ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 16 Mayıs'ta Beyaz Saray'da ilk yüzyüze görüşmelerini gerçekleştirdi. Erdoğan'ın görüşmeden önce Trump'ın Suriye'deki YPG'ye ağır silahların verilmesi kararını tersine çevirme girişimi sonuç vermezken, İran asıllı işadamı Rıza Sarraf ve Fethullah Gülen'in iadesi konusunda da kayda değer bir gelişme yaşanmamış görünüyor. Erdoğan-Trump görüşmesini ve sonuçlarını Kadir Has Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ahmet Kasım Han ile değerlendirdik.
Ahmet Kasım Han'a göre Erdoğan-Trump görüşmesinin çerçevesini belirleyen YPG'ye ağır silah verilmesi meselesi çoktan bitmişti. Türk tarafının görüşmede öne çıkacak konularla ilgili hazırlıklı olduğunu belirten Kasım Han, "Sayın Cumhurbaşkanı'nın da bence konu ile ilgili net bilgisi vardı. Basın toplantısı sırasında önünde yazılı bir metin olmasından bu anlaşılıyor" diyerek şu değerlendirmeyi yaptı:
"Türkiye'den en yetkili seviyede MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü olmak üzere üç yetkilinin daha önce Washington'da yürüttüğü temaslar esnasında, tam da o anda 11 aylık fiiliyatın üzerine resmiyet kazandıran duruma, ABD'nin YPG/PKK'ye silah vermeyi kabul ettiğine dair anlaşmanın ABD Başkanı tarafından imzalanmasıyla çizilmişti. Beklentilerin ne olduğuna veya ne olacağına dair tartışma burada bitti. Burada Amerikalılar tabanın neyi konuşmaya hazır olup olmadıklarının net bir mesajını verdiler. Böyle görüşmelere körlemesine gidilmez. Bir Cumhurbaşkanı ve bir ABD Başkanı gündemleri birbirlerine sürpriz olacak şekilde karşı karşıya oturtulmaz. Oturtulmaması gerekir ve oturtulduysa da ciddi bir sıkıntı vardır. Oturtulduysa ihtimalinin de gerçek olmadığını düşünüyorum. Yani bu metnin hazırlanmış olmasında beklenmeyen bir şeyin olmayacağı, ani reaksiyon verecek bir durumun umulmadığı anlamı var. Metnin sadece varlığı bile bunu bilmemize yeter."
Kasım Han diğer yandan metnin içeriğinde ise Türk tarafının hangi konularda ısrarcı olmak istediğinin görüldüğünü ekledi.
Trump'ın Türk heyeti gelmeden kısa bir süre önce YPG'ye silah verilmesini öngören kararnameyi imzalayarak, Türkiye'ye güçlü bir sinyal verdiğini vurgulayan Han, bu kararın Johnson Mektubu'ndan sonra ikinci büyük hamle olduğuna da şu sözlerle dikkat çekti:
"Bütün görüşmenin çerçevesini de çizen YPG'ye silah verme kararı yani 1209 no'lu Başkanlık Kararnamesi, çok ciddi bir sinyalleme değeri taşıyor. Yani ABD neyi yapıp yapmayacağını karşılıklı sürtüşmeye girmeyecek şekilde baştan anlatıyor. Bu sinyalleme 'Johnson Mektubu'ndan bu yana ABD'nin Türkiye'ye verdiği en şiddetli mesaj. Burada 'Johnson Mektubu' bir adım ötededir çünkü Kıbrıs'ta Türkiye müdahalesine engel olmak için yazılmış bir mektuptur. Türk-Amerikan ilişkilerinde özellikle güven boyutunda tarihsel ve silsilevi diyebileceğimiz zedelenmenin de neredeyse başlangıcı oldu. Orada Türkiye ilk defa ABD'lilerin soğuk savaş sıcak savaşa dönerse yardımlarına kayıtsız şartsız koşmayacaklarını fark ettiler. Bundan sonraki hamle Küba füze krizi üzerinden de okunabilir. ‘Kıbrıs'a müdahale edersen, benim silahlarımı kullanamazsın. Kullanırsan ve ardından da Sovyetler bir karşılık verirse, benim yardımıma güvenme' yazıyordu o mektupta diplomasiyi aşan bir açıklıkta. Bu Türk-Amerikan ilişkilerinde bugüne kadar Amerikalıların en kuvvetli hissettirme ve sinyalleme hamlesidir. YPG'ye silah verme kararnamesi de, o günden bugüne bu anlamda en büyük ikinci hamledir. Kamuoyunun gözlerinin önünde yapılmıştır çünkü Türkiye'nin beka sorunu olarak gördüğü bir konu ile olarak yapılmış bir hamledir. Karmaşıklık olarak da, müzakere stratejisini belirleyicilik açısından da 'Johnson Mektubu'ndan daha karmaşık bir müdahale cinsi. Bu kararname zamanlaması ile değindiği konularla o kadar kısıtlayıcı bir çerçeve koydu ki Türkiye'nin önüne, doğrusu bunu hazırlayan Amerikalı bürokratların konuya epey kafa yordukları izlenimi çıkıyor."
