Musul operasyonu artık sonuna gelirken Irak ordusu IŞİD lideri Ebubekir el Bağdadi'nin halifelik ilan ettiği Musul'daki camiyi de ele geçirdi. Irak hükümeti de IŞİD'in 2014 yılında Suriye ve Irak toprakları üzerinde ilan ettiği hilafet devletinin sona erdirildiğini duyururken, cihatçı grubun bölgede yarattığı fay hatlarında yaşanacak yeni olası kırılmalar tartışılıyor. Irak Kürdistan bölgesi 25 Eylül'de bağımsızlık referandumuna hazırlanırken, sınırın Suriye tarafındaki gelişmeler de çizilecek olası haritaları etkileme potansiyeli barındırıyor. Gelişmeleri İstanbul Üniversitesi'nden eski akademisyen Yrd.Doç. Erhan Keleşoğlu ile konuştuk.
Erhan Keleşoğlu, Ortadoğu'daki selefi cihatçı ekol içerisinde tartışmalara son verip devlet kurma adımı atmaya cüret eden IŞİD için artık son perdenin oynandığı görüşünde. Ancak bunun örgütün işlevini farklı coğrafyalarda farklı biçimler altında icra etmesine mani olmadığına dikkat çeken Keleşoğlu, eskiye dönüş manzarası çizdi:
"Selefi cihatçı ağı farklı farklı kaynaklardan oluşuyor ve bunlar uzun süre kendi aralarında devlet olup olmamayı tartıştılar. Özellikle ABD'nin bölgeden ayrılmasından sonra, Irak içerisindeki mezhepsel ayrışmaları da kullanarak, bunları kışkırtarak IŞİD bir devletimsi bir yapı oluşturmayı becerdi ve bunda Suriye'de yaşanan gelişmelerin de önemli bir katkısı oldu. Şu anda selefi cihatçı akım içerisinde yeniden eskiye dönüş olacak gibi görülüyor. Eski cihatçı ekol içerisinde, IŞİD bir emsal oluşturma arayışındaydı. Bir toprak parçasını kontrol ederek, üzerinde iddia ettikleri ve kendi anladıkları manada bir İslam Devleti'ni kurma arayışının temsilcisi oldular. IŞİD'e ve Irak El-Kaide'sine kadar bu fikrin savunucuları azınlıkta kalıyorlardı. IŞİD ile birlikte selefi cihatçı ekol içerisinde devletleşme ağırlık kazanan bir duruş oldu. Şu an bu projenin sonuna ulaşılmış gibi görünüyor ancak IŞİD'in farklı coğrafyalarda taraftar kazanmaya devam ettiğini görüyoruz.
Örneğin, Sina yarımadasında, Libya'da hatta Filipinlerde belli bölgelerde IŞİD'e biat etmiş gruplar var ve egemenliği ele geçirme arayışında olduklarını gördük. Suriye özelinde ise çok büyük bir ihtimalle İslam Devleti'nin son perdesi oynanıyor. IŞİD ortadan kaldırılacak ve bu durum organizasyonel anlamda IŞİD'in sonu değildir. Daha uzun süre bu selefi cihatçı gruplarla bölgede mücadele devam edecek gibi görünüyor. Ama artık daha farklı şekillerde ve seviyelerde olacaktır. Uluslararası alanda da IŞİD selefi cihatçılık içerisinde tekrar bir cazibe merkezi olmak adına sansasyonel eylemlerine devam edecektir."
IŞİD'in ortaya çıkışının Irak, Suriye gibi devletlerin zayıflığından kaynaklandığını ve Ortadoğu'daki jeostratejik fay hatlarını yerinden oynattığını anımsatan Keleşoğlu'na göre bu fırsattan istifade etmeye çalışan Kürtler de sahada ABD desteği ile devletleşmeye çalışıyor:
"Irak özelinde bakıldığı zaman, Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi ve Barzani IŞİD ile çatışmalarının ertesinde, Kerkük'ün yönetimini ele geçirdi ve Kerkük'ün bir bölümü Peşmergenin elinde kaldı. Yine Suriye tarafında Kürtlerin ağrılıklı olduğu Suriye Demokratik Güçleri, IŞİD ile savaşarak ve onların sayesinde Suriye'nin kuzeyinde ve doğusunda önemli bölgeleri ele geçirdiler. Başta ABD olmak üzere, Batılı koalisyon tarafından da desteklendiler. Irak'ta da Kürtlerin IŞİD'e karşı desteklendiklerini, ağır silah ve eğitim takviyesi yapıldığını ve lojistik destek verildiğini görüyoruz. Dolayısıyla IŞİD bir katalizatörlük görevi görmüş oluyor çünkü bölgedeki jeopolitik fay hatlarının tetiklemesine sebebiyet verdi ve bir alan hâkimiyeti kurarak da esasında zaten zayıf olan Irak ve Suriye devletlerinin egemenliklerinin sorgulanmasına yol açtı."
