Bu durum, kendisini özellikle Suriye’de uçuşa yasak, güvenlik veya çatışmasızlık bölgelerini kurma girişimlerinde gösteriyor. Suriye krizinin çözüm yöntemleriyle ilgili taraflar arasındaki görüş ayrılıkları ve bunların sebeplerini, güvenlik uzmanı ve eski asker Abdullah Ağar Sputnik için değerlendirdi: "Öncelikle şunu söylemek gerekir. Astana sürecindeki güvenli, uçuşa yasak veya çatışmasızlık bölgeleri fikriyle Amerika Birleşik Devletleri’nin kafasındaki güvenli, uçuşa yasak veya çatışmasızlık bölgeleri kavramları birbirinden çok farklı."
'ABD, KENDİNE YAKIN UNSURLARLA GÜVENLİ BÖLGELER İSTİYOR'
ABD'nin güvenli bölgeleri öncelikle kendisiyle beraber hareket eden YPG, PYD, PKK ve Demokratik Suriye Güçleri’ne bağlı silahlı unsurlarla oluşturmak istediğini kaydeden Ağar, "Diğer taraftan ABD, özellikle Ürdün’ü, İsrail’i ve Lübnan’ı göğüsleyen Suriye alanlarında çatışmasızlık bölgeleri ve güvenli bölgeleri kurmanın peşinde. Bir diğer tarafıyla da Amerika’nın özellikle YPG-PKK’nın Rakka’da başladığı operasyonla birlikte Fırat havzası başta olmak üzere özellikle Fırat’ın doğusunda kalan alanları, yani Irak sınırına kadar kalan bütün alanı bir şekilde YPG-PKK üzerinden ele geçirme doğrultusunda bir hedefinin olduğunu değerlendirmek gerekir. ABD’nin ayrıca kendisine bağlı muhalif Özgür Suriye Ordusu yapılanmalarının olduğu alanlarda öncelikli olarak bir stabilizasyon, soğuma ve istikrar peşinde olduğu gözüküyor" şeklinde konuştu.
'KESİŞEN TEK NOKTA, FUA VE KUNEYTRA BÖLGESİ'
Astana görüşmelerindeki uçuşa yasak alanların, güvenli bölgeler veya çatışmasızlık alanlarıyla ilgili fotoğrafların ise çok farklı olduğunu kaydeden Ağar, "Tek kesişen yer var, bu da Fua ve Kuneytra bölgesindeki alan. Bununla ilgili de zaten Astana görüşmelerine gözlemci olarak katılan Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Stuart Jones’un, özellikle Özgür Suriye Ordusu unsurlarıyla görüşmeler yaptığı gözüküyor" dedi.
'TARAFLAR ALAN KAZANMA REFLEKSİ İÇİNDE'
"Taraflar şu anda kendi menfaat ve hedefleri doğrultusunda alan kazanma temel refleksi içerisinde. Ancak bunun, Suriye ve Irak karasalı için arzu edilen veya umulan stabilizasyonu veya istikrarı getireceğini öngörmüyorum. Bence, Suriye ve Irak için temel bir kavramsal yaklaşımı ortaya koymak gerekiyor. Şu anda sahada mücadele eden veya birbirleriyle rekabet eden kuvvetler, temel olarak IŞİD’in elinden toprakları kazanma ve kendi egemenlik alanlarını genişletme doğrultusunda bir refleks üretiyor. Tam anlamıyla stabilizasyona fayda sağlayacağını öngörmüyorum. Çünkü şu temel yaklaşımlar ne yazık ki sahada kendisini göstermiyor. Birincisi, stratejik hatalar taktik başarılarla düzeltilemez. İkincisi, siyasi hatalar stratejik başarılarla düzeltilemez. Üçüncüsü, kavramlar ve değerler üzerine yapılan hatalar, var olsa dahi siyasi ve stratejik başarılarla düzeltilemez."
'SAHANIN EN BÜYÜK PROBLEMİ, HAKLI BİR EGEMENLİK PAYLAŞIMININ OLMAMASI'
"Şu anda Suriye ve Irak’ta haklı bir egemenlik paylaşımının olmadığı gözüküyor. Bu bence sahanın en büyük problemi. Bugün güç üzerinden bir stabilizasyon veya denge üretilmiş olsa bile gelecekte mutlaka başka şekillerde mücadeleler, kavgalar veya silahlı çatışmalar kendisini tekrar gösterecektir. Çünkü burada hak mahrumiyetine uğrayan büyük kitleler var. Ve bu büyük kitlelerin, aşiret, etnik, dini ve siyasi angajmanları yoluyla bu var olan stabilizasyonu ve oluşan dengeleri bozabilecek çok değişik sınırı aşan bağlantıları var. Bu noktada doğru bir yaklaşıma ihtiyaç var. Ve bu doğru yaklaşım ne yazık ki şu anda sahada kendisini göstermiyor."
'BÖLGENİN STABİLİZASYONA İHTİYACI VAR'
"Evet, bölgenin öncelikle bir stabilizasyona ihtiyacı var. Ancak bu stabilizasyon sürecinde, sadece Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ortaya koyacağı işbirliği değil, bölgeyle ilgili olan bütün ülkelerin ortaya koyacakları ortak aklın bu noktada önemli olduğunu düşünüyorum. Bu ortak akıl ne yazık ki şu ana kadar ortaya çıkmadı ve bundan sonraki yakın süreçte de kendisini göstermeyeceği anlaşılıyor."
Ağar, sözlerini şöyle tamamladı: "Şu anda IŞİD’le mücadele gerekçesiyle toprak elde etme üzerinde bir temel yaklaşım söz konusu. Bu yaklaşım kapsamında Amerika Birleşik Devletleri YPG-PKK’yı şu anda çok iyi kullanıyor. Özellikle Fırat havzası eksen olmak üzere öncelikli olarak Fırat’ın doğusunda kalan alanlardan Ürdün ile El-Kaim sınır kapısına kadar alanlarda Amerika Birleşik Devletleri’nin etki üretmek, o bölgeleri ele geçirmek doğrultusunda temel bir gayreti olduğunu değerlendiriyorum. Burada da tabi temel hedefi, petrol bölgeleri ve tarım alanlarıdır.
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.