Isparta'da yalnız yaşayan 71 yaşındaki Peker, kısa bir süre önce evinin önüne "Çocuklar, yoldan gelip geçenler yesin" diye beş elma, bir de dut ağacı dikmiş.
Nedense bu durumdan rahatsız olan komşusu onu belediyeye şikâyet etmiş. Belediye yetkilileri şikâyeti haklı bulmuş, "Kaldırıma dikilemez" diyerek ağaçları kesmiş. Boşalan yere de beton dökmüş.
'SEN SUS, BEN KONUŞACAĞIM'
Melahat Peker önce, kesilen ağaçla işçileri kovalamış, sonra da onu sırtlayıp belediye gitmiş, —daha önce dört kere deneyip bir türlü görüşemediği- başkanın karşısına dikilmiş. Tam başkan bir şeyler söyleyecekmiş ki, "Sen sus, ben konuşacağım" diyerek söz başlamış.
Başkanın "Sana başka yer gösterelim, oraya dik ağaçlarını" önerisini ise kabul etmemiş. Yine ağacını sırtına alıp evinin yolunu tutmuş. Kırılan dalları, ‘bir umuttur' diyerek bahçesine dikmiş.
Şimdi yaşaması pek de mümkün görünmeyen bu dalları sulayarak avunmaya çalışıyor.
'İNSAN HAKLI OLDUĞUNU BİLDİĞİNDE KORKAR MI HİÇ?'
"Ağacı sırtlayıp belediyeye giderken korkmadınız mı" diye soruyorum. "Sanki ölen bir insanı sırtlamış gibiydim. Çok canım yandı, çok ağladım. İnsan haklı olduğunu bildiğinde korkar mı hiç, korkmadım. Haksızlığa tahammülüm yok. Ancak ‘ölmüş gibi olan insanlar', haksızlık karşısında bir şey yapmaz" diyor.
Ağaçlara duyduğu sevgiyi ise şöyle anlatıyor:
"Ağacı sevmeyen insanı da sevmez. ‘Kıyametin kopacağını bilseniz de elinizdeki fidanı dikin' demiş Hazreti Muhammed. Dinimiz ağacı kutsamış. Kültürümüz, ‘Ayıbımızı toprak örtsün' diyerek toprağı kutsamış. Biz ne zaman bunlara kıymet vermez olduk? Ne zaman ağacı, suyu, toprağı düşman belledik? İnsanlar hiç düşünmüyor… Doğadan uzaklaştıkça birbirimizden de uzaklaşıyoruz. Bak ben ağaçlarımı şikâyet eden komşumla bir daha asla konuşmayacağım. Bu uzaklaşmak değil midir?"
'HELE BİR GELSİNLER BOSTANIMA DOKUNMAK İÇİN'
Melahat Peker'in dört çocuğu, 10 torunu var. 11 yıl önce kaybettiği eşi için, "O olsa izin vermezdi bunlara" diyor gözleri dolu dolu.
Eşiyle birlikte yıllarca İstanbul'da pazarcılık yapmışlar. Ta ki doktor, eşine "Yaşamak istiyorsan İstanbul'dan uzaklaş" diyene kadar… Bunun üzerine memleketleri Yalvaç'a dönmüşler. Melahat Peker yalnızlığın üstesinden ‘kankam' dediği, mahalleden arkadaşı Aysel Hanım'la gezerek, orkideleriyle ve bahçesiyle uğraşarak geldiğini söylüyor. Su sıkıntısı nedeniyle bostanlara su harcanmasını istemeyen belediyeye bir uyarıda bulunmayı da ihmal etmiyor:
"Hele bir gelsinler bostanıma dokunmak için, valla üstlerine kaynar su dökerim!"