Güney Amerika solunun 21. yüzyılın ilk 10 yılındaki yükselişi Honduras darbesiyle birlikte düşüşe geçmişken, ABD’nin 1980’lerde desteklediği kanlı dikta rejimlerinin yerini almış ‘demokrasi’ temalı yeni müdahaleleri tartışılıyor. CIA Başkanı Mike Pompeo’nun tıpkı Suriye’de kullanılan retoriğe benzer biçimde, Venezüela’ya yönelik rejim değişikliği girişimlerini doğrulaması tartışmaları yoğunlaştırdı. Geçen sene Brezilya’daki İşçi Partisi lideri Dilma Rousseff bir parlamento darbesine kurban gitmişken, gözler dört aydır istikrarsızlığın kavurduğu Venezüela’da. Hugo Chavez’in ölümüyle sarsılan bölgenin önde gelen petrol üreticisi ülkesi Venezüela’da yaşananları ve ABD politikalarını bu ülkeyi ziyaret etmiş ABC Gazetesi ve Tele1 kanalı dış haberler müdürü, programcısı Çağlar Tekin ile konuştuk.
'VENEZÜELA’NIN İSTİFÇİ ÜÇ AİLESİ'
Latin Amerika ve Ortadoğu’da parametrelerin değişmesine dikkat çeken Tekin’e göre, gelişmelerin altyapısı uzun zamandır örülüyordu. Tekin bunun küresel çapta petrol savaşlarıyla da bağlantısı bulunduğunu belirterek süreci şöyle özetledi: “Venezüela’da özellikle Chavez’in ölmesi ve Maduro’nun iktidara gelmesiyle beraber bir takım hamleler yapıldı. Bu hamlelerin en önemli yanı, hem Ortadoğu’yu hem de özellikle Venezüela olmak üzere Latin Amerika’yı vurmasıydı. Petrol fiyatlarındaki geri çekilmenin sağlanması, 120 dolardan bir dönem 22 dolara, daha sonra 50 dolara çekildiği dönem. Latin Amerika, özellikle Venezüela özelinde belirleyici bir özelliğe sahip oldu. Çünkü neredeyse Venezüela’nın tek ve en büyük gelir kalemi petrol. Venezüela’nın yapısına baktığımızda, orada bir oligarşi toplamı var. Ülke ekonomisinin yüzde 70’ini kontrol eden, aşağı yukarı üç aileye yaslanan bir ekonomiden bahsediyoruz. Bu üç ailenin de istifçilik gibi bir alana girmesi, ithalatı engellemesi ve bu yönde pozisyon alması ülkede ciddi bir kıtlık, aynı zamanda bir gelir girdisi dengesizliği oluşmasına sebep oldu.”
'SADECE CARACAS’TA 5 BİN PARAMİLİTERDEN SÖZ EDİLİYOR'
Venezüela’da da tıpkı Suriye’deki ÖSO gibi grupların ortaya çıktığını belirten Tekin, “Ortadoğu ile kıyaslarsak, Suriye’de birden bir sürü ÖSO grubu ortaya çıkarıldı, bunların örgütlenmiş olması vs ve Suriye devletinin bunlardan bu kadar haberdar olmadığını şu an bakınca anlıyoruz. Fakat Venezüela gibi Latin Amerika ülkelerinde ciddi bir paramiliter toplam var. Şu anda sadece başkent Caracas’ta, 5 bine yakın paramiliterin olduğundan bahsediliyor. Ben 2005 yılında Venezüela’ya gitmiştim. O dönemde de bu paramiliterlerden bahsediliyordu ve bu paramiliterler sokakta gözüküyorlardı. Öte yandan yıllardan beri Venezüela’nın ciddi bir bireysel silahlanma sürecinden geçirildiği biliniyor. Her ailenin hemen hemen birkaç tane silahı var. Zaten ülke Chavez öncesi dönemde, dünyanın en fazla suç işlenen iki ülkesinden biriydi Latin Amerika’da. Bu anlamıyla ciddi bir altyapı oluşmuş oldu.”
