Denizli Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Alper'in trafik kazasında ölümüne ilişkin, Cumhuriyet'in twitter hesabında paylaştığı haberin başlığı nedeniyle, ‘cumhuriyet.com.tr'nin Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven, ‘terör örgütü propagandası yapmak' suçlamasıyla tutuklandı.
'TÜRKİYE'DE TUTUKLAMA TALEBİ MAKSADINI AŞAR ŞEKİLDE KULLANILIYOR'
Oğuz Güven'in tutuklanmasını ceza hukuku kanunlarına göre değerlendiren Prof. Dr. Ersan Şen, "Ceza muhakemesi kanununda 100. madde olan tutuklama tedbiri ceza yargılamasında adaletten kaçması veya delil karatmayı engellemek amacıyla en istisnai seçenektir. Çünkü kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kısıtlandığı için sanığın bir yerde tutulması, derdest edilmesi şeklinde geçici bir tedbir olarak uygulanır. Katalog suçlardan birisi olan Türk Ceza Kanunun 314. maddesinde silahlı örgüt ve propagandası diyeceğimiz meseledir ama şöyle bir husus var, Oğuz Güven'in tutuklanmasında bahsi geçen konu, eğer terör örgütünün propagandası iddiasıysa bu katalog kapsamında sayılan suçlarda, tutuklama nedenlerinin kabulüne dair hükme girmeyeceğini söylemek gerekir" şeklinde açıkladı.
Oğuz Güven'in tutuklanması konusunda değerlendirmelerine devam eden Şen, Türkiye'de tutuklama talebinin sorunla işlediğine dikkat çekerek, "Tutuklamanın ön şartı iddiaya konu suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphe sebeplerini gösteren delillere ulaşmaktır. Tutuklama tedbiri kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını kısıtladığı için delil karartma ve adaletten kaçma durumunda uygulanacak son çaredir. Tutuklama talebinin uygulanması, örgüt iddialarında Türkiye'de sıkça kullanılmıştır ve sorunludur. İnsanların suçsuzluk ve masumiyet karneleri devam ettiği için mümkün olduğu karar tutuksuz yargılanması, tutukluysa tutuklanmalarının sonlandırılması veya yargılanmalarının bir an önce başlaması elzemdir. Bu konuda Türkiye'de sorunlar olduğu baki, özellikle 15 Temmuz sürecinden sonra OHAL döneminin devam ettiği süreçte tutuklama talebinin maksadını aşar şekilde uygulandığı yönünde bir takım iddiaları ve itirazları biliyoruz" diye belirtti.
Tutuklamayı amacından çıkaracak şekilde uygulamanın hukuk devleti kimliğine aykırı olduğuna dikkat çeken Ersan Şen, "Son zamanlarda şunu biliyoruz, bu çok yanlış. Çoğu suçta tutuklama tedbiri uygulanıyor veya süreçler uzuyor. Çoklu sayıda şüpheli veya sanıklar basmakalıp sözlerle isimlerin alt alta yazıp da alışkanlık haline gelen tutuklama, Ergenekon ve Balyoz süreçlerinin hediyesidir. Temel hak ve hürriyetlerin özünü zedeleyecek şekilde veya ceza yargılamasının ön tedbiri olan tutuklamayı amacından çıkaracak şekilde uygulayamazsınız, bu uygulama hukuk devleti kimliğinize aykırı olur" dedi.
Sadece gazetecilerin değil, hakim ve savcıların da görevlerini yaparken baskı altında olduğunu dile getiren Ceza Hukukçusu Şen, "İfade ve basın hürriyeti demokratik hukuk toplumlarının ve bizim de bir ülkenin, toplumun, bireyleriz vazgeçilmezi, olmazsa olmazıdır. Yargı bağımsızlığını, tarafsızlığını anayasaya ve kanunlara yazmak mesele değil, onu uygulamak meseledir. Siz bugün baskının sadece gazeteciler üzerinde olduğunu söyleyebilir misiniz? Sadece gazeteciler değil, hakim ve savcılar da görevlerini yaparken baskı altındalar. Bunların aşılması lazım" cümleleriyle dikkat çekti.
Son yaşanan tutuklamaları değerlendirmesi doğrultusunda Türkiye'nin olağan hukuk sürecine geçmesi gerektiğini belirten Şen, "Derhal normalleşmemiz ve kanuna dönmemiz lazım. Eğer olağan hukuk düzenine geçilemezse, OHAL'in şartları KHK'larla devam edecek olursa, hak arama hürriyeti, yargıya başvurma kısıtlı olursa, ön yargıyla hareket edersek, Türkiye'nin en önemli sorunu adalet olmaya devam edecek. Tutuklama tedbirinden tutun, yakalaması, delillendirilmesi hepsini en zor şartlarda bile, OHAL'de dahi en doğru ve isabetli şekilde uygulamanız gerekir. Zaten hukuk devletini başka yapılardan ayıran budur" şeklinde konuştu.