ABD Başkanı Donald Trump'ın kampanyasındaki ‘Amerika'ya öncelik' politikası ile uluslararası ilişkileri daha dengeli yürütme vaadi iktidarda 100 gününü doldurmadan sona ermiş görünüyor. Suriye'nin İdlib'de tartışmalı kimyasal silahlı saldırı iddiaları üzerinden vurulması, İran'a liberal müdahaleci politikalar ve Kuzey Kore'ye yönelik savaş retoriğinin öne çıkartılması olası Trump politikalaranı dünya çapında sorgulatır oldu. Amerikan yönetiminin yeni yönelimi, Rusya ile küresel rekabetin etkileri ile Ortadoğu bölgesi ve Türkiye'ye yansımalarını Bilkent Üniversitesi'nden Prof. Mehmet Yeğin ile konuştuk.
ABD'nin Suriye saldırısıyla yarattığı ‘fırtına' herkesi şaşırttı ama Amerika'daki Cumhuriyetçileri hem şaşırtıp, hem de memnun ettiğine dikkat çeken Prof. Mehmet Yeğin, "Trump'a verilen bu destek bir yönüyle ona meşruiyet zemini oluşturdu" saptamasında bulundu. Yeğin, Trump'ın seçilme biçimine dikkat çekerek ortaya çıkan şaşkınlığı, "Birincisi Trump'ın tamamen ABD kurumlarına karşı, hatta onunla savaşacak bir figür olarak ortaya çıkması ve tamamen farklı bir dünyadan bahsetmesi. Çin ve NATO ile ilgili fikirleri çok uç noktalardaydı. Meksika'ya duvar çekme ve Müslüman ülkelerden gelecek göçmenleri engelleme gibi adımlar, Trump'ın ABD gibi bir devletin dış politikasını, birden bire Rusya ile yan yana getirebileceği gibi bir illüzyon oluşturdu bizde" sözleriyle dile getirdi.
"Trump bu politikaları izleyebilecek olsa bile ABD'nin canını yakan Rusya yönetimi var" diyen Yeğin, "Hem Avrupa üzerindeki müttefiklerinin sıkıştırılması bağlamında, hem Suriye'den ABD'yi dışlayan bir Astana inisiyatifi ile hem de seçimlere müdahale tartışması ile Rusya ABD'yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor" iddiasında bulundu. Öte yandan, seçimlere müdahale meselesinin Trump ile ilintili görünmesine karşın Trump'ın ekibinden insanların karışmasının ayrı tartışma yarattığını söyleyen Yeğin, "Dolayısıyla Amerikan yönetimi bu kadar hızlı dönmeyecektir, dönmedi de ve belki de bunun sonuçlarını gördük burada" diye konuştu.
İkinci nokta olarak, Trump'ın özellikle dış politika yaklaşımında etrafındakileri dinlemeyeceği ve tamamen kendi düşüncelerini takip edeceği düşünülerek hata yapıldığını belirten Yeğin, Trump'ın politik bir öğrenme sürecinden geçtiğine "Çin'i doları manipüle eden bir devlet olarak tanımlayarak, NATO'yu tarihi geçmiş bir yapı olarak tanımlayarak hemen bir yol almanız mümkün olmaz. Bu politikaları yine yürütebilirsiniz, hedefleyebilirsiniz ama bu açıklıkta ve bu kadar direkt bu hedeflere ulaşmak kolay değil. Dolayısıyla biz bu ilginç tabloyla karşı karşıya kaldık" sözleriyle işaret etti.
Trump'ın kabinesindeki arka planı izah ederken, ABD Başkanı'nın ‘izolasyonist' politikalarının ‘ideoloğu' Steve Bannon'un yaşadığı dışlanma sorununa vurgu yapan Yeğin, şu değerlendirmede bulundu:
"Bannon, Trump'ın damadı ile yaşadığı tartışma sonucunda milli güvenlik toplantılarından dışlandı. Hala baş stratejist olarak görevde ve ne kadar kalacağı tartışmalı. Milli güvenlik toplantılarından çıkarılmasının çok ciddi bir etkisi var; özellikle askeri olarak profesyonel bir arka plandan gelen kişilerin yönetimdeki etkisi çok ciddi bir şekilde arttı. Trump dış politikadan çok anlamıyor hatta tutarlı bir dış politika kurabilecek mi diye düşünürken, birden bire mesela Brookings'den Fiona Hill'i ekibine kattı. Hill'in Putin ile ilgili, psikolojik profili üzerine çok ciddi çalışmaları var. Bütün bu ekipteki profesyonellerin her birisi çetin ceviz ve bir yönüyle de sert bir dış politika izlenmesini öğütleyen figürler. Bunları her biri Trump'ın etrafında konumlandı, hatta Jared Kushner üzerinden Kissinger'in de etkisi olduğu söyleniyor."
