‘FRANSA'DA İSLAMCI TERÖR TEHLİKESİ'
Fransa'yı sallayan asıl unsurun Le Pen değil, partisi Ulusal Cephe'nin temsil ettiği fikirler olduğunu belirten Mine Kırıkkanat, aslında Ulusal Cephe Partisi'nin aşırılığından pek bir şey kalmadığına dikkat çekti. Türkiye'de Oda Tv için Fransız seçimlerini yazdığından beri okuyucularından ‘Le Pen Türkiye'de olsa, oyumuzu ona atardık' tarzı tepkiler aldığını aktaran Kırıkkanat bunun sebebini şöyle açıkladı:
"Çünkü Marine Le Pen aşırı sağa yönelik ırkçı söylemleri ortadan kaldırdı ve Yahudilerden özür diledi. Zaten partisinde çok fazla Yahudi üye var, hatta sağ partilere oy veren Yahudi Fransızlar Ulusal Cephe ve Marine Le Pen'i ülkenin İslamlaşmasına karşı son kale olarak görüyorlar."
Fransa'nın Avrupa ülkeleri arasında 6 milyon Müslüman nüfusu ile en çok Müslümanın yaşadığı Avrupa ülkesi olduğunu anımsatan Kırıkkanat, ‘siyasal İslam tehlikesine' de şu sözlerle dikkat çekti:
Marine Le Pen'in ırkçı babası Jean-Marie Le Pen'in kızı olmasaydı, büyük olasılıkla ilk turda yüzde 50'yi aşıp seçilebileceğini söyleyen Kırıkkanat, "Fakat Fransa bizim gibi balık hafızalı bir ülke değil. Ulusal Cephe'nin babası olan Jean-Marie Le Pen tarafından kurulduğunu, onun söylemlerini, kurmaylarını, nazi söylemlerine yakın tavır almalarını ve bu partinin geçmişini unutmuyor" anımsatması yaptı. Kırıkkanat, şöyle dedi:
"Mesela Cezayir'de, Cezayir Bağımsızlığına karşı mücadele eden illegal Fransız örgütlerine katılmış eski subayların varlığını unutmadılar. Marine Le Pen aslında babasının bu kötü mirasından çekiyor. Dolayısıyla Marine Le Pen'in kazanması pek ihtimal dâhilinde değil. Fakat bu partinin başkanlığına geldiğinden beri o kadar büyük gayretler sarf edip, o kadar partiyi temizledi ki, Fransa'daki genç nesillerde Jean Marie Le Pen'den sonra gelen nesillerde ‘bu parti o kadar da korkulacak bir parti değil' imajı yarattı."
Macron'un liberal dünyanın temsilcisi olduğuna vurgu yapan Kırıkkanat'a göre Fransızların genel olarak hesap edemedikleri olay, Macron'a karşı Le Pen için oy veren genç nesillerin ne kadarının ikinci turda sandığa gidecekleri… "Macron'u insanlar sevmiyor ama çaresizlikten oy veriyorlar" diyen Kırıkkanat, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Her şeyden önce Macron bir bankacı ve dünyayı yöneten bankaların bir tanesi olan Rothschild bankasından geliyor. Macron çalışan kesimlerin adamı değil. Bu o kadar belli ki mesela dünyada çok tanınan Louis Vuitton aynı zamanda Fransa'nın en büyük sanayicilerinde birisidir, hatta Fransa'yı ayakta tutan iki büyük gruptan biridir, diğeri de L'oreal'dir. Macron bu patronları arkasına aldı ve çalışan emekçi sınıflara hiçbir güven vermiyor. Bu çalışan emekçi sınıfların tepkisi ne olacak bilemiyoruz. Mesela Jean-Luc Mélenchon olayı var. Birinci turda solu temsil eden isim Mélenchon oldu. Mélenchon dördüncü olduğu için, geri çekilirken ‘bana oy verenler Macron'a ikinci turda oy versin' demedi. Bütün seçime katılan adaylar arasında, çoğunluğu seçmenlerinin Le Pen yerine, Ulusal Cephe'yi önlemek adına Macron'a oy vermeleri çağrısı yapıyorlar. Dün akşam Cumhurbaşkanı Hollande bu yönde bir demeç verdi. Mélenchon bu demeci veremedi ve seçmenlerini serbest bıraktı. Aldığı oy oranı aşağı yukarı yüzde 16. Mélenchon'un taraftarlarının kime oy vereceği çok bilinmezli bir denklem haline geldi. İkinci turda Macron, birçok seçmenin içine sinerek oy vereceği bir aday olmayacak. Macron'un söylemleri güzel fakat söylemler ve eylemlerin bir yerde çakışmadığını birçok insan çok iyi biliyor."
