‘SURİYE'DE KONUŞANLAR VE FAYDA ÜRETENLER'
Abdullah Ağar, Astana görüşmeleri çerçevesinde Suriye'nin çeşitli bölgelerinde Rusya öncülüğünde yapılan çatışmasızlık bölgeleri anlaşmalarının sonuçlarının sahaya yansımalarının önemine vurgu yaptı. İsrail ve İran'ın konuya yaklaşımlarının belirleyici olduğu ve sahada tam anlamıyla bir akıl savaşları yaşandığını belirten Ağar, şu değerlendirmede bulundu:
"Astana görüşmelerinde kendini gösteren dört çatışmasızlık bölgesi var ve bu çatışmasızlık bölgelerinin üçü Türkiye, Rusya ve İran-Suriye rejimi ile ilgiliydi. Suriye'nin güneybatısında kalan alan ise ABD, Rusya, Suriye rejimi, Ürdün, Lübnan ve İsrail ile ilgili. ABD ile Rusya özellikle dördüncü bölge ile ilgili kendi aralarında bir mutabakata vardılar ve bir çözümde anlaştılar. Bu çözüm yakın zamanda devreye girmiş gibi gözüküyor ve İsrail ile İran'ın bu bölgedeki duruma yaklaşımı büyük önem taşıyor çünkü sadece ABD, İsrail ve Rusya'nın burada anlaşması büyük fotoğrafta önemli ama sahaya yansımaları çok daha önemli. İran'ın Suriye kara sularında etki üretmesi hatta bir hava ve deniz üssü açma konusunda ortaya koyduğu çalışmalar rekabet ettiği ülkeleri rahatsız etti. İsrail'den gelen açıklamalar dördüncü bölgenin kabul edilemez olduğu yönündeydi ve bir şekilde çatışmaların o bölgede kendi dinamikleri içerisinde devam ettiği görülüyor. Bu durumun ereye evrileceği zaman içinde görülecek çünkü sonuçta hem bir güç mücadelesi var, hem oynanan bir satranç var hem de diğer tarafıyla birinin diğerinin ayağını kaydırması pozisyonu var. Herkes bir şekilde aikido etkisi ile birbirinin gücünden istifade etmeye çalışıyor ve tam anlamıyla bir akıl savaşı yaşanıyor."
‘PKK VE YPG'NİN BATI'DA YAPTIĞI TÜRKİYE KARŞITI LOBİ TUTTU'
Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyiyle ilgili politikasını "Türkiye bu duruma karşı doğrusal bir yaklaşım gösteriyor" sözleri ile yorumlayan Ağar, PKK ve YPG'nin Türkiye'nin kendilerinin IŞİD ile mücadelelerini engellemek istediği yönünde yaptıkları lobilerin Batı ve ABD nezdinde tuttuğunu ancak Türkiye'nin kendisine yönelik bir tehdide misli ile karşılık vereceğini ifade etti:
"Türkiye Fırat'ın batısında ve Afrin tarafında var olan YPG-PKK varlığının birleşmesine ve fiili anlamda bir PKK devleti kurulmasına karşı ve bu eksende yapılan bir Fırat Kalkanı Harekâtı var. Bu operasyonun hedefi 5 bin kilometre olmasına rağmen 2 bin 15 kilometre ile sırlı kaldı. Bunu sebebi olarak ise Batı dünyası, özellik ABD hatta Fransız özel kuvvetlerinin araya girmesi ile beraber Menbiç bölgesi bir şekilde bu alanın dışında tutuldu. Benzer bir durum yine Tel-Rıfat Bölgesi'nde yaşandı. Mare'den güneydoğuya doğru ilerleyen bir eksen olan bu alanı Türkiye'nin ele geçirmesine izin verilmedi ve bu mücadele Fırat Kalkanı Operasyonu boyunca devam etti. Menbiç'i konuşmayı bıraktık ama özellikle Afrin tarafını ve Tel-Rıfat tarafını konuşmaya devam ediyoruz çünkü ABD'ye angaje olan ÖSO'ya bağlı birlikler ile YPG-PKK arasında bir toprak değişimi söz konusu olacaktı oralarda ve bu dahi yapılmadı. Bir diğer tarafıyla PKK'nın Fırat Kalkanı Bölgesi'nde özellikle istikrarsızlaştırmak adına yapmış olduğu bazı çalışmalar ve bu yönde bir çabası var. Türkiye'nin bir şekilde kendilerini Afrin Bölgesi'nde veya diğer alanlarda meşgul edip, onların ifadesi ile saldırarak kendilerinin IŞİD ile mücadelesine ve Rakka Operasyonu'na engel olmak istediği yönünde iddialar gündeme getiriyorlar. Bunun elde etmiş olduğu sözde şirinlik ile beraber Batı dünyası nezdinde bu argümanları çok iyi kullanıyor. Şu anda Türkiye IŞİD'i destekliyor tarzında kurulan cümlelerin kökeninde, PKK-YPG'nin etkilemiş olduğu lobilerin önemli payı var. Son dönemlerde özellikle Afrin'de sürekli bir taciz gelişmeye başladı ÖSO'ya karşı. Bu durumu sahada değerlendirmek gerekiyor çünkü burada direkt karşı karşıya olma durumu var ve zaman zaman sertleşiyor. Dönem dönem Türkiye de bu karşılıklı gerginlikten etkileniyor ve eğer kendisine yönelik bir saldırı veya tehdit olursa, karşılığını misli ile vereceğini söyledi. Bu cümlenin gereği olarak özellikle ağır silahlarla beraber ateşin geliştiği ve PKK'nın bulunduğu bölgelere kuvvetli karşılılar veriyor. Burada belirtmek gerekiyor ki bu yaşananlar Afrin'e yönelik yapılacak bir operasyonlar ile ilgili değil."
