Asya-Pasifik’teki son gerilimi Ankara Üniversitesi’nden Avrasya uzmanı Mühdan Sağlam ile konuştuk.
‘KRİZİN KAYNAĞI TRUMP ÖNCESİ DÖNEME DAYANIYOR’
“Özellikle 2012’de Kim Jong-Un’un iktidara gelmesiyle birlikte buna daha fazla hız verdiler. Kriz Trump döneminde alevlenmedi çünkü BM yaptırımlarının tarihlerine baktığımızda, Trump’ın iktidara geldiği tarihten çok daha öncesine uzanıyor Kore’nin bu faaliyetleri. Fakat krizin bu dönemde bu kadar tırmanıyor olmasının arkasında, hem Trump yönetiminin Çin politikasında net bir zemine oturmamış olması hem de Kuzey Kore’nin bölge ülkelerinde özellikle Güney Kore ve Japonya’ya yönelik tehditlerini arttırması ve bunun dozunun gün geçtikçe yükselmesi var. Aslına bakarsak, bu durum tek yanlı bir şey değil. Bugün haberlerde geçtiğine göre, 21 Ağustos’tan itibaren ABD ve Güney Kore kuvvetleri Asya Pasifik’te geniş katılımlı bir askeri tatbikat yapacaklar. Bu Kuzey Kore’yi de tedirgin eden faktörlerden bir tanesi. Taraflar karşılıklı tedirginlikle hareket ettikleri için de süreç tırmanıyor gözüküyor hatta aslında şu an tedirginliğin zirvelerinden birini görüyoruz şu anda. Tedirginlik duymamız olağan çünkü gerçekten tırmanabileceği en üst noktalarda.”
‘KUZEY KORE GÜNEY KORE’YE MESAJ VERİYOR’
“Kuzey Kore sadece savunma refleksi olarak ele alınmamalı. 1950-53 arasında Kore savaşı sürdü ve 38. enlem iki ülke arasında sınır kabul edilerek, Kore yarımadası kendi içerisinde ikiye bölündü. Güney Kore ve dünyanın geri kalanı bunu bu şekilde kabul etmiş olmakla birlikte, Kuzey Kore’nin hala bu durumu kabul ettiğini söyleyemiyoruz. Kuzey Kore için bu savaş hala kabul ediliyor ve onlar hala Güney Kore’nin de kendilerine ait olduğunu düşünüyorlar ve kendilerine katılması gerektiğine inanıyorlar. Silahlanmanın aynı zamanda yayılmacı bir boyutunun da olduğunu düşünüyorum hem kendi açıklamalarından hem de tarihten yola çıkarak. Elbette bunun yanında bir savunma ayağı da var. Kore yarımadası, Asya Pasifik gibi yükselen ekonomileri bünyesinde barındıran, güçlü aktörlerin olduğu bir coğrafyadır. Çin, Hindistan, Japonya gibi ülkelerden bahsediyoruz. Bunun yanında ABD hem bir bölge ülkesi hem de çok güçlü müttefiklik ilişkileri kurmuş olan bir ülke. Ayrıca belki ekonomik olarak Çin ve ABD ile yarışamayacak ama askeri potansiyeli ile bölgede bulunan bir Rusya var. Belki Ortadoğu’dan farklı olarak, gerilim bu kadar tırmandığında tarafların sükûnete davet edilmesi, sıcak çatışmaya dönmüyor olması ya da bir an önce önleyici vuruşa başvurmuyor olmalarının temelinde de bu var. Kuzey Kore bu silahlanma zeminini de koruyor çünkü bu kadar güçlü aktörlerin olduğu zeminde ulunuyor. Japonya ile arada tarihsel bir düşmanlık, kin var diğer yandan ekonomik olarak zaten Kuzey Kore’yi geçmiş, dünya devlerinden biri olan Güney Kore var ve Kuzey Kore buranın kendisine ait olduğunu iddia ediyor. Ayrıca Kuzey Kore izole edilmiş bir ülke ve Çin dışında gıda bile alabildiği kimse yok. Girift olarak en azından bu silahları elinde tutarak, bazı saldırıları bertaraf edebileceği fikirleri de mevcut. Kuzey Kore’nin silahlarını teslim edeceğini düşünmüyorum çünkü şu anda önleyici vuruş ya da sınırlı bir silahlı mücadele yöntemine başvurulamamasını sebebi 8000 kadar topçu bataryasının yönünün Güney Kore’ye ve Japonya’ya dönmüş olmasıdır. Bu dengeyi biraz kendi lehine de kullanabiliyor zira şu anda masada müdahaleci askeri seçenek masada durmuyor.”
