Yemen’in Ortadoğu’daki en eski medeniyetlerden biri olarak Arap Yarımadası’ndaki ilk ve tek cumhuriyet olduğunu anımsatan Özkan, şu anda ülkede yaşanan krizin temelinin Arap isyanları sürecinin yansıması olduğunu vurguladı. Özkan 2011’de başlayan sürecin aslında ülkedeki sosyo ekonomik mücadele olduğunu şöyle aktardı: “Yemen’in beş bin yıllık kökeni var ve Arapların kökeninin de Yemen’e dayandığı ifade ediliyor. İslam sonrası Yemen yine ciddi merkezlerden biri haline geliyor bölgede. Modern döneme geldiğimizde ise, cumhuriyet aşamasına geçmeden önce imamlık ile yönetildiğini ve imamların büyük bölümünün de Şiiliğin bir kolu olarak nitelendirilen Zeydilere mensup olduğunu biliyoruz. Son imam devrildikten sonra cumhuriyet kuruldu. Arabistan yarımadasındaki ilk ve tek cumhuriyettir bu kurulan. Daha sonraki süreçte de Marksist Güney ve Kuzey Yemen olmak üzere ikiye ayrıldı. Şu andaki krizin kökenleri büyük ölçüde özellikle Arap baharı dönemindeki politikalara dayanıyor. Arap Baharı sürecinde Yemen Tunus ve Mısır ile birlikte barışçıl gösterilerin merkezlerinden biriydi. Doğrudan iktidarla silahlı mücadeleye girmeyen barışçıl protestoların olduğu nadir ülkelerden bir tanesiydi ancak Arap Baharı halkın istediği gibi sonuçlanmadı. Yemen halkının hemen hemen tüm kesimleri Arap Baharı sürecine destek vermiş olmasına rağmen, kendi hedeflerini gerçekleştiremediler. Demokratikleşme talep ediyorlardı, yolsuzlukların sona ermesi, Ali Abdullah Salih’in koşulsuz olarak iktidarda çekilmesi başlıca halkın taleplerindendi. O dönemde Ali Abdullah Salih’in müttefiki de Suudi Arabistan’dı. Suudiler de Yemen’de barışçıl protestoların sonucunda bağımsız, bütünüyle halkın desteğine sahip bir ismin başa geçmesini istemiyordu. Bağımsız bir ismin başa geçip, Ali Abdullah Salih’in yerini alması demek, Suudi Arabistan ile muhtemel, potansiyel birtakım krizlerin yaşanacağı anlamına geliyor. Bu sebeple Suudi Arabistan sürekli olarak kontrol edebileceği isimlerin başa geçmesini istedi. Ali Abdullah Salih ve diğer Arap Baharı bileşenleriyle birlikte masaya oturulduğunda Abdurrabu Mansur el-Hadi ismi üzerinde anlaşıldı hatta Husiler olarak Ensarullah Hareketi de Hadi’ye onay verdiler o dönemde. Hadi belirli bir süre için iş başına gelmişti fakat o süre dolduktan sonra bu süre Suudiler tarafından defalarca uzatıldı. Bu durum birtakım huzursuzlukları, memnuniyetsizlikleri doğurdu. Ensarullah Hareketi her ne kadar Hadi’ye destek vermiş olsa da, gerçek anlamda yoksullardan, ezilenlerden yana bir politika izlenmesi gibi bir durum söz konusu olmadı. Hadi ekmek ve petrol gibi önemli ihtiyaç malzemeleri üzerindeki sübvansiyonu da kaldırınca, bunlar çok ciddi itiraz konusu oldular. Hadi’nin Yemen’in altı konfederasyona bölünmesi gibi gerçekleştirmeye çalıştığı bir proje vardı ve bunu anayasaya sokmaya çalıştı. Bu da sadece Ensarullah tarafından değil, toplumun diğer kesimleri tarafından da ciddi anlamda tepki gördü. Tarihsel olarak bakıldığında, Yemen’deki en büyük birinci sorun bölünme sorunudur. İkinci en büyük sorun da alt yapı eksikliğidir ve ciddi oranda bir ekonomik fakirlik söz konusu. İki kadim başkent diyebileceğimiz Aden ve Sana dışında Yemen’de çok ciddi alt yapı eksikliği var. Öte yandan bu iki etkene ek olarak ciddi bir feodalite sorunu var. Aşiretlerin sosyolojik yapısını oluşturuyor bu sorunun.”
‘SUUDİLERİN ‘MEŞRUİYETİ GERİ GETİRME’ OPERASYONU’