Diğer yandan küreselleşmeye karşı olan bu hareketlerin, hem solu hem de sağı ilgilendiren, partiler ve siyasal eğilimler üstü bir hareket olmaya başladığı tespitini yapan Kırıkkanat, küreselleşme hareketleri sebebiyle Almanya haricinde Avrupa'nın bütün ülkelerinin zarar gördüğüne de vurgu yaptı:
"Küreselleşmenin verdiği ilk gazla hemen Çin'de fabrikalar kuracağız, buradan bol para gelecek, Hindistan ile iş yapacağız vs. gibi öngörülerde bulundular. Oysa sonuçta varılan noktada, Avrupa'da fabrikalar kapandı, yoğun sayıda insan işsiz kaldı, büyük prestij sahibi fransız markaları battı. Bu tarif edilen tabloyu tüm Avrupa ülkeleri için çizebiliriz. Sonuçta kötü, ucuz çin eşyaları doldurdu ülkeyi. Bunun karşılığında fransızlar aç ve işsiz kaldılar. Bu küreselleşme bir yerde de hakkaniyetsiz gerçekleştirildi. Mesela Çin vergi ödemeden Avrupa'ya giriyor. Bir anlamda Avrupa kendi ayağına kurşunu ABD'nin uluslararası ticaret anlaşmasını kabul ederek yaptı. Çin'e mutlaka vergi duvarı konulmalıydı, bu konulmadı ve Amerikalılara tamam dedi Avrupa Birliği. Üstelik AB maalesef zamanla ilkelerinden, kendi kurallarından, inançlarından ve ideallerinden uzaklaşarak kuralsız ve düzensiz bir halde dönüştü. AB çok güzel işler yapıyor tabii ki de. Hepimiz AB'den yanayız, tarihsel anlamda çok büyük bir barış projesidir AB. Fakat çok açık verdi. Bu organizasyon içinde mesela son derece bilinçli olan Avrupa halkı, yemede-içmede, kendi sağlığında vs. anladı ki AB mesela tarımda böcek için kimyasal ilaç, gübre kullanımını engellemiyor lobiler yüzünden. Bu ilaçların sonucu insanlar kanser oluyor ve bu aynı lobiler kanser ilaçlarının üreticileri. Başka bir örnek vermek gerekirse; AB Fransa'nın 379 çeşit peynirine, pastörize süt şartı getirmeye kalktı. O yüzden bu peynirlerin güzelliği, sağlıklı oluşu ve kalitesi çiğ sütten yapılmasıydı birçok peynirin. Tüm bunlar tarım dünyasını küstürdü. Lobicilerin baskısı ile tarımcıların ayağına sıktı, kendi ayağına sıktı, lobiler yüzünden insan sağlığını hiçe saydı.
‘AB KAFKA ROMANLARINDAKİ GİBİ KÂĞIT İMPARATORLUĞUNA DÖNÜŞTÜ'
Avrupa Birliği'nin son yirmi yılda büyük hatalar yaptığını ifade eden Kırıkkanat, bu durumun Avrupa halklarında yarattığı hayal kırıklığı ve öfkeye de şu sözlerle dikkat çekti:
"AB Bürokrasinin sarayı haline dönüştü. Kafka'nın romanlarını andıran bir kâğıt imparatorluğu haline geldi ve bunun herkes farkında.
