Başbakan Binali Yıldırım, Somali konferansına katıldığı İngiltere’nin başkenti Londra’dan dönüşünde uçakta açıklamalarda bulundu. Yıldırım'ın Yeni Şafak gazetesinden Kemal Öztürk'ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
ABD Savunma Bakanı James Mattis ile yaptığınız görüşme merak ediliyor. Bir kez de sizden dinlemek istiyoruz.
Savunma Bakanı’yla görüştük. Yani geldik, gelir gelmez hemen doğru sabah saat 8.30’da da Savunma Bakanıyla…
Planlanmış bir görüşme miydi?
Tabi tabi, gelirken planladık.
Nerede görüştünüz?
Somali konferansının yapıldığı yerde görüştük. Görüşme verimli geçti, faydalı geçti, ben onu söyleyeyim.
Bizim için PKK eşit YPG eşit PYD’dir. Siz PKK’yı bir terör örgütü olarak kabul ediyorsunuz, dolayısıyla öbürleri de bunun aynısı, terör örgütüyle bir işbirliği yapıp başka terör örgütü, DEAŞ’ı yok etmek Amerika gibi NATO üyesi, Türkiye’nin müttefiki bir ülkeye yakışmaz, bunu da aynen söyledik. Yani zorlandı açıklamada. Sonra dedi ki, bu bir seçim değil, bu bir mecburiyettir.
Savunma Bakanı mı dedi?
Evet, bu bir seçim değil, bu bir mecburiyet. Niye mecburiyet? Başka alternatif oluşturamadık.
Türkiye diğer terör örgütlerine ihtiyaç kalmadan Rakka’da da biz ne gerekiyorsa yaparız diye bir teklif?
Bütün bunları anlattık, ancak herhalde onlar yeterli görmemişler, yani Türkiye’nin teklifini Rakka’daki operasyonu yapacak kapasitede görmemişler, daha doğrusu onların askerleri, sahadakiler bu bizim tekliflerimizi yeterli bulmamışlar.
‘MATTIS’E HALA ŞANSINIZ VAR DEDİM’
ÖSO’yla, yani Fırat Kalkanı modelini uygulayalım…
Şimdi tabii şunu söyledi: Biz bu silahların önceden PKK’ya geçen silahlar buradaki silahlar değil, onlar daha önce Irak tarafında verilen silahlar, oradan ellerine geçti.
Mesela M16 mı?
M16 onlarda olamaz denildi…
Irak Merkezi Hükümetine verilmiş silahlar…
Irak Merkezi Hükümetine verilmiş silahlar veya Irak’a verilmiş silahlardır, oradan bir şekilde edinmişler.
Yani biz bunları vermedik, dolayısıyla PKK’daki silahlar bunların silahları değil. Ya öyle, böyle, neticede terör örgütüne buradan da geçmeyeceğini nasıl garanti edeceksiniz? Takip edeceğiz, bir takip sistemi kuracağız, Rakka operasyonundan sonra da onların burada işi olmayacak ve işleri bitecek. Şimdi bu konunun Türkiye için çok önemli olduğunu, ben bunun ciddi bir sonuç doğuracağını … Hala şansınız var dedim.
‘YENİ ABD YÖNETİMİ DAHA İSTEKLİ’
15 Temmuz’dan sonra İngiltere ile Türkiye arasında artan yakınlaşma, Avrupa ve ABD arasında da bir uzaklaşma söz konusu…
Bence ABD ile aramızdakini uzaklaşma olarak görmeyin, yani eski yönetimle yeni yönetime geçişinden kaynaklanan bir durum var… İntikal durumu var. Şimdi yeni yönetim tam anlamıyla bütün konularda kendi politikalarını, düşüncülerini henüz uygulayamıyor, sahadaki ekipler önceki yönetimin ekipleri, dolayısıyla bir zaman tanımak lazım. Yani ben hem telefon görüşmelerinde hem daha alt düzeydeki görüşmelerde Amerika’yı yeni dönemde Türkiye’yle ilgili daha istekli gördüm. Siyasi yönden de İngiltere Türkiye’yle yakınlaşmak istiyor, yani bölgesel konularda, güvenlik konularında, savunma konularında, Türkiye’yle daha fazla işbirliği, ticaret, turizm, birçok alanda daha fazla işbirliğinden yana.