‘TEKNOLOJİ GÜCÜ DESTEKLEMEZSE BAŞARI OLMAZ'
Fırat Kalkanı operasyonunda görüldüğü üzere gücünüz olsa bile caydırıcılık üretemiyorsa ve bu güç teknoloji ile desteklenmiyorsa, etkili olunamayacağının altını çizen Ağar, bu kapsamda Türkiye'nin Rusya'dan almak üzere görüşmeler yaptığı S-400 füzelerine dikkat çekti:
‘PKK'YE DESTEK VEREN BATI'YA KARŞI TÜRKİYE'NİN KOZU RUSYA'
Türkiye'nin sahada doğrusal veya dolaylı yoldan desteklenen terör örgütleri ve vekâlet savaşçıları ile çok sert bir mücadeleye girmek zorunda kaldığını da söyleyen Ağar, Türkiye'nin Batı'ya alternatif olarak Rusya ile geliştirdiği ilişkilere dikkat çekti:
"Burada kendilerini gösterenler Türkiye'de PKK ve Suriye'deki uzantısı YPG, DEAŞ ve FETÖ. Bunun yanına Halkların Birleşik Devrim Hareketi adı altında diğer yasadışı silahlı solun da eklenmesi gerekiyor. Batı dünyasının bu yapılarla geçmişini çok kabul etmemekle birlikte, şu anda onları himaye edip desteklediği yönünde ortaya çıkan fotoğraf Türkiye'yi çok rahatsız ediyor. Bir yandan Türkiye'ye bazı sözlü garantiler veriyorlar ama bu sözlü garantilerin gerçek olmadığının da farkında olarak Türkiye ‘eğer siz böyle yaparsanız, ben de sizin ortaya koyduğunuz bu durumu dengelemek adına veya benim size üretmiş olduğum kazanımları azaltmak adına, ben de kendi kartlarımı açıyorum' dedi. Bununla beraber çok büyük bir kırılganlık yaşamasına rağmen ve çok uzun soluklu bir düzelme süresine ihtiyaç duyduğu halde, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası büyük hızla gelişti. Hem var olan yaralar bir şekilde tımar edildi hatta bazı alanlarda bunu üzerine çıkıldı. Özellikle nükleer enerji konusunda yapılan anlaşmalarda Akkuyu'da, enerji nakil hatları ile ilgili yapılan anlaşmalarda ve özelikle savunma sanayisinde bu kendini gösterdi."
‘TÜRKİYE EKSEN DEĞİŞTİREBİLİRSE TARİHİN AKIŞI DEĞİŞİR'
Enerji ve savunma sanayisindeki Türkiye ve Rusya arasında başlayan stratejik işbirliğinin zaman içerisinde bir kırılganlık üretmezse ve gelişirse bu durumun aynı zamanda jeopolitik bir sapma anlamına geleceğini ifade eden Ağar'a göre Türkiye'nin bu yönde atacağı olası bir adım tarihin akışını değiştirebilir:
‘ORTADOĞU'YA MÜDAHALE EDENLERİN DE KAFASI KARIŞIK'
Türkiye'nin hava savunma sistemleri edinme konusunun NATO üye ülkeleri açısından aynı zamanda Türkiye üzerinde bir siyasi baskı unsuru olarak kullanıldığını belirten Ağar, şu değerlendirmelerde bulundu:
"ABD S-400'ler ile ilgili Türkiye'ye söylediği olumsuz cümleleri, S-400 veya S-300'leri kullanan yine NATO üyesi olan diğer ülkelere kurmadı. Benzer bir tablo Çin'den alınması gündeme gelen yüksek irtifa hava savunma füzeleri konusunda da yaşanmıştı ve ABD aynı cümleleri kurmuştu fakat Türkiye o dönem bir şekilde ikna edilmişti ve Çin'den vazgeçirilmişti. Bu vazgeçirilmenin gerekçesi de bu sistemlerin NATO'nun sistemlerine uymamasıydı. Öte yandan bakıldığı zaman şu anda S-00ve S-400'leri NATO üyesi Yunanistan, Bulgaristan ve Macaristan kullanıyor ama Türkiye'ye bu cümleleri kuruyorlar. Ortadoğu şu anda çok karışık ama Ortadoğu'ya müdahale eden ülkelerin kafaları da çok karışık durumda. Büyük bir beka stratejisi göremiyorum ve işin en karmaşık ve zor tarafı da bu. Ülkelerin ne yapacağı kestirebilirseniz ve ona göre pozisyon alırsınız ama aksi durum büyük sorun yaratır ve ortada böyle çok zor bir fotoğraf var."
‘BATI RUSYA DENGELEYENE KADAR OYUNU ÇOK RAHAT KURDU'
Suriye krizinin bu yeni evresinde ne ABD ne Rusya ne de Kıta Avrupa'sının ciddi bir performans ortaya koyacaklarını düşünmediğini ifade eden Ağar'a göre, Ortadoğu coğrafyasında ne yapacağını bilen iki ülke var; İran ve İsrail. Öte yanda Rusya'nı da stratejik hamleleri olduğuna değinen Ağar, şu tespitlerde bulundu: