’15 TEMMUZ ÖNCESİ TSK, MECLİS ORDUSUYDU’
Mehmet Ali Güller, Türkiye’nin etrafındaki tehdit potansiyelinin artmasına dikkat çekerken, AKP hükümetinin TSK’nın yapısını değiştirir nitelikteki politikalarla orduyu tehditlere açık hale getirdiği görüşünde. En son Ermenistan’dan yapılan açıklamalara dikkat çekerek, “Ermenistan’ın Türkiye’ye böylesi bir tehditte bulunmasının hiçbir gerçekliği ve gerçeğe dönüşme ihtimali yok” diyen Güller, “Etrafımızdaki irili ufaklı kuvvetlerin ülkeyi tehdit eder hale gelmiş olması, TKS’nın düşürüldüğü noktadan cesaret alınarak yapılıyor” vurgusu yaptı. Güller, ordunun giderek bir partinin ordusu haline getirilmesinin büyük tehlike yarattığını belirterek şu değerlendirmede bulundu:
“Burada TSK’nın nasıl böyle bir duruma düşürüldüğüne dikkat edilmesi gerekiyor. 15 Temmuz’dan bu yana TSK açısından iki şey çok önemli hale geldi; TSK’nın emir-komuta birliği bozuldu, yapısı parçalandı. Kuvvet komutanlıkları bir bakanlığa, Genelkurmay Başkanlığı komuta vasfı ortada kaldırılarak Başbakanlığa hatta Cumhurbaşkanlığına bağlı hale getirildi. Harp okulları kapatıldı, askeri hastaneler kapatılarak, Sağlık Bakanlığı’na devredildi, askeri yargı ortadan kaldırıldı. Jandarma ve Sahil Güvenlik gibi önemli birimler TSK’dan koparılıp, İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. Birkaç bakanlığa parçalanmış TSK yapısı, Ermenistan’ın bile tehdit etmesi için bir fırsat doğurmuş oluyor. Burada ikinci nokta ise; geçtiğimiz hafta YAŞ sürecinde yaşandı. YAŞ tamamen bir siyasi partinin şurasına döndü. 11 sivilin, sadece 4 askerle bütün ordunun dosyalarını güya ‘incelediği’ ve hangi albay tümgeneral olacak, kim korgeneral olup nereye yönetecek gibi meselelere cevap verdiği bir kurum oldu. Adalet Bakanı hangi albayın tümgeneral olması gerektiğinden ne anlar? Ya da Dışişleri Bakanı hangi tuğgeneralin tümgeneral olup, hangi bölüğü yönetmesi gerektiğinden ne anlar? Bu soruların mantık içinde bir açıklaması yok. Bir parti şurasına dönüştürülüp, mekanizması bozularak TSK’nın hükümet tarafından bir parti ordusu haline getirilme çabası içinde olduğunu görüyoruz. Bu iki durum, Türkiye’yi dış tehditler bakımından büyük sıkıntılara açık hale getiriyor.”
‘TSK, MECLİS ORDUSU OLMAKTAN ÇIKARILDI’
“Sistem böyle iken, son 25 yılda iki ciddi olay yaşadık. 1990-1991 yıllarında ABD Irak’a saldırdığında, Turgut Özal baba Bush’a verdiği söz gereği ‘bir koyup üç alacağız’ diyerek, Türkiye’yi ve orduyu Irak’a sokmaya çalıştı. Buna Özal’ın gücü yetmedi ve Genelkurmay Başkanı Necdet Öztorun istifa ederek, TSK’yı ABD adına komşusuna savaş için sokmamış oldu. Daha yakın zamana gelirsek; 1 Mart 2003’te Tayyip Erdoğan oğul Bush’a ‘nasıl olsa Meclis’ten geçer’ denilerek Irak’ta kuzey cephesi açma söz verdiği için, ABD askerlerini getirmişti. Bu zaman da Meclis böyle bir müdahaleye izin vermedi. 15 Temmuz’dan sonra, TSK bünyesinde yapılan bu değişikliklerle parti ordusuna dönüştürülme gayretleri, son çeyrek yüzyılda yaşadığımız bu iki facianın bir benzeri bu kez önümüze geldiğinde bu defa Meclis içerisinde buna ‘dur’ deme şansımızın ortadan kalkacağı bir durum oluşturuyor. Bundan böyle Tayyip Erdoğan daha önce Özal’ın ve kendisinin yaptığı gibi bir yere söz vererek, TSK’yı sefere çıkarabilecek. Bu dış güvenlik açısından büyük sıkıntılardır. Savaşlar ciddi kararlardır ve bir devlet başkanının salt kararıyla alınabilecek basit karalar değildir. Bu yüzden de Türkiye Cumhuriyeti bir ortak devlet aklı aramıştır ve bugüne kadar Meclis kararı gerektirmiştir bugüne kadarki bu yönde icraatlar açısından. Şimdi bunun ortadan kalkıyor olması, YAŞ ile de birleşince Türkiye açısından çok büyük sıkıntılara yol açacak çünkü aynı zamanda bu liyakatin ortadan kalktığı, partiye yakınlık gibi kriterleri ön plana çıkararak atamaların yapılabileceği bir sürece girmiş oluyoruz.”