‘ÇOKULUSLULUK YENİDEN TANIMLANIYOR’
“Bugün küreselleşme olarak telaffuz ettiğimiz durum, özellikle neoliberal dönemle birlikte literatürde daha baskın olarak kullanılan bir kavram. Çatışmanın daha doğrusu kamplaşmanın Almanya, Japonya ve Çin’in olduğu serbest ticaret yanlıları ile Anglosakson dünyası dediğimiz aslında daha çok İngiltere ve ABD’nin yer aldığı daha korumacı, gümrük duvarlarının yeniden gündeme geldiği modeli savunan iki blok karşı karşıya geliyor. Benzer bir biçimde Rusya da serbest ticaretten yana olduğunu belirtip, Çin’in yanında konumlanıyor. Bunu daha önce İngiltere’den hatırlıyoruz. Yükselen bir ekonomi, kendi endüstriyel potansiyelini büyük oranda gerçekleştirdikten sonra ikici atılımını bunun satılması yönünde yapar. Dünyanın bir pazar haline getirilmesi ve en uzak noktanın dahi ulaşmak amaçtır. Bu ekonomik model Çin ile birlikte gelmemiş olmakla beraber, Çin üretimi kendi ülkesine çekebilecek bir potansiyel yarattı. Buna ucuz işgücünü, vergilendirme politikalarını, coğrafi kolaylaştırmaları dâhil edebiliriz. ABD devi olarak bilinen Apple’ın Tuscon bölgesinde üretim yapıyor olması, aynı zamanda küresel üretim dengelerindeki dönüşümle de ilgili ve Çin’den mallar ABD’ye gittiği için ABD bu süreçte ticari açık vermeye başlıyor oysa şirketin merkezi ABD’de bulunuyor. Bu çokulusluluğun yeniden tanımlandığı bir zemin ve ekonominin perde arkasında devam ediyor.”
‘BÜYÜK EKONOMİLER ASYA’DA ÇATIŞMANIN SEBEBİ’
“Sadece büyük ekonomilerin yanında, yükselen ekonomiler olarak kategorize edilen ekonomiler de Asya Pasifik’te bulunuyor. Buna Malezya, Singapur, Avustralya gibi ülkeleri ve eskiden beri bildiğimiz Japonya’yı, Güney Kore, Hindistan’ı katabiliriz. Bölge ekonomik potansiyel olarak da çok dikkat çekiyor. IMF ve Dünya Bankası verileri son raporlarına göre bu bölgenin son beş yıllık büyüme beklentileri yüzde beşin üzerinde gözüküyor. Çin amiral gemiliğini yapıyor ama Çin dışında da bölgenin genel bir ekonomik açılımı söz konusu. Bu aynı zamanda çarkların dönmesi için enerji demek. Buraya enerji nakli konusunda başka bir pazarla karşı karşıya gelmek demek. Aynı zamanda yeni bir enerji ihracatçısından bahsediyoruz. ABD artık bir doğalgaz ve petrol ihracatçısı ve bu Çin ile neden restleşmediğinin de bir cevabı. Bu kadar büyük bir ekonomide kartları sert bir biçimde masaya sürdüğünüzde, enerjinizi satacak Pazar bulmakta zorlanabilirsiniz. Çünkü zaten bölgede yıllardır enerji satışı yapan Katar, Rusya, Suudi Arabistan, İran gibi ülkeler var. Kore konusunda şunu biliyoruz; ekonomik yaptırım kararları daha önce 30 Kasım2016’da BMGK tarafından alınmıştı ve bu yaptırımlar Çin tarafından delinmişti. Şu anda BMGK tarafından yeni bir yaptırım paketi hazırlandı ve bu yaptırımlar BM tarihindeki ticari ayak olarak değerlendirilirse en sert yaptırımlardan biri olarak gösterilebilir. Çin’in tekrar bunu yıkıp yıkmayacağını bilmiyoruz ve ABD’nin bu noktada karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde nerede konumlanacağını kestiremiyoruz. Ama şunu biliyoruz ki; Trump Kuzey Kore’yi tehdit ettiği gibi Çin’i tehdit edemez çünkü Çin aynı zamanda bir işbirliği örgütü üyesi ve Rusya ile Hindistan’da yanında. Şu anda aktif olarak görmesek de Hindistan da bu cephede yer alabilir ve o zaman gerçekten de üçüncü dünya savaşını, kıyamet ve gazabı görebiliriz.”
