Türk Silahlı Kuvvetleri, Fırat Kalkanı Operasyonu’nun ‘başarıyla tamamlandığını’ duyururken, bundan sonra ne olacağı merak konusu. TSK kontrol altına aldığı 2 bin kilometrekarelik alandan çekilerek bu alanları ÖSO gruplarına mı bırakacak? Yoksa yeni operasyonlar mı gerçekleştirilecek. Harekat kabiliyeti nedir ve Fırat Kalkanı sonrasında nasıl bir strateji öngörülüyor. Gazeteci ve yazar Mehmet Ali Güller ile konuştuk.
Güller’e göre hükümetin Fırat Kalkanı Operasyonu hedefler bağlamında ‘askeri ve siyasi’ olmak üzere ikiye ayrılarak değerlendirilmesi gerekiyor. “Öncelikle hedeflerin neler olduğu hatırlanırsa, başarı o hedefin gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılarak ancak değerlendirilebilir” diyen Güller, açıklan hedeflerden ilkinin IŞİD’in Türkiye sınırından uzaklaştırılması olduğuna işaret edip bu açıdan operasyonun ‘başarılı olduğunu’ söyledi. İkinci hedefin PKK’nin Suriye kolu olan PYD’nin Fırat’ın batısına geçmesinin engellenmesi olduğunu anımsatan Güller “Mevcut Fırat Kalkanı Operasyonu’ndan önceki hal korunmuş oldu yorumuyla bakarsak, bu da bir başarı sayılabilir” dedi. Diğer yandan “Operasyon başladıktan sonra Erdoğan’ın belki şahsi, belki de bir devlet hedefi olmadan kendi partisinin ortaya koyduğu ‘Esad’ın devrilmesi’ hedefine” dikkat çeken Güller, “Bu hedef gerçekleşmedi, hatta tam tersi oldu. ‘Esad gitmeli’ diyen Amerika bile ‘Artık buna Suriye halkı karar verir’ diyor” vurgusu yaptı. Operasyonun başında açıklanan ‘5 bin kilometrekarelik bir alanda aktif olma’ hedefinin de gerçekleşmediğini ve Türkiye’nin 2 bin kilometrekarelik alanla yetindiğine dikkat çeken Güller, “Açıklanmasa da yandaş medyada dile getirilmiş bir Halep’in 82. il olması isteği hedefi vardı. Bu doğrudan sarayın kontrolü, iktidarın kendi konumunun güçlendirilmesinin bir yansıması olarak dile getirilen bir hedefti. Bu da diğerleri gibi gerçekleşmedi. Toplamda bu açıklanmış hedefler açısından baktığımızda, siyaseten başarılı olduğunu söyleyemeyiz” değerlendirmelerinde bulundu.
‘OPERASYON ESAD’IN KUZEYE İLERLEMESİNE DOLAYLI BİR ETKİ YAPTI’
“TSK’nin bu operasyonun sonunda kuşkusuz başka kazanımlar elde etti” diye ekleyen Güller bu görüşünü de şöyle dile getirdi: “Saray cephesinden değil de TSK cephesinden bakıldığında, bir takım başarılar görüyoruz. Birincisi IŞİD’in Türkiye sınırından uzaklaştırılması hedefiydi ve bu sağlandı. Diğer yandan Suriye topraklarında bu operasyon başladıktan sonra, Esad’ı yıkmaya odaklanmış Suriye muhalefetinin önemli bir bölümünün yavaş yavaş etkisini yitirdiğini görüyoruz. Öte yandan TSK’nin bu operasyonun Esad’a bir alan açtığını, kuzeye doğru ilerlemesine dolaylı bir etki yaptığını da söyleyebiliriz. Bu da bir başarıdır.”
‘TİLLERSON’UN HEDEFİNDE İRAN-RUSYA-TÜRKİYE İŞBİRLİĞİ VAR’
Bu süreçte nesnel sonuç olarak Esad’ın konumunu sağlamlaştırdığını ve artık gidip gitmeyeceğinin tartışılma noktasından çıktığının da altını çizen Güller, “Her şeye rağmen AKP’nin, Astana-2 ve Astana-3 görüşmelerinde süreci gevşetmeye yönelik hamleleri olsa da, çok uzun zamandan sonra bir Türkiye, İran Rusya işbirliği insiyatifi ortaya çıktı. Bu en önemli başarıydı ve ABD Dışişleri Bakanı (Rex) Tillerson’un asıl hedefindeki de bu işbirliğiydi” diye ekledi.
Peki Türkiye bölgeden çekilecek mi, operasyonlara devam edecek mi? “Öncelikle sahada bu operasyonun neden bitirildiğine bakmak lazım. Pratikte çıkan sonuca bakıldığında, TSK’nin fiilen üç tarafı ABD, Rusya, Suriye Ordusu ve PYD tarafından El-Bab Operasyonu’ndan sonra dolaylı veya doğrudan kuşatmış oldu. TSK hiçbir yana dönemiyor ve sadece geri dönebilecek durumda” diyen Güller şu değerlendirmede bulundu:
“Rusya yaptığı açıklamada ilk olarak zaten bu operasyonun meşru olmadığını belirtti ve zaten sorunun esas başladığı nokta bu. TSK’nin da görüşünün bu olmasına rağmen AKP hükümeti ısrarla ve inatla Esad ile anlaşma yoluna gitmedi. Şam ile anlaşma yoluna gidilmediği müddetçe, yaptığınız operasyon hedefi ve amacı ne olursa olsun meşru olmuyor. Rusya özellikle onay verdiği yere kadar ilerlendikten sonra, doğrudan veya dolaylı mesajlarla, Şam ile anlaşmama noktasını da hatırlatarak Türkiye’nin artık bu operasyonu daha fazla götüremeyeceği mesajı verdi. Hal böyle olunca TSK’nin Fırat Kalkanı Operasyonu bitmek zorunda kaldı.”
‘ŞAM İLE ALAŞMAYAN TÜRKİYE SURİYE’DE DAHA İLERİYE GİDEMEZ’
Milli Savunma Bakanı’nın açıklamalarından çıkan sonucun, başka isimlerle bu tarz operasyonların süreceğine işaret ettiğini belirten Güller,”Bu operasyonların bölge adına mı olacağı, yoksa bölge dışı kuvvetler adına mı olup olmayacağı biraz da Türkiye’nin bundan sonraki yönelimine bağlı” dedi. “Yani Şam ile işbirliği yolunu tercih etmeyen bir Türkiye’nin artık Suriye topraklarında Rusya’ya, Suriye’ye hatta İran’a rağmen daha ileriye gitmesi mümkün değil” anımsatması yapan Güller, “ABD ile bir ortak harekât arandığı zaman da, burada altı aydır koyduğunuz PYD kırmızı çizginizi ortadan kaldırmış olacaksız. Dolayısıyla bu Türkiye açısından oldukça sıkıntılı bir durum” saptamasını yaptı.
‘SURİYE’DEN ÖNCE KANDİL’E OPERASYON OLABİLİR’
Bu noktada, Rusya ve ABD’nin Türkiye’den beklentilerinin sürdüğünü anımsatırken, Tayyip Erdoğan’ın bir dış politika enstrümanı olarak bu beklentileri yerine mi getireceği, yoksa kendisi için çok önemli bir baraj anlamına gelen 16 Nisan referandumu ile doğrudan ilgili mı kılacağının net olmadığına vurgu yapan Güller, Irak’la ilgili öngörülerde bulundu. “16 Nisan ajandası açısından Rakka, İdlib veya Suriye topraklarındaki herhangi bir yere operasyondan önce, referandum sonucunu ‘evet’e çevirmeye yönelik Irak topraklarında bir başka operasyon olabilir” diyen Güller, “Barzani’nin Türkiye’ye gelişi ile yapılan bir takım anlaşmalara” da atıf yaptı. Bunların ardından KDP’den PKK’nin Sincar’daki varlığına yönelik ve Kandil’i terk etmeye zorlayan sert açıklamalar yapıldığını anımsatan Güller, “Suriye’nin kuzeyinde Barzani ve PKK çatışma halinde ve bu noktada, 16 Nisan’ı AKP lehine çevirebilmek için, bir Kandil operasyonu başlatılabilir” öngörüsünde bulundu. Bu tür bir operasyonun kazan-kazan durumu olacağını düşünen Güller, ”AKP hükümeti açısından iç politikada referanduma yönelik olumlu alamda kullanılabilecek, ABD açısından Kandil’e operasyon Suriye’deki PYD kantonlarını tanımaya dönük bir şart olarak sunulacağından bir kazanıma dönüşecek. PYD açısından zaten Barzani topraklarında muhalefet olmaktan ziyade, Suriye topraklarında iktidar olmak perspektifiyle bakılacağından, onlar açısından da Suriye’ye çekilmek bir kazanım olabilecektir. Dolayısıyla bu sahadaki pek çok kuvvet için kazan-kaza durumu yaratacaktır” ifadelerini kullandı.