'CHAVEZ’LE BİRLİKTE KITA’DA ÖZGÜRLÜK RÜZGÂRI ESMİŞTİ'
Chavez’in iktidara gelmesiyle birlikte, tüm Latin Amerika kıtasında bir özgürlük ve bağımsızlık rüzgârı estiğini anımsatan Tekin, bu sürecin sonunda yükselen bir sağ harekete vurgu yaptı ve şu tespitlerde bulundu: “ABD’nin yıllardan beri arka bahçesi olarak anılan Latin Amerika’da, Chavez iktidarı bir sol rüzgâr ortaya çıkarmıştı. Bu sol rüzgâr Kıta’nın başka ülkelerini de etkilemişti. Küba’nın yalızlığı ortadan kalkmış, Nikaragua, Bolivya, Ekvador gibi çok sayıda ülkede, sol iktidarlar peş peşe iktidara gelmiş, Venezüela bu sürecin örgütleyicisi haline gelmişti. Bu karışıklıkla beraber, elbette Venezüela kendi içine dönmüş oldu. Zaten yeniden yükselen bir sağ dalga anlamına geldi bu aynı zamanda. Honduras’ta bir darbe oldu, Venezüela’ya açık bir darbe çağrısı ve bu yönde hazırlıklar vardı. Bir dönem 30, bir dönem 75 tane subay darbe hazırlığı yaptığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Chavez’e karşı 2002’de zaten bir darbe vardı. Üç günlük sürecin sonunda Venezüela ordusu içinde tekrar Chavistlerin ağırlı koyması ve halkın yoğun baskısıyla denklem dağıtılmıştı. Ortadoğu’dan farklı olarak Latin Amerika’da işler biraz daha açık ve net yürüyor. Venezüela muhalefeti çok açık bir şekilde, ABD vs ile ilişki kuruyor. Belki bu anlamda Suriye’ye benzetilebilir. Suriye’de de ÖSO için yapılan toplantılara dünyanın da müdahil olması çağrısı yapılıyordu.”
'SOLCULARIN SURİYE’Yİ ANLAMALARI BEŞ SENE SÜRDÜ'
Dünyadaki sol hareketlerin Venezüela’daki muhalefeti demokratik bir hareket olarak nitelendirmesinin büyük hata olduğuna dikkat çeken Tekin, sol hareketlerin Suriye konusunda da aynı hayata düştüğünün altını çizdi: “Dünya solu, Venezüela’da yaşanan süreci demokrat bir muhalefetin sesini duyurma çabası ve bunu bastırmaya çalışan bir diktatöryel iktidar olarak görüyor. Ben bunu daha çok solun işin özüne, mantığına bakmak yerine, merkez medyadan yansıyan verilerle beraber okuduğu ve bu şekilde şekillendiği kanaatindeyim. Sol uzun süre Suriye’yi de böyle gördü. Suriye’de ne olduğuna dair baktığımızda ve somut şeyleri söylediğimizde, BAAS taraftarı olmakla, diktatoryal düzeni desteklemekle vs. suçlandık. Oysa orada bir somutluk vardı ve bunu solcuların anlaması aşağı yukarı beş seneyi buldu. Bu süre içinde onbinlerce insan ölmüş, yanı başımızdaki komşumuz paramparça edilmiş hale geldi. Venezüela’da da başta bu kadar keskin olmasa da, sol yanılgı vardı. Şimdi ise Türkiye üzerinden söylersek, solun Venezüela’ya çok sağlıklı bakıp bakamayacağı konusunda bir şey söylemek zor. Fakat sol burada şekilciliğe çok daha fazla adapte olmuş durumda.”