‘KIDEM ESASTIR İLKESİNİN KALDIRILMASI BÜYÜK HATA’
“YAŞ ile ilgili değerlendirmelerde, genel olarak isimler üzerinden bakmak gibi bir hata yapılıyor. (Atananlara atfen) ‘Kemalistler, Balyoz sanıkları var ve bunlar olumlu’ gibi yorumlar yapılıyor. Bu atamalar kuşkusuz olumlu ama bu tip mekanizmaları, yapıları salt bugünkü atamalara bakarak değerlendirmek yanlış olur. Bir mekanizmanın bozulup bozulmadığı, mekanizmanın bozulmasının orta ve uzun vadede nelere yol açabileceğini hesaplayarak değerlendirmelerin yapılması gerekiyor. Bu değerlendirmelerde YAŞ’ın üç özelliği ortaya çıkmış oldu; ‘kıdem esastır’ gibi TSK’da ya da herhangi bir orduda çok önemli olan bir kriteri ortadan kaldırdı. Yeni atanan Deniz Kuvvetleri Komutanı görevini elbette layıkıyla getirecektir, tartıştığımız şey onun yeterli olup olmadığı değildir ama burada dikkat çekilen nokta daha farklıdır. ‘Kıdem esastır’ ilkesi ortadan kalktıktan sonra, bir siyasi parti başka kriterleri esas alarak kuvvet komutanı seçebileceği için, bu TSK içinde önümüzdeki dönemde ciddi sıkıntılar yaratacaktır. Askeri konular çok fazla uzmanlık gerektiren bir alandır ve alınan kararların geri dönüşü olmayabilir. Bu noktada TSK’da atama, terfi, emeklilik gibi meseleleri sicil, liyakat, dosyaların tümden sicil amirleri ve sıralı komutanların gözetiminde olması hayatidir. Bu ortadan kaldırılıp, YAŞ’ta Dışişleri ya da Adalet Bakanı gibi konuyla en uzak noktada olan üyelerin karar verebilecek bir noktaya gelmesi, TSK’nın önünde çok ciddi bir yapısal sorun oluşturmuştur ve bunun bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.”
‘SİVİL YETKİLİLERE PAŞALIK ÜNVANI DAĞITILDI’
“15 Temmuz sonrası çıkan bir kararnameyle, Milli Savunma Bakanlığı bünyesindeki sivil yetkililere ‘paşalık’ unvanı dağıtıldı. Mili Savunma Bakanı Müsteşarı artık orgeneral, genel müdürler tümgeneral, daire başkanları albay oldu. Hatta Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olarak Milli Savunma Üniversite kuruldu ve rektör olarak da medyada bilinen bir isim olan Erhan Afyoncu atandı. Tarihçi olan Afyoncu şu anda Orgeneral. Buna bir yol açılırsa, parti ya da saray bu tip unvanlar dağıtmayı meşru hale getirirse, bunu ileride çok ciddi sonuçları olur. Yakın tarihimiz, son yüzyılımız, Osmanlı’nın son dönemi, Balkan Savaşları’na kadar uzanan süreçlerdeki siyasetin orduya girmesi gibi meseleler hepimizin bildiği meseleler. Aynı şekilde, eskiye dönüyor olmamız tarihten hiçbir ders çıkarılmadığını veya bugünkü mevcut iktidarın ders alınmayan dönemdeki tarihe yeniden dönme hevesinin bir sonucu olduğunu gösteriyor.”