Güller, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un ziyaretini değerlendirirken de “Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı’nın (ABD’de) tutuklanması, Fırat Kalkanı’nın bitirilmesinin Tillerson’un ziyaretinden bir gün önce ilan edilmesi ve Tillerson’un bu görüşmelerdeki özel İran karşıtlığı genelinde verdiği mesajların birbiriyle olan bağını görmek gerekiyor” dedi. ABD’nin Rakka Operasyonu’nu, Türkiye’nin istediği şartlarda yapmanın mümkün olmadığını defalarca dile getirdiğini anımsatırken, “YPG’nin artık ABD’nin kırmızı çizgisi” haline geldiğini belirten Güller, diğer yandan da ABD’nin Türkiye’yi tamamen kaybetmek istemediğine işaret etti. Güller, “Uzun zamandır yeni Amerikan yönetiminin burada sopayla havucu nasıl dengeleyeceğine dair bir takım çalışmaları olduğunu, en azından Pentagon’un IŞİD ile mücadele konusunda Trump’ın önüne getirdiği çeşitli senaryoların içerisinde Türkiye’yi de kazanacak bazı şeyleri olduğunu biliyoruz” diye konuştu.
‘YENİ ABD YÖNETİMİ İRAN KARŞITLIĞI ÜZERİNDEN POLİTİKA YAPIYOR’
Tillerson’ın, Ankara temaslarında ağırlığı ‘İran karşıtı politikalara’ verdiğini aktarırken, ABD tarafından böyle bir stratejik aklın geliştirildiğini söyleyen Güller, şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye ile hem İsrail’in güvenliği bakımından kritik olan, hem de Amerika’nın dünya politikası açısından hedefinde olan bir ülke olan İran konusunda bölgede karşıtlık zemininde yenide bir işbirliği zemini yaratılabilirse bu PYD-YPG gibi unsurlar üzerinde iki ülkenin didişmesinin önüne geçer ve başka bir ortaklık zemininde bu devam eder.”
Tillerson’ın ABD ve Türkiye hükümetinin ‘İran karşıtlığı’ noktasında bölgede ortak bir hedefe sahip olduğunu ifade ettiğini anımsatan Güller, “Ortak amaç, İran’ı bölgeye zarar vermesini engellemek. Eğer Türkiye’yi AKP hükümetinin de meyilli olduğu bu perspektife sokarsak, yani İran karşıtlığı temelinde ABD ile Türkiye yeniden işbirliği zemini yaratırsa, bu bölgedeki diğer Türkiye ve ABD arasındaki sorunların bir kısmını geri plana atma durumu yaratır. ABD konuya buradan yaklaşıyor çünkü Rakka’da YPG’siz hareket etmeyeceği ortada” vurgusunu yaptı.
Türkiye’nin Rakka Operasyonu’na bir şekilde dahil olmaması halinde, Şam ile anlaşma zemini de yaratamadığı için ve Rusya daha fazla ilerlemesine müsaade etmeyeceğinden ‘sahadan ya da masadan düşmüş olabileceğini’ söyleyen Güller sıkışmışlık haline şu sözlerle dikkat çekti: “Siz ya ABD’nin YPG şartını da kabul ederek ABD ile birlikte Rakka Operasyonu yapacaksınız ya da Rusya’nın şartlarını kabul edip, yani Şam ile anlaşıp yolunuza Avrasya Cephesi ile birlikte devam edeceksiniz.”
Türkiye devletinin atacağı adımların iç politikaya yönelik olarak değişebileceği için tahmin yürütmenin zor olduğunu da söyleyen Güller, içinde bulunulan tezatları da şöyle özetledi:
“Siz devlet olarak Basra’dan Doğu Akdeniz’e uzanması planlanan bir Kürt koridoruna karşıysanız, ‘Irak Kürdistan’ına evet ama Suriye Kürdistanına hayır’ diyemezsiniz. Ya da ‘Barzani’ye evet, Öcalan’a hayır’ diyemezsiniz. Veyahut ‘PYD Fırat’ın doğusunda kalabilir ama Fırat’ın batısına geçemez’, ‘Irak Kürdistanı’nın bayrağının Ankara, İstanbul’da asılmasına evet ama Kerkük’te asılmasına hayır, çünkü Irak Anayasası’na aykırı’ diyemezsiniz. Bütün bu kargaşanın hedef toprakları olan Bağdat, Şam ve Tahran’la karşıtlık temelinde işbirliği geliştirmeye devam edemezsiniz. Ya da bu ABD planına ‘hayır’ derken, ABD ile ortaklığa ‘evet’ diyebilir misiniz? Tüm bu açıklamalarla beraber Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürt koridoru karşıtlığı temelinde yürüttüğü süreci, 16 Nisan’dan sonra bambaşka bir noktaya götürüp, Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığına ‘evet’ diyen, yeni bir açılım söylemleri de geliştirebilir.
Türkiye, YPG'yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor ve bu yapıyla ilişkili DSG gibi örgütlerin de 'terör örgütü' olarak kabul edilmesini istiyor. Ancak, Başta ABD olmak üzere Batılı güçler, Ankara’nın bu görüşünü kabul etmiyor. Ankara, ayrıca YPG'ye silah verilmesine de sert bir şekilde karşı çıkıyor.