‘ÇİN HENÜZ KENDİSİNİ HEGEMON GÜÇ GÖRMÜYOR’
“Hem BM mekanizmasına baktığımızda hem de küresel politikada Çin’i gözlemlediğimizde daha çok Rusya’yı görüyoruz. Şangay İş Birliği Örgütü’ne dair ekonomik bir proje söz konusu ise Çin’in ön planda olduğunu ama diplomatik, siyasi bir açılım söz konusu olduğunda daha çok gözlerin Moskova’ya döndüğünü görüyoruz. BMGK yasa tasarılarının hazırlanma sürecinde de direk bir şekilde Çin ile karşı karşıya değiliz. Çünkü Çin henüz bir hegemon olmadığının farkında ve egemen olmaya da hazır değil. Hehemonya sahibi olmak için de büyük bir ekonomik güç olmak yeterli değil ve elde edilebilecek bir statü değil, kendi içinde basamakları ve ayakları var. Çin’in Kore’de bir yönetim değişikliğine girmek isteyeceğini düşünmüyorum zaten bununla anılmayı istemez. Şu anda Çin’in kendisi de Kore’nin yaramaz çocuk tavırlarından rahatsız çünkü buraya bir müdahale olasılığını da masaya yatırıyor ve bu onun için en kötüsü olur. Çünkü bu burnunun dibine Güney Kore ve ABD’nin konuşlanması ve onlarla komşu olması demektir. Bu bölgede kendisine bağımlı bir yönetimi iktidara getirebilme kabiliyeti gördüğümüze göre çok zayıf. Bunu zaman zaman sadece tek bir devlet değil NATO’nu da dendiğini görüyoruz. Libya’da gördük, Irak’ta gördük ve bu olmuyor, Suriye’de hala işin içinden çıkılabilmiş değil. Bugün Kuzey Kore’de iktidarı değiştirmeye kalkılırsa, bir halk hareketiyle karşılaşacaklardır büyük ihtimalle çünkü bu 19. yydan beri hatırlanan ‘sömürge valisi atama’ örneklerini akla getirecektir halkların hafızasında.”
‘AKLISELİM BİR ÇÖZÜM AĞIR BASIYOR’
“Yaşanan gerilime yönelik önleyici vuruşun yapılması, iktidarın değiştirilmesi gibi alternatif senaryolar var. Bence en yatkın ve geçerli senaryo Rusya ve Çin’in önerisi olan Kuzey Kore’nin testleri durdurması, Kim Jong-Un’ın ikna edilmesi ve ABD’nin Güney Kore ile birlikte yaptığı tatbikatları durdurması. Bu karşılıklı taviz olarak anılan bir süreç Güney Kore, Kuzey Kore, Rusya, Çin, Japonya ve ABD’nin altılı görüşmeler çerçevesinde 2015’te başlayan ve daha sonra kesintiye uğrayan görüşmeleri tekrar başlatması ve nasıl bir formül bulunacağı üzerine çalışılması demektir. Tarafların bu çözüme daha yatkın olduğunu düşüyorum ve bunu umuyorum. Çünkü aklım selim bir fikir ortaya konulmalı çünkü diğer ihtimaller sadece müdahale edilen ülkeler açısından değil, eğer gerçekten Kuzey Kore’nin bir nükleer kapasitesi varsa bunu kullanmaktan geri duracağını düşünmüyorum. Bu yüzden bu çok büyük bir felaket demek olacak. Dolayısıyla yakın dönemde sıcak bir çatışmasan ziyade, tansiyonun düşürülmesi yönünde adımların görüleceğini düşünüyorum.”
‘TRUMP’IN AKSİNE AMERİKAN YÖNETİMİ SAVAŞ İSTEMİYOR’
“Kuzey Kore’nin nükleer bir güç olup olmadığını yani füzelere nükleer bataryalar yerleştirebilecek potansiyele gelip gelmediğine dair elimizdeki veriler ABD kaynaklı. Şu ana kadar oradaki uzmanların görüşleriyle hareket ediyoruz ve öncelikle buna bir soru işareti konulması gerekiyor çünkü benzer bir süreci kitle imha silahları üzerinden Irak’ta gördük. Var dediler, raporlar sundular fakat daha sonra ‘Biraz abartış olabiliriz’ dediler. Washington Post başta olmak üzere özellikle bugün kendi medyalarından takip ettiğimde, bu hesaplamaların yanlış olup olamayacağı, bir varken bunun yüzle çarpılmış olabileceği, nükleer zenginleştirmede gerçekten iddia edilen kapasiteye ulaşıp ulaşmadıkları sorgulamaları yapılıyor. Eğer masaya tekrar Kuzey Kore’nin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın bağımsız gözlemcileri tarafından denetlenmesi eklenebilirse, nasıl bir güç ile masaya oturduğunuzu görebilirsiniz. İlk olarak Kuzey Kore’nin buna ikna edilmesi gerekecek.”
‘ABD’NİN KOLAYÇA ÇEKİLMESİ VE BİR BAŞKA HEGEMONUN GELECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM’
“Bunun yanında bu kadar süreci tırmandıran bir ABD’nin ne istediği gibi bir soru var. İngiltere örneğinde olduğu gibi ABD’nin kolayca çekilip, bir başka hegemonun geleceğini düşünmüyorum. Bunun belli bir çatışmayla geleceğini düşünüyorum ve işin doğrusu bu çatışmalar, genellikle düşüşte olan ülkenin düşüşünü hızlandırır. Amerikan kamuoyunda Trump’ın bu hamlesine dair bir destek söz konusu değil ve kendi partisi de bu görüşe dâhil olmak üzere. Dün Pentagon’dan yapılan açıklama, ‘Söylemlerimiz sertleşmiş olabilir ama askeri pozisyonumuzda bir değişiklik yok’ yönündeydi. Aslında bir savaş hazırlığı içerisinde olmadıkları vurgusu ve Kongre’den, Senato’dan böyle bir hazırlıları olmadığı vurgusu var. ABD’nin kendi içerisinde gerek Dışişleri, gerek Kongre gerekse Senato tam anlamıyla hazırlıklı değiller bu da hepsinin aynı fikirde olmadığını gösteriyor. Nasıl ki yaptırım silsilesini Trump’a sormadan, hatta gücüne göstere göstere alaşağı ederek önüne koydular ve imzalamak zorunda olduğunu söylediler benzer bir şeyi Kore’ya savaş ilan etmeyeceği üzerinden de yapabilirler. ‘Karizması’ sarsılmış bir liderden bahsediyoruz artık çünkü Kongre bunu Trump’a yaptı. Bu tabi ki bir hegemonun mücadelesi, çırpınışı ama Amerikan devleti, yönetim aygıtı bu kadar canlı bir saldırı mantığıyla da hegemonyanın korunamayacağının farkında. İsteseniz de istemeseniz de ekonomik verileriniz zaten bunun eridiğini gösteriyor.”