Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Aslında bildiğiniz gibi 1960'a kadar cumhurbaşkanları Türkiye'de siyasi parti üyesi olmuşlardır. Parti kimlikleri onların tarafsız olmalarına bir engel teşkil etmemiştir. Bugün tekrar bu düzenleme ile ki, dünyanın birçok ülkesinde bunun örnekleri var. Başkanlar siyasi partileri ile ilişkilerini kesmek zorunda değiller seçildikleri zaman. Bu çerçevede şuanda Cumhurbaşkanımız için de bu imkan ve hak ortaya çıkmış bulunmaktadır. YSK'nın kesin sonuçlarını açıklamasından sonra Cumhurbaşkanımızın üyelik başvurusu olacaktır.
Burada Genel Başkanlık meselesi, dün de vekaleten gelen genç cumhurbaşkanı arkadaşımıza da soruldu, ilginç bir şekilde hem mevcut Cumhurbaşkanımız hem de dünkü Cumhurbaşkanımız ‘neden olmasın' diye cevap verdiler. Bu çerçevede değerlendirmeleri Adalet ve Kalkınma Partisi yapacak oradan gelecek bir talep üzerine bu konu değerlendirilecektir.
'FRANSA'DA ÇOK PARÇALI YAPI ORTAYA ÇIKTI, 'BÖLÜNMÜŞLÜK' ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRME Mİ YAPALIM?'
Özellikle referandum sürecinde ve hemen ardından Avrupa'da bazı çevrelerde yapılan değerlendirmeler oldu. Türkiye'nin nasıl bölündüğüne dair yanlış tespit ve okumaları oldu. Batı demokrasilerinde yapılan seçimlere baktığımızda yüzde 50'leri, 60'ları görüyoruz. Biz hiçbir zaman "Bu katılım çok düşük" yaklaşımında olmadık, hep saygılı olduk. Aynı saygıyı Batılılardan beklemek de hakkımız. Fransa'da dün yapılan seçimlerde çok parçalı bir yapıyı ortaya koydu. Biz de kalkıp 'bölünmüşlüğü' ortaya koyarak birtakım değerlendirmeler mi yapalım? Biz bunlara tevessül etmiyoruz.
'SUİKAST ÇAĞRISI 'HAZİN''
Bir siyasinin sayın Cumhurbaşkanımıza suikast girişimi çağrısı yapmak gibi hazin bir olayı gözlemlemekteyiz. Bunlar Erdoğan düşmanlığı üzerinden düşmanlık yapan bazı çevre, siyasilerin ve onlara payanda olan PKK, FETÖ gibi düşmanların yazdığı senaryoyu tekrarlamaktan ibarettir. Bu tür şeylerin sıradanlaşmasına ve normalleşmesine asla izin vermeyeceğiz. Çünkü bu başka bir şeylerin zeminini hazırlama gayretidir. Bunlar siyasi analiz, yorum değildir, başka bir planın parçası olarak gündeme getirilen konulardır. Biz demokrasi adına, milli irade adına, ahlak ve vicdan adına bu faşizan yaklaşımların normal ve meşru görülmemesi için elimizden gelen bütün imkanları seferber edeceğiz ve bu tür söylemlere müsamaha etmeyeceğiz.
'1915 OLAYLARINA 'BİR ORTAK ACI VE ADİL HAFIZA' PERSPEKTİFİNDEN BAKIYORUZ'
Bugün Sayın Cumhurbaşkanımızın Ermeni Patrikhanesine yolladığı bir mesaj oldu. Sayın Patrik vekili Aram Ateşyan tarafından da bu mesaj kilisede yapılan ayinde bulunan Ermeni vatandaşlarımızla da paylaşıldı. Biz, 1915 olayları olarak bilinen hadiselere hep, 'Bir ortak acı ve adil hafıza' perspektifinden baktığımızı ifade ettik. Yine bu çerçevede sayın Cumhurbaşkanımızın yayınladığı mesajdan bir iki cümleyi sizinle paylaşmak istiyorum; Bölgenin iki kadim toplumu olarak Türkler ve Ermeniler bin yıldır omuz omuza yaşadıkları bu coğrafyada, ortak bir tarihi ve kültürü paylaşmıştır. Ermeni toplumu, gerek Osmanlı İmparatorluğu gerek Cumhuriyetimizin yüz yıla yaklaşan geçmişinde çok kıymetli evlatlar yetiştirerek ülkemizin gelişiminde büyük katkılarda bulunmuşlardır. Dün olduğu gibi bugün de Ermeniler, ülkemizin eşit ve hür vatandaşları olarak sosyal, siyasi ve ticari hayatımızın her alanında önemli roller üstlenmektedir.