Küreselleşmeye karşı çıkıyoruz derken aslında, AB'nin temel değerlerine, ilkelerine, ideallerine dönmesini, Çin'in önüne vergi duvarı konulmasını savunuyorlar. Bu anlamda kimse AB'den çıkmaktan yana değil ama AB bu şekilde devam ederse, yani ülkenin mahvına, tarımcısının, sanayicisinin, tarımcısının mahvına yol açarsa halk tepki gösterir. Tabiî ki de Frank'a dönmek Le Pen'in uçuk bir projesi. Frank'a dönmek çok masraflı ve bir anlamı da yok. Le Pen'in öngördüğü ekonomik anlamda sınır kapatmalarının da bir anlamı yok, herkes bunun farkında. Ama buna karşılık Macron'un eski tas eski hamam tarzındaki liberal söylemleri artık çok itici gelmeye başladı. Şu anda 7 Mayıs'ta Fransa'da sadece, Le Pen'in eski Ulusal Cephe söylemleri sorgulanıyor, ‘bu hakikaten faşist bir parti, faşizme teslim olmayalım, Türkiye'deki gibi iktidarı bir kere verdik bir daha alamamazlık yaşamayalım, dolayısıyla ona baraj yapalım' diye mecburi oy kullanma durumu var. Özellikle Mélenchon'un temsil ettiği soldan müthiş bir beyaz oy gelecek ya da o kesimden kimse oy kullanmaya gitmeyecek."
Ulusal Cephe Partisi'nin lideri Marine Le Pen'in ikinci turu kazanıp Cumhurbaşkanı olması durumunda, Fransa'nın AB'den çıkış projesi anlamına gelen Frexit'in gündeme gelebileceğine işaret eden Kırıkkanat'a göre bu durum AB'nin sonu anlamına gelir. "Herkesin bildiği gibi Fransa AB'nin en büyük iki ülkesinden biri ve kurucu iki ülkesinde biri Almanya ile birlikte ve Fransa olmadan AB olmaz" diyen Kırıkkanat şu tespitlerde bulundu:
"Bu olursa bütün Avrupa hükümetleri Fransa'dan sonra popülist hükümetlere yönelir. Bu durum gerçekleşirse, gerçekten çok kötü olur. Öte yandan, Macron aslında beş yıllığına iktidara gelirse, arkasına hükümeti de alır. Partisini kurup, çoğunluğu da alırsa iktidarı beş yıl boyunca götürüp götüremeyeceği biraz şüpheli. Parlak bir adam ve beş yıl götürdüğünü varsayarsak, çünkü arkasında Fransa'nın TÜSİAD'i var, aslında Macron'un gelişi gidişini hazırlayacak ve beş yıl sonra Ulusal Cephe'nin rakipsiz bir şekilde iktidara gelmesini hazırlıyor. Çünkü zaten savunduğu ekonomi politikası Fransa'yı bugün bu noktaya getirdi. Mesela Le Pen Türklerin sevebileceği bir lider değil çünkü Fransa çok fazla Türk göçmen alıyor ama daha çok göçmenler Le Pen'e oy verir hale geldi. Çünkü Le Pen en azından söyleminde şu anda orada bulunan göçmenlere karşı değil. Suç bölgeleri oluşturan, suç işleyen göçmenlere karşı. Fransa'da son polise karşı saldırıyı gerçekleştiren ve öldürülen terörist zaten 12 senelik bir hapisten çıkmış ve suç makinesi. Dolayısıyla Le Pen'in popülist söylemi halkın tabanında çok iyi yankı buluyor. Le Pen suç işleyeni gönderelim diyor göçmenleri gönderelim demiyor ve de yeni göçmen almayalım artık, Fransa fazlasıyla sığınması aldı diyor. Bu söylem eleştirilebilir ama mesela Türkiye'de de Suriyeli göçmenlere