Türkiye'nin etki alanı ve gücü itibari ile Ortadoğu'da oyun kurucu olamadığını belirten Keleşoğlu, buna rağmen Türkiye'nin bölgede küresel güçler tarafından yapılan planları bozma kapasitesine sahip olduğunun altını çizdi:
"Türkiye Arap isyanlarının başlangıcından sonra oyun kurucu olma rolüne soyunmuştu ama bu rol için etki kapasitesinin yeterli olmadığı çok kısa sürede sahada ortaya çıktı. Gelinen noktada şunu söyleyebiliriz; Türkiye oyun kurucu olamıyor ama oyun bozma kapasitesine sahip. Bunu hem ABD'ye hem Rusya'ya hem de diğer bölgesel güçlere hissettiriyor. Özellikle Fırat Kalkanı Operasyonu ile oyun kuramasa da, bazı hamleler yapabileceğini, oyunu bozabileceğini göstermiş oldu. Benzer şekilde farklı mecralarda gerek Sayın Erdoğan'ın ağzından, gerek iktidar çevrelerinden oyunu bozma arayışı minvalinde mesajlar verildi. Afrin'e yönelik bir harekât başlaması söz konusu. Fırat Kalkanı Operasyonu unsurları ve TSK desteği ile böyle bir operasyon planlandığı söyleniyor. Buna ilişkin bölgeden Rus askerlerinin Afrin'deki gözlem noktalarından çekildiklerine dair haberler geliyordu ve doğruluğu ispatlanmadı. Böyle spekülasyonlar yayılıyor. Bu şu demektir ki, Türkiye'nin hala sahaya etki etme kapasitesi mevcut ve öyle kolay değil. Özellikle küresel güçler eli ile bir paylaşım olursa, arada bir anlaşma olursa bu anlaşmanın sahada uygulanabilirliği açısından önünde çok ciddi kısıtlar olacaktır. Bölgesel güçler de sahada ve oyun bozma kapasitesine sahipler. Türkiye, İran, İsrail gibi güçler sahada rahatlıkla projeksiyonları bozabilecek, etki edebilecek bölgesel güçler olarak duruyorlar."
Körfez'deki krize de değerlendiren Keleşoğlu, "Bölgede ciddi bir kamplaşma eğilimi var" derken, Türkiye'nin bu kutuplaşmada tarafını seçmek zorunda olduğuna dikkat çekti. Keleşoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bir tarafta İran ve müttefikleri, diğer tarafta Suudi Arabistan ve perde arkasında İsrail'in ve Mısır'ın başını çektiği İran karşıtı kutup var. Türkiye sürekli olarak bu iki kutup arasında olmaya oynadı. Katar ile ilişkisini de bunun üzerinden kurdu. Katar'ın Türkiye ile kurmuş olduğu ilişkinin dinamikleri içerisinde, Türkiye'nin bu dış politikası da önemli bir etkendi. Katar ile ilişkisini sürdürmeye çalışarak, bu iki arada bir deredeki rolünü sürdürmek istiyor Türkiye ama Körfez bağlamında manevra alanı daralmış görülüyor. Türkiye NATO ittifakının bir parçası ve Trump özelinde ABD yönetiminin özellikle Suudi Arabistan yanlısı kutup lehine ağırlığı koyması Türkiye'yi çok zorlayacaktır. Ancak Türkiye şu an itibari ile ısrarını sürdürüyor çünkü ABD yönetimi içerisinde de bazı çatlaklar gözlemlenebiliyor. Gerek Suriye gerekse de Ortadoğu politikasına ilişkin birtakım belirsizlikler mevcut. Bunun uluslararası karar alıcılar da analiz edip, buna uygun politika geliştirmeye çalışıyorlar. ABD gerçek anlamda bir strateji belirler ve bunu uygulamaya geçirirse, bu bağlamda Türkiye'nin bu iki arada olma rolü, Katar üzerinden İran'ın tam olarak karşısında olmayıp, ama İran'ın sınırlandırılmasını hedefleyen rolde çok zorlanacaktır. Bu yönde bir dış politika uygulaması güçleşecektir."