İkili görüşme sonrası yaşandığı iddia edilen ve Erdoğan'ın İngilizce'ye aktarılırken ‘bölgedeki hatalarına' vurgu yapan ve ‘PKK için terör örgütü' ifadesinin çıkartıldığı tercüme krizine de değinen Han, hata bilinçli yapılmış ise büyük bir skandal olduğunu belirterek şöyle konuştu:
"Erdoğan-Trump ortak basın açıklamasın hem tercümesini, hem de konuşmaları dinledim. Tercümenin yanlış yapıldığı olayını yakalayabilmiş değilim. Tercümede geçen ‘geçmişte yaptığımız hataların farkındayız' cümlesi Erdoğan'ın söylediği bir cümle değil. Bu hatayı tercümanın yetenek seviyesine bağlamak isterim ben. Aksi takdirde eğer bu bir gaf değilse, ortada ciddi bir skandal var. Bunun bir biçimde Amerikalılar tarafından duyulduğunu ve esas metnin içeriğinin bilindiğini düşünürsek, bu çok kasıtlı yapılacak bir şeymiş gibi gelmiyor şu anki verilerle."
‘NOKTA-VİRGÜL ACELE KARAR VERMEME VURGUSU'
Görüşme sonrası kamuoyunda konuşulan ‘nokta-virgül' polemiği konusunda Erdoğan'ın kendi üslubu ile acele edilmemesi gerektiğini ifade ettiğini belirten Han, şu değerlendirmelerde bulundu:
Gülen'in iadesi, Sarraf dosyası gibi konularda ise şimdilik Washington'dan eli boş döndüğü tablosu ortaya çıktığını ifade eden Han, yine de temkinli. "Bir tek Gülen konusunda birtakım gelişmeler olabileceğini düşünüyorum ya da hissediyorum" diyen Kasım Han, bu konuda Trump'ın Obama dönemine göre daha Türkiye'nin isteklerine göre hareket etmeye yakın olduğu tespiti yaptı. "Trump'ın Gülen'in iadesi konusunda hareket etmesinin önünde bir engel var ve o engel Türk-Amerikan ilişkileri ile ilgili olduğu kadar şu anki Trump'ın içinden geçmekte olduğu manzara ile de alakalı ve bu manzara da hoş bir manzara değil" diyen Kasım Han, bunu da ABD'de Rusya ile ilgili tartışmalara bağladı.
Kasım Han, "Trump pek iyi bir durumda değil. Herhalde Flynn'in de görevden uzaklaştırılması, ki söz konusu olan eski Ulusal Güvenlik Danışmanı'nın da bir biçimde en üst düzeyde yargılanması da gündeme gelecek ABD'de. Bu Trump için hoş bir manzara değil. Dolayısıyla her ne kadar Gülen ile ilgili bir inisiyatifi olsa da, adalet sistemine müdahale ediyormuş görüntüsü vermek istemeyebilir" vurgusu yaptı.
Trump'ın Gülen'in iadesi konusunda inisiyatif kullansa bile, bu inisiyatifin Gülen'in ABD'den çıkartılması yönünde de olmayacağını ifade eden Han, bunun sebebinin Gülen'in ucu ABD'ye de uzanan kirli ilişkileri olduğunu şu sözlerle anlattı:
"Amerikalıların FETÖ liderini Türkiye'ye paketleyip vereceğini zannetmiyorum. Hani cinayet silahının üzerinde çok parmak izi olduğu gibi, Gülen'in de üzerinde çok fazla parmak izi var ve Amerikalılar o adli-tıbbi incelemeyi başka bir ülkenin, hele ki Türkiye'nin yapmasını çok istemezler. Üçüncü bir ülkeye kaçmaya zorlanması gibi ya da zorla ikna edilmesi gibi bir inisiyatif alınabilir. Amerikan tarafı hemen Türkiye'nin bekleyen silah taleplerini en azından bir ölçüde karşılayan adımlar atarak, her ne kadar YPG konusunda tavırlarını değiştirmiyorlarsa da PKK ile mücadelesine destek verdikleri yönündeki açıklamalarının yanına bir nesnel desteği de koyarak, o görüntüyü sağlamlaştırma yönünde bir yaklaşım gösterebilirdi."