Olayın sadece Rusya boyutuna bakılmasının yanlış olduğunu anlatırken, "Aslında Trump iki kanatlı bir açılım yaptı. Hem Çin lideri ile görüştü hem de Dışişleri Bakanı Tillerson'u Putin'e gönderdi" diyen Mehmet Yeğin, "Bir yönüyle Çin liderine havuç gösterdi ve şunu dedi; ‘Çin lideri iyi bir insan, Kuzey Kore ile ilgili sorunları onun çözebileceğini düşünüyorum. Çözemezse de ben kendim çözeceğim.' Diğer taraftan, Putin'e biraz daha sopa gösterdi. Daha önce Putin'i daha yakın bir figür olarak görüyordu. Ona olan pozitif bakış açısını da ifade etmişti. Burada biraz daha sert bir açılım yaparak, onun da İran konusunda bir açılım yapması konusunda iki ülkeyi birden hamle yapmaya teşvik etme gibi bir senaryo hazırladı" değerlendirmesinde bulundu.
‘TRUMP MUHATAPLARINI DEHŞET DENGESİYLE KORKUTMAYA ÇALIŞIYOR'
Trump'ın yakın çalışma ekibinde generallerin etkisinin artmasına, ABD Dışişleri Bakanlığı'nda hem personel hem fonlanma olarak diplomasinin geride bırakılması eklendiğinde, normalde askeri güç kullanma eğilimini arttırdığına dikkat çeken Yeğin, şu değerlendirmede bulundu:
"Generaller Trump'ı daha tahmin edilebilir kılıyor. Çünkü oradaki stratejik değerlendirmeler, kar-zarar analizleri en azından ne yapabileceğine dair daha öngörülebilir bir tabloyu ortaya çıkarıyor. Bu durum daha rasyonel olabilir ama burada olayın iki boyut olduğunu vurgulamak lazım. Birinci olarak, Trump Bush gibi kullandığı askeri araçlarla henüz topyekûn savaş ilan etmiyor. Fakat Afganistan'da bombaların anası denilen bir silah kullanılıyor. Suriye'de bir saldırıda bulunuyor, gece bir üsse birçok füze atıyor ama öncesinde muhataplarını uyarıyor. Riski olabildiğince azaltan ve topyekûn olmayan bir müdahale. Burada bir bakıma korkutma, muhataplarını bir dehşet dengesiyle kendi istediği çizgiye getirme çabası var."
Bu tutumun başarısının henüz bilinmediğini belirten Yeğin, dünya barış için yarattığı risklere de şu sözlerle dikkat çekti: "Bu tamamen topyekûn bir savaş mantığı değil ama bunun şu riski var; siz en büyük silahı kullanıyorsunuz, neredeyse nükleer silaha yakın bir silahı kullanarak tehdit ediyorsunuz. Suriye'de bütün düzeni bozabileceğinize dair bir tehditte bulunuyorsunuz. Bu tehditleriniz muhataplarınız tarafından satın alınmayınca, gerginliği tırmandırmak zorunda kalırsınız. Bu durumda da belirtilen riskler karşı karşıya geliyor. Eğer bu tehditleri muhataplar satın almazlarsa, Trump yönetiminin daha agresif ve daha kapsamlı bir tutum ortaya koyması gerekir ve bu da problemleri beraberinde getirir."
Yine de Pentagon şefi Mattis yahut Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster'in Irak savaşının derslerini çıkartmış eski generaller olduklarına dikkat çeken Yeğin, "Bu figürlerin bu kadar büyüklükte Irak, Afganistan benzeri hatayı yapmamaları beklenir. Ama her şey kontrol altında olmayabilir, bu durumu da göz ardı etmemek lazım" diye ekledi.
‘TÜRKİYE UZUN VADEDE SURİYE'DE ABD'NİN İSTEDİĞİ ÇİZGİYE GELEBİLİR'
Prof. Yeğin, ABD-Rusya denkleminde Türkiye'nin yerini değerlendirirken de Türkiye'nin Esad'ın gitmesi konusundaki yaklaşımının hala ağır bastığını anımsattı. Yeğin, Türkiye'nin her iki ülke arasında denge kurmaya çalışsa da ABD'ye verdiği desteği uzun vadeli bir yatırım gördüğünü belirten Yeğin, şöyle devam etti: "Diğer taraftan, Putin ile zaten kurulmuş bir ilişki var ve bunun inişli-çıkışlı olması bir yana, parametreleri var. Fakat Türkiye'nin Trump ile ilişkilerin parametreleri henüz kurulmuş değil. Dolayısıyla, Trump ile uzun vadede ilişkilere çok fazla önem veren bir hükümet var. Burada da kısa vadede değil ama orta ve uzun vadede, ister YPG olsun, ister diğer konularda Trump ile daha yakın çalışmak için, belirli konuları göz ardı edebilir gibi görüyorum ben."
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.