‘LİBYA DARMADUMAN OLDU, BAAS DİYE KÜÇÜMSEDİKLERİ SURİYE…’
‘SİYASAL OPERASYONLARLA TSK YIPRATILDI’
“Elbette TSK bölgenin en güçlü ordusu ama eğer önüne geçilemezse ve bu süreç ilerilerse önümüzde çok ciddi sıkıntılar olacak. Burada fotoğrafın bütününe bakmak lazım. 4 Temmuz 2003’ten itibaren Türk ordusuna darbeler yapılıyor. Amerika, Türk askerlerinin başına çuval geçirilerek Türkiye’nin Kuzey Irak’tan atılmasını sağladı. Arkasından Ergenekon, Balyoz kumpaslarıyla, Avrasyacı eğilimin budandığı, binden fazla askerin hapse atıldığı, bundan en az 5-10 katının tasfiye edilerek, ordunun geleceğinin komple değiştirildiği bir dönem yaşadık. Ardından 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı ve bu fırsata çevrilerek TSK’nın yapısal değişikliğinin ortaya çıkmış son hali görüldü. Bunların toplamı ciddi bir sorunlar silsilesi. Bunu yeniden rayına oturtamazsak, Türk ordusu yeniden devletin, milletin, meclisin ordusu haline getiremezsek bir parti ordusu olmayı sürdüren görüntüler devam ederse, önümüzdeki yıllar için maalesef Türkiye’nin önünde ciddi riskler olacaktır. Türk ordusu elbette hala çok güçlüdür ama siyaseten Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, caydırıcı kuvvet olma özelliğini zayıflatıyor. Kardak meselesinde 20 yıl önceki tutum hatırlanırsa, şu ada 18 adacığın Yunanistan’a kayıtsız bir şekilde teslim edilmiş olmasını görüyoruz. Bütün bunları birlikte okumak lazım ve birlikte okunduğunda önümüzde ciddi bir kötü gidiş tablosu var.”
’15 TEMMUZLA BİRLİKTE BATI’DAN GELEN TALEPLER TSK’YA UYGULANDI’
“Türkiye elbette NATO ordusu ama bugüne kadar NATO ordusu olmasının Türk ordusuna yarardan çok zararı oldu. İki noktada zararı oldu; Türk ordusu NATO’ya bağımlılıktan siyaseten milli ordu olma özelliğini yitirmiş oldu ve NATO’nun belirlediği talimnamelerle, stratejilerle bir askerlik stratejisi çizdi. İkinci olarak da kendi silah envanterini geliştirmedi. Şöyle bir sıkıntı daha var; sonuçları bakımından değerlendirilirse, 15 Temmuz sonrası yapılan bu yapısal değişikliklerin büyük bir kısmı aslında NATO’nun da istediği değişiklikler. Örnek verirsek, Jandarmanın 1961’ten beri TSK’dan koparılması ABD ve AB’nin en önemli taleplerinden biriydi. 2000’lerin başlarından itibaren uyum yasaları denilen süreçlerde, bu konu Türkiye’nin önüne getirildi. YAŞ’ın sivilleştirilmesi ve Jandarmanın TSK’dan koparılması Batı’nın talepleriydi. 15 Temmuz bir fırsata çevrilirken, tam da Batı’dan gelen bu talepler yerine getirilmiş oldu. Burada Türk ordusu yeniden yapılandırma adı altında zayıflatılıyor diye bir tablo çizdik ama ‘NATO neden üyesi olan bir ordunun zayıflamasını ister?’ sorusu burada çok önemli. Bu sorunun siyaseten başka cevapları var. Hem ABD ile ‘müttefik’ olmamız ama bugün Suriye ve Irak’ta ABD ile çıkarlarımızın karşı karşıya olması gibi bir meseledir bu. Oradan bakılırsa bu sorunun yanıtı ortaya çıkmış oluyor.”