Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump ile ağırlanmasının yankıları devam ediyor. Erdoğan, Washington ziyaretinde neleri hedefliyordu, neler elde etti, neleri edemedi? Ziyaretin önümüzdeki dönemde Türkiye-Amerika ilişkilerine tesirleri neler olabilir? Washington Institude'un Türkiye Direktörü, tarihçi ve ‘Yeni Sultan' isimli yeni yayınlanan kitabın yazarı Soner Çağaptay'la konuştuk.
Soner Çağaptay, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD ziyareti ile istediklerinin yarısını aldığı görüşünde. Trump tarafından Beyaz Saray'da kabul edilmesinin Erdoğan için en başta sonuçları Türkiye'de ‘Hayır' cephesince şaibeli bulunan referandumun teyidi anlamına geldiğini belirten Çağaptay, şu değerlendirmede bulundu:
"Erdoğan'ın almak istediği buraya davet edilmekti, çok istiyordu ve özelikle çok tartışmalı ve yoğun geçen bir referandum kampanyasından sonra, ‘evet' oyları lehine sarf edilen kaynakların, ‘hayır' oyları lehine sarf edilen kaynaklardan kat kat fazla olmasına rağmen sonuç çok yakın çıktı. Sonucun bu kadar yakın çıkması, usulsüzlüklerin olduğu iddiası, usulsüzlüklere yeterince bakılmaması ve referandum sonucunun en azından ‘hayır' oyu verenler açısından şaibeli olması neticesinde kafasında Batı'dan özellikle ABD'den referandumu adil ve kesin olarak kazandığı konusunda bir beklentisi vardı. Onun açısından bu ziyaret bunun doğrulaması oldu ve bu açıdan gelirken zaten almak istediklerinden fazlasını almıştı. Trump'ın onu davet etmiş olması yeterliydi."
‘DİĞER KONULARDA ÇOK DA FAZLA PAZARLIK YAPMA İHTİYACI DUYMADI'
Erdoğan'ın ziyaretiyle ilgili YPG'ye ağır silah verilmesi, Zarrab davası ve Gülen'in iadeleri Türkiye'de tartışma konusu edilirken, Çağaptay, "Öte yandan diğer konularda çok da fazla pazarlık yapma ihtiyacı duymadı diyebilirim" tespiti yaptı. Türkiye'nin YPG hassasiyetlerinin uzun zamandır ABD tarafından not edildiğine dikkat çeken Çağaptay, ABD'nin bu notlara rağmen taktiksel bir karar alarak YPG'ye silah yardımı yaptığını anımsattı. Çağaptay şöyle konuştu:
"Rakka şehrini IŞİD'den almak için 10 bine yakın bir insan gücüne ihtiyaç var. Bu kuvvetin Türkiye veya Türkiye'nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu içinden teşkil edilip edilemeyeceği aşağı yukarı iki senede fazla bir süredir soruluyordu. Türkiye'nin masaya getirdiği hiçbir planda böyle bir kuvvetin olmadığını gördü Amerikalılar. Türkiye'nin getirebileceği kuvvetin en fazla birkaç bin olduğunu 10 bin kişiye yakın bir miktar dahi olmadığı fikri oluştu. YPG'nin elinde bu kuvvet ve daha fazlası var. Suriye Demokratik Güçleri'ni de işin içine kattığınızda, 50 bine kadar milis gücü olduğu söyleniyor ki bu abartılı bir rakam. YPG biraz abartıyor ama 10 binin üzerinde bir rakam olduğunu söylemek mümkün. Amerikalılar masadaki hesaba baktıklarında, bir tarafta Türkiye'nin önerdiği birkaç bin kişi, diğer tarafta YPG'nin önerdiği 15 bin kişi ve de bir an önce almaları gereken Rakka şehri var. Bu açıdan kararı verirken, Türkiye'nin hassasiyetlerinde ziyade, aciliyet arz eden Rakka'nın IŞİD'den alınma meselesinde YPG ile çalışma kararını zaten vermişlerdi bu ziyaretten önce."
‘AMAÇ KARARI DEĞİŞTİRMEK DEĞİL, PAZARLIK YAPMAK'
Çağaptay, Trump'ın YPG'ye silah yardımı kararını gelişinden önce alarak Erdoğan'ı düşeceği zor durumdan kurtardığı görüşünde. Erdoğan'ın da bu kararı değiştirmek için değil, pazarlık yapmak için masaya oturduğunu söyleyen Çağaptay, "ABD bu haberi Cumhurbaşkanı'ndan önce, Washington'u ziyaret eden Fidan, Akar ve Kalın üçlüsüne vererek, belki de Trump Cumhurbaşkanı'nı sıkıntılı bir durumdan kurtardı diyebiliriz. Çünkü o haber Cumhurbaşkanı buraya geldiği zaman verilmiş olsaydı, özellikle Türk kamuoyu gözünde çok rencide edecekti Cumhurbaşkanını. Ama bu karar zaten verilmişti ve bu Cumhurbaşkanı'nın buraya gelmesi bu kararı değiştirecek bir adım değildi" diye konuştu.
Diğer yandan Çağaptay, başka konularda pazarlıklar yapılabileceğini vurgulayarak, Rakka'nın alınması sonrası yaşanabileceklere şu sözlerle işaret etti: "Mesela Rakka alındıktan sonra YPG'nin Amerikalılara burada kalmama sözü verdiği söyleniyor. YPG'ye verilen silahları geri iade edecekleri sözü verdikleri konuşuluyor. Burada YPG silahları geri verme sözünü tutabilir ama Rakka'dan çıkma sözünü tutacaklarını zannetmiyorum. Menbiç konusunda da alındıktan sonra geri çekileceği sözünü Amerikalılara vermişlerdi ama çekilmediler ve bu bir kriz yarattı."