'CHAVİSTLER İKTİDARDAKİ ZAMANLARINI İYİ DEĞERLENDİREMEDİ'
Çağlar Tekin, Venezüela’da yaşananlarda sol iktidarın da günahları olduğunu belirtiyor. Venezüela’daki iktidarı ‘Maduro ve Chavez dönemi’ olarak ikiye ayıran Tekin, her iki dönemde de iktidar programlarını hayata geçirme konusunda sıkıntı yaşandığını, bu sıkıntılı sürecin toplumsal örgütlemenin yitirilmesine sebep olduğunu ve ülkenin ‘yoksul Chavistler’ ve ‘eski güçlerini isteye orta ve orta üstü sınıf’ olmak üzere ikiye ayrıldığını ifade etti: “Venezüela’da iki dönem için ayrı ayrı hatalardan bahsetmek mümkün. Bu dönemlerden biri Chavez dönemi. Bu dönemde Chavez iktidara geldiğinde de tamamlanmış bir iktidar programı olan, ideolojik çerçevesi belli bir hareketle gelmedi aslında. Sol popülist bir söylemle, bir iyi niyetle geldi. Görece kamu kaynaklarını daha adil dağıttığında, daha eşitlikçi bir ülke yaratabileceğini düşündü. Bunun iktisadi alt yapısını örebilmek için, gerekli alt yapı kaynaklarına sahip değildi. Petrol kaynakları uzun süre bu alana aktarıldı ama nihayetinde Venezüela’nın ne ekonomik ne de sanayi anlamında bir gücü, kudreti yoktu. Chavez’in ölmesinin ardından, Maduro’nun iktidara geldiği dönemde bu süreci doğuran hatalardan en önemlisi yapıldı. Hem ABD ile daha iyi ilişkiler kurma adına hem de muhalefetin Chavez’in ölmesinden faydalanıp yükselmesini engellemek adına radikal adımlar atmak yerine, muhalefetin de ABD’nin de hoşuna giden bir ekonomide gevşeme süreci yaşandı. Kamu kaynaklarının daha eşit dağıtılmasında bir durma oldu. Bu sınıfsal karşı karşıya geliş sürecinde, ekonominin kontrolünün oligarşide olduğu bir atmosferde durmanın, kamunun gücünün, toplumsal örgütlemenin yitirilmesine sebep oldu. Chavez’i güçlü kılan şey, yoksulların hareket motivasyonuydu. Çünkü insanlar sürecin kendi lehlerine işlemesini kaybettiği oranda, kısmi olarak duruldular. Bu aynı zamanda ülkede rüşvetin daha fazla ortaya çıkmasına, yolsuzlukların görünür hale gelmesine sebep oldu. Buna Venezüela’da ‘Bolivarji Burjuvasi’ diyorlar. Bunların bu yoksulluk batağına girmiş olması, ülkenin içinde kimi noktalarda elbette bir zayıflama yarattı. Bu da şu anda muhalefetin eleştirdiği temel başlıklardan birisi haline geldi. Muhalefetin kullandığı diğer başlıklardan biri de, 1999’da 2 milyon ev dağıtıldı Chavez’in iktidara gelmesinden bu yana. Bu 2 milyon evden 1 milyonu Chavez’in, geri kalanı da Maduro’nun döneminde dağıtıldı. Şu anda muhalefetin temel söylemlerinden bir tanesi, bu evlerin tamamının satışa çıkarılmış olması gerektiği yönünde. Çünkü bunlar zenginlerin vergileriyle yapıldı ve yoksulların bundan pay almasını eleştiren bir propaganda yapıyorlar. Bunun toplumsal alt yapısı örgütlenmemiş oldu. Aslında ülke yine ikiye bölünmüş durumda. Caracas’ın bir mahallesi tamamen Chavist, diğer orta sınıf mahallerde muhalefet desteği çok güçlü. Çatışmalar çoğunlukla böyle yaşanıyor. Muhaliflerin Chavist mahallere girmeye çalıştığı anlarda, polis genellikle muhalefete müdahale ediyor. Fakat ülkede Türkiye’de de altı çok çizilmeyen geniş bir şiddet var.”