karşı halkın bir yorgunluğu mevcut. Le Pen'in orta halli Fransızların hoşuna giden söylemleri var, mikro düşünce, söylenmeyen düşünceler olarak söyledikleri herkesin aklına yatıyor. Fransa hakikaten aşırı bir şekilde göç alan bir ülke ve bunun sonucunda insanların gırtlak gırtlağa gelmemesi için bir şekilde bu işin çözülmesi gerekiyor diye düşünüyorlar. Öte yandan, eğer Le Pen bir tehlike ise, bu tehlike geçmedi. Macron beş yıllığına geliyor fakat asıl Macron'un Ulusal Cephe'nin yatağını yapacağını düşünüyorum ve bu yüzden çok kaygılıyım. Oda Tv için Fransa seçimlerine katılan adayları anlattığım yazımda bir türbülanstan bahsetmiştim. Oradaki kastım şuydu; sandığa gidiliğinde iki adaydan biri olan Macron büyük ihtimalle seçilecek. Fakat iki adayın da partisi yok şu anda. Dolayısıyla mecburen Haziran'daki genel seçimler beklenecek. O zamana kadar bir türbülansa girdi Fransa."
Macron'un denenmiş ve yanlışlığı kanıtlanmış politikaların peşinde olduğunu belirten Kırıkkanat, Hollande ve Sosyalist Parti'nin iktidarının başarısızlıklarla dolu olduğuna şu sözlerle dikkat çekti:
"Hollande'da yanı hatayı yaptı ve bu yüzden sosyalistler dağıldı. Sosyalistler hakikaten berbat ettiler ülkeyi, ayakları yere basmadı, havalarda uçtular ve çok önemli meselelerde çok yanlış kararlar aldılar. Hollande mesela Putin'in ısmarlayıp parasını ödediği uçak gemisini vermedi, parayı geri ödedi daha sonra Suudi Arabistan'a zavallı Yemenlilerin tepesine binsin diye silah sattı. En kötüsü de bununla övündü. Suriye'de IŞİD'i bombalayalım deyip, daha sonra da sığınmacıları istemiyoruz demek çok saçma ve bu kafalarının çok karışık olduğunu gösteriyor. Bu anlamda, kaybeden merkez sağın adayı olan, karısını ve kızını çalışıyor gösterip, aslında bizim memlekette rüşvet sayılmayacak kadar küçük bir parayı çocukları ve karısı için harcadığı sebebiyle seçilemeyen Fillon, bir dönem başbakanlık yapmıştır ve genel olarak memnunduk başbakanlığından. Kendisi yeterince sağlam bir devlet adamıdır fakat bu skandal ile birlikte gitti. Fillon'un projelerinde bir tanesi derhal Putin ile yeniden sağlam ilişkiler kurmak ve ülke çıkarları içerisinde Suriye politikasını gözden geçirmek ve IŞİD'i bir taraftan bombalayıp diğer taraftan göçmenleri reddedelim politikasına son vermekti. Fillon'un bu konuda son derece doğru fikirleri vardı. Şimdi bu fikirleri Marine Le Pen temsil ediyor. Kendisi üç hafta önce Rusya'da Putin ile görüştü. Le Pen, Putin tarafından kabul edilen ender muhalefet parti liderlerinde birisi oldu. Putin ve Le Pen çok iyi anlaşıyor mesela ve Türkiye'de de Putin'i beğenip başarılı bulan kesimler var. Le Pen kesinlikle Esad ile görüşülmesi, muhatap alınması ve IŞİD'in bombalanması belki ama Esad'ı devirecek bütün hareketlere karşı olduğunu açıklıyor. Merkez sağın adayı Fillon ile Le Pen bu konuda aynı şeyi düşünüyorlardı."