitne öldürmekten kötüdür' mealinde bir ayet vardır. Sanırım 16 Temmuz saat 16.00'dan sonra ve izleyen günlerde o kargaşa ortamında bir fitneye maruz kaldık. O gece karargahta ve Akıncı'da neler yaşandığını, kendisi ile neler konuştuğumuzu en iyi Sayın Hulusi Akar bilmektedir. Bununla birlikte çabalarım, ona nasıl destek olduğum Çatı Davası ile bu davada birçok sanığın beyanlarında yer almış ve kayıtlara geçmiştir."
'MAĞDURUM, MASUMİYETİMİ İSPAT ETMEYE ÇALIŞIYORUM'
Dişli, savunmasını şu sözlerle tamamladı:
"Sayın başkan sonuç olarak ben bu olayda şüpheli konumda değilim. Ben bu olayın mağduru pozisyonundayım. Olayların başından sonuna kadar Hulusi Akar'la, aynı ortamda, aynı şartlar altındaydım. O hangi konumda ise benimde aynı konumda olmam gerekir. Bu girişimin ne planlaması ne koordinasyonu, ne sevk ve idaresinde rolüm ve etkinliğim yoktur. Tek etkinliğim sonlandırma safhasındadır. Genelkurmay Başkanından başka kimseden emir almadım. Kimseye emir vermedim. Mağdurum. Masumiyetimi ispatlamaya çalışıyorum."