'İLK DEFA BALİSTİK FÜZE ENGELLEME SİSTEMİNE KAVUŞACAĞIZ'
Alınacak sistem sayısına da bağlı olmak üzere Türkiye'nin ilk defa, hem de büyük bir alanda, modern bir uzun menzilli ve yüksek irtifa savunması kabiliyeti kazanacağını vurgulayan Oguz, "Ayrıca ilk defa balistik füze engelleme kabiliyetine kavuşmuş olacağız. Üretici firma, kataloglarında MRBM'ye (1000-3 bin 500 kilometre menzilli balistik füzelere) karşı etkili olduğunu yazsa da bugüne kadar bunu destekleyen hiçbir test sonucunu güvenilir bir biçimde açıklayamadığı için muhtemelen SRBM'ye (1000 kilometreye kadar menzilli balistik füzelere) karşı etkili olabileceği değerlendirilmekte. Ancak sistemi NATO radar ağına dahil edemememiz durumunda bu kabiliyetin kazanımı da sıkıntılı görülmekte" görüşünü dile getirdi.
'AVANTAJLARI, DEZAVANTAJLARINDAN AĞIR BASIYOR'
Türkiye'nin S-400 tercihine yönelik olarak ABD'li yetkililerin son günlerde yaptığı değerlendirmeleri anımsatan Oguz, şunları kaydetti:
"Öncelikle S-400 için bugüne kadar gelen itirazlar Çin FD-2000 hava savunma sistemini seçtiğimizi açıkladığımızda yükselen itirazlardan daha az. Bu biraz da ileride çok sayıda konuşlandırılacak asıl sistem olan milli Hisar füze ve hava savunma sistemimizi Fransız-İtalyan ortak girişim şirketi EUROSAM ile birlikte geliştireceğimizi açıklamamızdan ama nihai imza aşamasından sonra yine güçlü itirazlar gelebileceğini değerlendiriyorum. Burada da asıl sebep teknik değil, artık bize biçilen rolden farklı davranmamız olacaktır.
Bizim tarafımızdan bakılınca, her ne kadar onların endişe ettiği gibi S-400 sistem alımı NATO ile zıtlaşma veya ani bir çıkış anlamına gelmese de önce kendi istediğimiz sistemleri kurarak askeri kanatta çok etkili durumdaki mutlak NATO bağımlılığından kurtulmayı, ileride NATO'dan çıkmayı tercih edersek de en azından askeri açıdan imkansız olmamasını sağlamayı hedeflemekteyiz. Sonuç olarak entegrasyon problemleri ve balistik füze engelleme yönündeki eksiklerine rağmen, S-400, uzun menzilli bir hava savunma sistemi olarak tatmin edici olacaktır. Alınmasının avantajlarının dezavantajlarından ağır bastığını değerlendirmekteyim."
Savunma Politikaları Araştırmacısı Arda Mevlütoğlu da Türkiye'nin uzun menzilli hava savunma sistemi ihtiyacının somut olarak 1991 Körfez Savaşı ile birlikte gündeme geldiğini söyledi.
Mevlütoğlu, o zamana kadar Türkiye'nin stratejik hava savunmasının esas olarak Sovyet ağır bombardıman uçaklarına karşı, NATO yardımı kapsamında alınmış Nike Hercules füzeleri ve savaş uçakları ile şekillendirildiğini ifade ederek, ancak Irak'ın komşularına attığı SCUD'lar ile birlikte, balistik füzelerin öncelikli tehdit olarak öne çıktığını belirtti. Ne var ki bu ihtiyacı gidermek için çeşitli kereler başlatılan girişimlerin bir türlü sonuçlandırılmadığını dile getiren Mevlütoğlu, en son 2006'da başlatılan ihale sürecinde 2013'te Çin sisteminin seçildiğini anımsattı.
Mevlütoğlu, Türkiye'nin daha önce çeşitli kereler S-400 sisteminin NATO hava savunma ağına dahil edilmeyeceğini açıkladığını belirterek, "Türkiye'nin mevcut hava savunma sistemi, tamamen NATO'nun ağına entegre bir şekilde çalışıyor. Bu sisteme her türlü hava savunma silah ve radar sistemi ile komuta kontrol merkezleri dahil. Eğer S-400 bu ağa bağlanmayacaksa, münferiden çalışacağı için etkinliği ve hedef tespit, teşhis, önleme menzilleri nispeten kısıtlı olacaktır. Ancak bu hali ile bile ciddi bir caydırıcılığı olacağı söylenebilir. Ancak özellikle seyir füzeleri ve balistik füzelere karşı etkili bir savunma için milli hava savunma sistemi sistemlerinin olgunlaşmasını beklememiz gerekiyor" değerlendirmesinde bulundu.