‘İNGİLTERE İLE AYNI KULÜPTEYİZ’
ABD ilişkilerine hep böyle stratejik ortaklık diye niteliyoruz, çok da iyi gitmiyor. İngiltere-Türkiye ilişkileri stratejik bir ortaklığa mı eviriliyor?
Şimdi bunu söylemek erken, ama Avrupa Birliği’nden çıkmaları dolayısıyla biz aynı kulüpteyiz artık, dolayısıyla daha yakın çalışmamız gerekiyor, daha fazla işbirliği yapmamız gerekiyor, daha fazla yatırım yapmamız gerekir tarzında istekleri var, bizde de aynı istek var. Çünkü İngiltere 15 Temmuz’da diğer Avrupa ülkelerinden ayrıştı, darbeyle ilgili çok net bir duruş ortaya koydular, 4 gün sonra bakanlarını gönderdiler, FETÖ konusunda da daha bize yakın davranıyorlar.
Peki Amerika’yı etkileme şansları olur mu Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetlerini aktarma konusunda?
Kısmen olabilir tabi, hangi düzeyde, hangi konuda olacağı önemli.
Bunların gereğine her zaman hazırız. Yani hazırız, geçenlerde de işte yaptık. Karaçok ve Sincar’da gereken operasyon yapıldı. Yine rahatsızlık veren olursa, tehdit gelirse yine yaparız. Kimseden icazet almamız gerekmiyor.
‘BAŞLARINA BELA ALIYORLAR, KENDİLERİ BİLİR’
Almanya’nın sığınmacıları kabul etmesi…
Ayıp etmişler. Bu Türkiye’ye karşı hasmane bir tutumdur. Başlarına bela alıyorlar, kendileri bilir. Biz de dostumuzu-düşmanımızı biliriz.
Almanya’nın bu kadar agresif tutumunu neye bağlıyorsunuz?
Türkiye bölgede, dünyada etkin bir konuma geliyor. Yani Almanya-Türkiye ilişkileri kolay kolay bozulacak ilişkiler değil. Yani ne kadar gayret ederse etsinler bozmaları da çok kolay değil. Bizim de özel, onlar için de özel. Biz bu ilişkileri onararak sürdürme durumundayız, buna ihtiyaç var. Bu da, konuları kamuoyunda söz düellosuyla götürmek yerine, oturup daha sakin konuşmak lazım. İşi kör dövüşüne dönüştürmemek lazım. Bundan hiç kimseye bir fayda yok. Tabii Almanya seçim sürecine giriyor. Seçim sürecine girince marjinal partilerin politikaları destek buluyor. Makul partiler de orada onlardan geri kalmamak, onlara oy kaptırmamak için onlarla yarışa giriyor adeta. Ha şunu dedi, bizim ilişkileri düzeltmemiz lazım.
Talep onlardan mı geldi?
Tabii tabii. Düzeltelim dedim, ne duruyorsunuz, adım adım. Siz adım atın dedim. Kim adım atacak? Siz atacaksınız, bozan biz değiliz. Tamam dedi. Ben dedim ki; kardeşim, adım atın, iyi niyetinizi görelim, ondan sonra da biz de bir adım atalım.
Nasıl bir adım bekliyoruz?
Evet, doğru. Yani bu FETÖ ve PKK’lılarla ilgili adım atılmasını bekliyoruz.
‘ARKADAŞLAR, BEDEL ÖDEMEDEN, TER DÖKMEDEN KİMSE AK PARTİ ADINA RACON KESEMEZ’
Siz fark etmiyorsunuz haklı olarak, çok yoğunsunuz ama özellikle bu Twitter denen mecrada AK Partililik adına, özellikle Reisçilik adına bazı isimler çok ağır hakaretlerle…
Arkadaşlar, bedel ödemeden, ter dökmeden kimse AK Parti adına racon kesemez, kusura bakmasın. Kesiyorsa, onların sesini kesmesini de biliriz, öyle şey olur mu? Partimiz adına kimse ahkâm kesemez. Konuşuyor orada tamam istediğini söylesin, ama partiyi ilzam edip, partinin politikalarını uygulamaya yönelik bir parti adına konuşacak olan partinin içinde olması lazım. Konuşacak bir şey yok, abesle iştigal, böyle bir şey olur mu? Durumdan vazife çıkarmaya çalışanlar var.