Türk-Amerikan ilişkilerinde şu anda bir kriz olmadığını belirten Çağaptay, YPG Rakka'da kalmaya devam ederse, çıkabilecek sorunları da şöyle değerlendirdi:
"Aslında ziyaret öncesinde kriz olmadığına dair bir görüntü vardı ama iki taraf da birbiri ile anlaşmak istiyordu. Çünkü Trump da bir an önce Rakka'yı almak istiyor. Rusya ve Türkiye'nin bu konudaki oyun bozucu ülke olmasını istemiyordu. Belki bunun garantisini aldı fakat Rakka alındıktan sonra, YPG Rakka'da kalmaya devam ederse hatta bazı analistlerin söylediğine göre Rakka'yı rejim dostu Araplara teslim ederse, yani rejime teslim ederse bu hareket Ankara tarafından kabul edilemez olarak görülecek. Böyle bir şey olursa, o zaman ilişkilerde bir kriz çıkar diyebiliriz."
‘SİNCAR BELKİ ERDOĞAN'IN ALMIŞ OLDUĞU ÖDÜL OLABİLİR'
Çağaptay, ABD'nin PKK ve uzantısı olarak görülen YPG'ye çıkarlarına uygun yaklaştığını ve tek bir politika yürütmediğine dikkat çekti.
"ABD, PKK/YPG politikasında bir kompartmantalizasyon yapıyor. Yani Suriye'de YPG ile taktiksel olarak beraber çalışması konusunda Ankara'nın müsamaha göstermesi karşılığında, kendisi de Ankara'nın Irak'taki PKK varlığı karşısında yapacağı harekâtlarda Ankara'ya destek olacak" diyen Çağaptay, şu saptamalarda bulundu:
"Burada ABD'nin Suriye ve Irak'ta iki farklı PKK/YPG politikası çıkıyor. Bir yerde taktiksel olarak YPG ile çalışıyor IŞİD'e karşı, diğer tarafta YPG'nin taktiksel ana kumanda merkezi olan PKK'nın varlığının bulunduğu özellikle Sincar'daki üslere karşı Türkiye Iraklı Kürtlerin yani KDP ve Barzani'nin yapacağı bir harekâtı destekleyeceği mesajı da verdi. Bu harekâtın hemen olacağını düşünmüyorum. Musul IŞİD'den alındıktan sonra, orta vadede gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Belki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'den dönerken Trump'tan aldığı ödünlerden birisiydi."
ABD'nin YPG ile ilişkisinin kesinlikle taktiksel olduğunu ve sadece IŞİD'in bulunduğu yerleri kapsadığına da dikkat çeken Çağaptay, Rusya-YPG ilişkisi için farklı bir resim çizerken, Türkiye'ye asıl ‘ulusal güvenlik tehdidinin' buradan geldiği görüşünü dile getirdi:
"Rusya YPG ile Afrin'de işbirliği yapıyor. Afrin'in etrafında Türkiye, Türkiye'nin desteklediği muhalifler ve Esad rejimi var. Burada açı olarak daha IŞİD karşıtı değil de, Türkiye'ye karşı daha uzun vadeli bir stratejik varlık var. Türkiye'nin burada yapması gereken, Suriye siyasetini daha uzun soluklu bir bakış açısı ile yaklaşmak çünkü orada oluşan ve Rusya'nın oluşturduğu milli güvenlik tehditlerinin bir kısmı kısa vadede Türkiye'nin tek başına halledebileceği tehditler değil."
Çağaptay, diğer yandan Gülen'in iadesi ve Zarrab davasının da Trump'ın Rusya ile ilgili tartışmaların ardından görevden almak durumunda kaldığı eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn'le ilgili süreçlerle bağlantılı değerlendiriyor. Çağaptay, aynı zamanda Türkiye adına lobicilik yaptığı suçlamaları da yapılan Flynn'in, Trump karşıtı cephe için önemli bir argümana dönüştüğünü anımsattı.
"Türkiye ile olan nemalı ilişkileri, lobicilik faaliyetleri gibi ilişkiler aslında Amerikan iç siyasetinin malzemesi haline dönüştü. Trump aleyhtarı kampın Trump ve taraftarlarının altını oymak için kullandıkları bir enstrüman haline dönüştü" diyen Çağaptay, şu vurguları yaptı: "Flynn'in aslında ABD'nin iç ve dış çıkarlarını düşünmeyen, başka ülkelerden para alan, başka ülke için lobi yapan, Trump'ın da onu Milli Güvenlik Konseyi Danışmanı yaptığı için hatalı olduğunu öne süren bir argüman var. Türkiye'nin ABD ile olan ilişkilerden bağımsız olarak, Amerikan iç siyasetindeki dinamiklerde dolayı, Flynn meselesi daha çok açılıp saçılmaya devam edecek. Çünkü bu argüman Trump karşıtı kampın en önemli malzemelerinden bir tanesi."
Çağaptay'a göre Gülen'in iadesi Ankara'nın sunduğu kanıtlarla zor: "Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın ABD'de bir haftaya yakın süren bir ziyareti vardı. O temaslar sonunda verdiği kanıtlar içinde Gülen'in şahsen darbeyi idare ve emrettiği kanıtının Ankara tarafından Washington'a sunulmadığı konuşuluyordu. Bu kanıt sunulmadığı takdirde, her ne kadar Gülen cemaatin ve örgütün başı olsa da, bu birebir emrin kanıtının ortaya sunulmaması dâhilinde mahkemenin Gülen'in iadesi yönünde bir karar vermesini mümkün görmüyorum. Bu durumun önümüzdeki günlerde nasıl evrileceğini göreceğiz."