Türkiye'nin ABD'yi dengelemek için Rusya ile yakınlaştığı yorumlarına katılmadığını, Moskova'nın da Ankara'nın bunun işlemeyeceğinin farkında olduğunu belirterek Rusya'nın pozisyonunu da şöyle değerlendirdi:
"Putin'in ne oyun oynadığı çok belli. Bu oyun Türkiye ile doğrudan değil, dolayımlı olarak da alakalı bir oyun. Aslında Rusya kendi küresel ABD ile olan diplomasisini yönetmeye çalışıyor. Batı ittifakında bir zayıflama hissettiği yerlere vuruyor. Hala PKK/YPG'nin temsilcililiklerinin Moskova'da olduğu, PKK ile Rusya'nın temas edebildikleri yönünde birtakım indikatörler yerinde duruyor. Zaten Ruslar da diyaloğu kesmeyeceklerini, hiç olmazsa silah vermediklerini söylüyorlar ama Afrin'de yedi tane noktada Türk askeri veya Türkiye'nin müttefikleri ile göz göze baktıklarında YPG'lilerin yanlarında duruyorlar. Sonrasında yapılan açıklamalar üzerinden bakıldığında, Türkiye'nin şu gün ABD ile arasını bozmayı hiç arzu etmediğini ve henüz bir kaldırma kuvveti olduğunu da görüyorum ve ABD tarafının da aynı tespiti yaptığını tahmin ediyorum."
‘ABD'NİN TÜRKİYE'Yİ GÖZARDI ETMESİNİN SONU VAR'
Kasım Han, ABD'nin şu anda pragmatik davranarak, Türkiye'yi görmezden gelme pahasına kararlar aldığını fakat bu durumun geçici olduğunu düşünüyor. Bu açıdan Türkiye'nin önüne beklediği fırsatların çıkabileceğini belirten Kasım Han, bir adım geri çekilme taktiğinin daha faydalı olacağını dile getirdi.
"Türkiye, yokmuş gibi davranılabilecek bir ülke değil. Fakat şu anda Amerikalılar maliyet transferi için dahi olsa, Türkiye'ye alan açıcı bir oyun oynamamak niyetindeler. En azından Amerikan Dışişleri güvenlik politikasını belirleyen grubun yaklaşımının bu olduğunu düşünüyor ve görüyor" diyen Kasım Han, "Türkiye göz ardı edilerek bir süre bir şeyler yapılabilir ama bunun üzerine amiyane tabirle ‘oyun bina etmek' imkân dâhilinde değildir. Bu durumda zaten beni görmezden gelemeyeceğini düşüyorsam karşımdakinin — ve maalesef şu günkü koşullarda da dış politikada aktif olmaktan çok reaktif pozisyona sıkışmış bir görüntüm varsa — o zaman bir adım geri çekilmek daha doğru bir tavırdır. Zira olayların gidişatı Türkiye'nin şu anda sahip olmadığı birtakım fırsatları önüne çıkaracak şekilde gelişebilir, gelişmesi de muhtemeldir. O tavrı görmezden gelme olarak niteleyeceksek, bunun bir sınırı ve sonu var" vurgusu yaptı.
‘PKK/YPG'NİN ABD'NİN İŞİNE YARAMASININ SINIRI VAR'
Kasım Han, ‘PKK/YPG'nin ABD'nin işine yararlığının bir sınırı ve sonu bulunduğunu' vurgulayarak şu değerlendirmeyi yaptı:
"PKK/YPG'nin ABD'ye verebileceği hizmetlerin etkinliğinin de bir sınırı ve sonu olduğunu düşünüyorum. Bu sınırı da bir Rakka Harekâtı sırasında, eğer planlandığı şekilde ilerlerse göreceğiz. Böyle bir noktada Türkiye tekrar kendi istekleri ile masaya oturabilir. Şu anda angaje olmaktansa, zaten reaktif olmak durumunda kalacağımız bir oyuna bir adım geri çekilip — burada başıboş bırakmaktan bahsetmiyorum — bunları kedi hallerine bırakmakta fayda var. PKK/YPG'nin 60 bine yakım militanı olduğu söyleniyor. Militanlarının çoğu Arap kökenli ve zaten hâkimiyet kurduğu coğrafyada çoğunluğu temsil eden bir etnik hâkimiyeti yok. Rakka bir Arap şehri ve aşağıya doğru indikçe zaten Araplarla arası iyice açılacak. Kantonlara katma planlarının da kendileri açısından hiç hoş olmayacağını düşünüyorum. ABD ve Trump'ın çok pragmatik baktığı, hatta Türkiye ile ilişkilerine bile oldukça işlevsel bir değer yüklediği de düşünülürse, Rakka alınır ve IŞİD yok edilirse, bu işlevsellik YPG açısından ABD tarafı açısından bitmiş olara kabul edilir. YPG'nin yukarıdaki bölgeyi temizlerken 30 bine yakın kaybı olduğu söyleniyor. Rakka'ya doğu bir bu kadara yakın da verilirse, bundan sonraki IŞİD savunma cephesinin Deyrül Zor olacağı söyleniyor. Bu ana kadar PKK/YPG ABD için esasen bunun üzerinden kıymetli kılıyordu. Hesapsız kanamanın da bir sınır var ve o sınıra gelindiği andan itibaren işler bugünkü kadar parlak olmayabilir bu örgütler için. Amerikalılar bu noktada uzun, kanlı ve çok da ahlaklı olmayan bir yarı yolda bırakma ününe de sahipler."