'VENEZÜELA’DAKİ ŞİDDETİN KAYNAĞI PARAMİLTER GÜÇLER'
Geçen hafta sonu Venezüela’da gerçekleştirilen kurucu anayasa referandumu öncesinde yaşanan çatışmalarda şu ana kadar 23 tane Chavist’in yakılarak öldürüldüğünün, bu şiddetin en önemli kaynağının ülkedeki paramiliter güçler olduğuna dikkat çekti: “Özellikle IŞİD gibi örgütlerin olmadığı, görece modernist bir muhalefetin olduğu bir tabloda, aslında anlatılanın çok da böyle olmadığını görüyoruz. Bu şiddetin kaynağına baktığımızda; paramiliterler var. Özellikle Kolombiya ile sınırdaş olan bir ülkeden bahsediyoruz ve tamamı Amazon ormanları ile kaplı. Haliyle sınır güvenliğini sağlamak neredeyse imkânsız. CIA direktörü Mike Pompeo’nun geçen hafta yaptığı konuşmasında, ‘Meksika ve Kolombiya ile beraber Venezüela’ya dair yeni adımlar atmaya hazırlanıyoruz’ dedi. İki gün önce söylediği Tillerson’un ‘ Ya Maduro gider, ya da biz onu götürürüz’ sözü çok önemli. Kolombiya burada çok kritik bir noktaya oturuyor. Özellikle FARC ile mücadelenin yani gerilla hareketinin silah bırakması ile beraber, Kolombiya’da bulunan binlerce paramiliter için yeni hedeflerden birinin Venezüela olması, Venezüela’da çok daha fazla kan akması için bir sebep oldu. Bu şiddetin ana toplamı bu paramiliterlerdir. Burada ABD’nin yıllardan beri süregelen bir yatırımı var. Bu paramiliter toplam, uyuşturucu parası ile finanse ediliyor ve bir dönem Suudi Arabistan’ın da burayı finanse ettiği açıkça söylendi.”
'GEZİYLE VENEZÜELA MUHALEFETİ TAMAMEN ZIT'
Son dönemlerde Türkiye’deki Gezi sürecini Venezüela’daki muhalefete benzeten yorumları hatalı bulan Tekin, Venezüela’daki sürecin Türkiye’dekinin tam tersi olduğunu dile getirdi: “Nihayetinde toplumsal bir kesimin sokağa çıkması, hükümete karşı başkaldırmasının Gezi ile bağını kurmak kısmi durumlarda geçerli ama burada toplumsal taleplere, iktidarın pozisyonuna ve denkleme bir göz atmak gerekiyor. Gezide sebepler, yurttaşlık haklarının tecavüze uğramış olması, Türkiye’nin İslamize edilmesine karşı bir seküler laiklik sorgusu ve bu kuşağın başkaldırması kısaca bir eşitlik talebi idi. Venezüela’da yaşanan süreç ise bunun tam tersi. Çünkü Venezüela hükümetinin demokratik hakları kısıtladığına dair elde bir veri yok, hatta bunun aksini söyleyebiliriz. Toplumsal yönetim için tabana yayılmış mahalle komünleri, semt komünleri var ve bunlar siyasi partilerden bağımsız olarak ortaya çıkmış. Chavez öncesinde ülkede neredeyse bir eğitim sistemi yoktu ve okuma yazma oranı çok düşüktü. Chavez ve Maduro döneminde okuma yazma seferberliği başlatıldı, bir sağlık sistemi oluşturuldu. Bunlar gibi toplumu toplumsal yaşama katmaya yönelik hamlelerin yapıldığı bir ülkeden bahsediyoruz. Burada muhalefetin temel şikâyeti orta ve orta üstü sınıfların geçmişte daraltılan alanlarını geri istemeleri. Haliyle Gezi’yle paralellik değil, bir zıtlık söz konusu.”