'AVRUPA İLE İLİŞKİLERDE AKIL TUTULMASI YAŞANIYOR'
Avrupa ile ilişkilerde son dönemde bir akıl tutulması yaşanıyor. Son dönemde Türkiye ve Erdoğan karşıtlığının bir ivme kazanması bizim de üzerinde hasssayetle durduğumuz bir konu. Avrupa her şeyden önce kendi değerleriyle çelişmektedir. Zaman zaman Erdoğan düşmanlığı üzerinden siyaset yapanların birtakım kehanetler de bulunduğunu görüyoruz. Bazı Batılı aydınlar, siyasetçiler bir şeylerin sonunu ilan ettiklerini görüyoruz. Dinin, siyasetin sonunu ilan etmeler vs. Bir son ilan etme alışkanlığını görüyoruz. Türkiye'de de bir şeylerin sonunun geldiğine dair açıklamalar geliyor. Şunu bilsinler ki, bizim için her şey yeni başlıyor.Tayyip Erdoğan'ın bileğini bükemedikleri için algı operasyonu yaparak suikast gibi bu söylemleri normalleştirmeye çalışıyorlar. Burada da hezimete uğrayacaklarını çok açık bir şekilde söyleyebiliriz.
'BİRİLERİ AVRUPA'DAN TÜRKİYE'YE PARMAK SALLAYARAK HİZA VEREMEZ'
- Biz AB ile iyi ilişkiler içinde olmak istiyoruz. Avrupa'nın buyruklar yayınlayıp Türkiye'nin kabul etmesi gibi alışkanlıkların geçmişte kaldığını bilmeleri gerekmektedir. Ortaklığın tanımı da budur. Birileri Avrupa'dan Türkiye'ye parmak sallayarak hiza veremez. Bunu herhalde anlamış olmalıdırlar. Türkiye hiyerarşik dayatmaları asla kabul etmez.
- Bütün bizim bu işbirliği çabalarımıza rağmen bazı maksatlı çevrelerce ülkemize karşı birtakım siyasi girişimlerin yapıldığını da görüyoruz. Bugün ve yarın devam eden müzakerelerde AKPM Genel Kurulunda 'yeniden denetime alınma' konusunun belli çevreler tarafından gündeme getirildiğini görüyoruz. Bu açıkça bir siyasi operasyondur. Ne Türkiye'deki objektif gerçeklerle ne Türkiye'nin Avrupa Konseyi ile ilişkisinin geçmişine baktığınızda, bunun izah edilebilir, meşrulaştırılabilir, gerekçelendirilebilir hiçbir temeli söz konusu değildir."
'AVRUPA KENDİ HİSSESİNE DÜŞEN SORUMLULUĞU YERİNE GETİRMEKTE GERİDE KALIYOR'
Fasılları açacak olan AB'dir. Mültecilere 3 milyar yardım gönderme teklifini gönderen Avrupa'dır. Şu anki rakamlara baktığımızda 1,5 milyar euro'su sözleşmeye bağlanmış bunun sadece 790 bin euro'su gönderilmiştir. Vaadedilen ve hayata geçirilen fark budur. Türkiye bu Göç Anlaşması çerçevesinde üzerine düşeni yapmıştır. Denizlerde insan kaçakçıları, botlarda ölümler önlenmiştir. Gelen para da AB STK'ları üzerinden aktarılıyor. Geri Kabul Anlaşması çerçevesinde Avrupa'ya gönderilen Suriyeli göçmenlerin 4 milyon civarında olduğunu görüyoruz. Avrupa'nın kendi hissesine düşen sorumluluğu yerine getirmede ne kadar geride kaldığını görüyoruz.