Size bu konuda şikâyetler ulaştırılıyor mu?
Biz mesajımızı veremiyor muyuz kardeşim? Yani başkaları bizim adımıza niye mesaj versin, biz mesajımızı veririz. Ama bizi beğendiğini söyler-beğenmediğini söyler, şu iş yanlış der, bunu herkes diyebilir. Ama biz parti adına, partiyi bağlayacak mesajları ancak parti adına konuşmaya yetkisi olan, ehliyeti olan insanlar verir. Bizim parti yönetimlerinde görev almayan milletvekillerimiz bile konuşmuyor. Niye hiçbir sıfatı olmayanlar konuşsun?
Özellikle medyada… Nerede olursa olsun, ben adres göstermiyorum.
16 Nisan bütün vesayetleri gömmüştür, bitti. Tek vesayet sahibi var, o da millettir, milletten başka kimse vesayet sahibi olamaz…
‘AK PARTİ ZATEN YENİ SAYFA AÇTI’
21 Mayıs’la ilgili çok büyük beklentiler var kamuoyunda.
Ne gibi?
Yani referandum sonrasında yeni bir sayfa açmak…
Yeni bir sayfa açtık zaten.
Kongre süreci yaklaşıyor.
Bu olağan bir kongre değil, burada sadece genel başkan değişimi olacak. Önceki söylediklerimizin hepsi geçerli. En güzel şekilde coşkuyla kongremizi yapacağız, genel başkanımızı seçeceğiz.
Parti yönetimi ve kabinede bir değişiklik…
Durmak yok yola devam. Yani parti yönetiminde olabilir tabii, MKYK’da değişiklik olabilir, dolayısıyla parti yönetimi de ona göre yeniden şekillenebilir. Yeni genel başkan kendisi ekibini doğal olarak oluşturması lazım.
Sayın Cumhurbaşkanımız da bu medyadaki tartışmalara bir son nokta koydu, kongreden sonra daha mı somut şeyler göreceğiz bu konuda?
Mutlaka, yani sadece kongreyle ilişkilendirmek yanlış. Halk oylaması sonucu belli olduktan sonra yaptığımız açıklamalar ortada. Yani birleştirici, kucaklayıcı. Yani Türkiye’de 2019’da yüzde 50+1 oy alarak cumhurbaşkanı seçilmek istiyorsa, AK Parti seçtirmek istiyorsa bundan başka yolu yok ki.’
‘BİZ KATILMASAK EKSİK OLURDU’
Bu ziyaretten beklediğinizi buldunuz mu?
Bu ziyaret esasında bir uluslararası konferansa katlıma ziyaretiydi, yani Somali konusunda ne yardım yapılabilir, ihtiyaçları nedir, bunun değerlendirildiği bir konferans. Tabii Türkiye’nin Somali üzerinde önemli özel bir yeri var, dolayısıyla biz konferansa katılmazsak eksik olurdu. Nitekim konferansta Türkiye’nin yaptıklarını hemen hemen bütün konuşmacılar söyledi. Türkiye’nin diğer ülkelerden bir farkı, yaptığı işlerin izi var, diğerleri de yaptık diyor ama ortada bir şey yok. Türkiye aşağı yukarı 2011’den beri devlet, STK’lar, özel sektör 1 milyar dolara yakın destek olmuş.
Ne yapmışız? Havaalanını faal hale getirmişiz, deniz limanını faal hale getirmişiz, hastane, klinik yapmışız, sulama projeleri yapmışız, okul yapmışız, çok prestijli bir büyükelçilik binası yapmışız. Bütün bir devletin ihtiyacı olan ne varsa yapmışız.
Alınan karar ne oldu? Yani Somali’ye dair kaç devlet iştirak etti bu toplantıya, konferansa?
20’den fazlaydı. Yani karar temenniler, yapalım, edelim, bakalım, işte Somali’de güvenlik önemli, güvenlik altyapısını geliştirelim, polisleri eğitelim, askerleri eğitelim, yoksullukla mücadele edelim gibi temenniler. Yani bu tip…
Sekretarya…
Var işte, her 6 ayda bir ülke üstleniyor ev sahipliğini, konuşuluyor, ondan sonra ne kadar mesafe alınmış-alınmamış, onlar değerlendiriliyor.
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.