'REFERANDUM SONRASI SÜRECİ MADURO İYİ DEĞERLENDİRMELİ'
Geçen hafta sonunda yapılan kurucu anayasa referandumunun Venezüela ve Maduro için bir fırsat olduğuna vurgu yapan Tekin, yoksulların motivasyonunun tekrar örgütlenebileceğini ve süreç iyi değerlendirilirse önümüzdeki seçim süreçlerinde de başarı sağlanabileceğini belirtti: “Latin Amerika’da bir süreden beri, özellikle Hondras’daki darbeden sonra Brezilya Devlet Başkanı Temer’in bir parlamento darbesiyle iktidara gelmesi, Arjantin’de sağın iktidara gelmesi gibi bir süreç işledi. Hatta Venezüela’da aslında bir parlamenter bir darbe denendi. Parlamentoda muhalefetin eline çoğunluk geçince, anayasaya aykırı bir biçimde başkanın yetkilerini askıya almaya yönelik bir karar aldı. Buna karşı Venezüela Anayasa Yüksek Mahkemesi bu kararı geçersiz saydı. Daha sonra parlamento geçersiz hale getirildi vs bir dizi hamle yapıldı. Bu plan Venezüela’da tutmadı. Hafta sonu yapılan seçimler Maduro için bir fırsat yaratıyor. Yoksul motivasyonunu tekrar örgütleyebileceği düşünülüyor. Çünkü yeni anayasa taslağında eğitim ve sağlığın parasız olması, kamu kaynaklarının eşit dağılımının sağlanması gibi maddelerin anayasal güvence altına alınmasına çalışılacak. Maduro şu anda geride. Önümüzdeki dönemde hem yerel seçimler var, hem genel seçimler var ve bunlar için sağın şu anda önde olduğunu söylemek mümkün. Bu süreci iyi değerlendirirlerse, bundan sonra yapılacak hamleler gerçekten toplumsal kaosu ortadan kaldırmaya yönelik olursa, geçmişteki gibi beklemek yerine daha radikal adımlar atmayı seçerse Maduro, bir şansı olabilir. Aksi takdirde ülkede gerçekten kanlı bir süreç yaşanacağa benziyor.”
'ANA AKIM MEDYANIN SERVİS ETTİKLERİ..'
Tekin, Venezüela’da da Suriye’deki gibi dünya kamuoyunu etkilemek üzere sahnelenen sahte haber girişimlerine de şu sözlerle dikkat çekti: “Daha önce Kolombiya’da polislerin işkence yaptığı bir video Venezüela’da olmuş gibi servis edildi. Aynı senaryoyu Suriye’de de gördük. Esad’ın kendilerine saldırıp, işkence ettiğini söyleyen insanların, Mısır’da bir plato kurduğunu ve bu tarz çekimler yaptıklarını gördük. Beyaz Miğferler denilen ekibin sistematik olarak gerçek olmayan videolarla kamuoyunu provoke etmeye çalıştığını ve Batı’nın bunu desteklediğini biliyoruz. Beyaz Miğferler gibi bir El Kaide örgütüne Nobel ödülü verdiler. Venezüela için de böyle bir süreci işletmeleri imkânsız değil. Suriye’deki gibi üstü kapalı vekâlet savaşları şeklinde değil, süreç daha keskin ve açık bir şekilde işliyor. Maduro’nun kendi koalisyonu içerisinde birtakım çıtırdamalar olduğunu görüyoruz. Venezüela Komünist Partisi ve onun etrafındaki bir dizi sol örgüt, Maduro’nun partisinden ayrılarak bağımsız bir hat kurmaya çalıştı geçtiğimiz dönemde. Bu süreci iyi değerlendirirlerse, tabandan gelen örgütlenme sürecini yeniden motive edebilir, yoksul kitlelerin hareket kabiliyetini yeniden mobilize edebilirlerse bir cevap olur.”