Haklarında bir iddianame bile hazırlanmadan cezaevine konulan gazetecilerden biri de Kadri Gürsel, Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı ve genel yayın yönetmeni danışmanı. 'Sübliminal mesaj' verdiği iddia edilen bir yazısı dışında iddia edilen başka suçu yok. Kadri Gürsel cezaevindeyken UNESCO tarafından basın özgürlüğü ödülüne de aday gösterildi. "Basın özgürlüğü" ödülüne daha önce Gürsel gibi hukuksuz bir şekilde tutuklanan Ahmet Şık layık görülmüştü. Şimdi ikisi de hapiste. Kadri Gürsel'in eşi Nazire Kalkan Gürsel, cezaevi görüşü öncesi RS FM'de "Yavuz Oğhan'dan Bidebunudinle" programına konuk oldu. Hem eşinin hem de davanın son durumunu anlattı.
'12 EYLÜL'DE HİÇ DEĞİLSE HUKUK İŞLİYORDU'
Nazire Kalkan Gürsel, OHAL uygulamaları nedeniyle tutuklu bulunan gazeteci ve akademisyenlerin birçok haktan mahrum bırakıldığını söylüyor.
"Sadece iki haftada bir görüş hakkımız var. OHAL nedeniyle, katillere, tecavüzcülere ayda bir açık görüş hakkı verilirken, Kadri gibi tutuklulara iki ayda bir açık görüş hakkı tanınıyor. Gazeteci ve akademisyenler OHAL bahanesiyle haklardan mahrum tutuluyorlar. Bu durum kabul edilebilir bir şey değil. Oğlum bu yüzden 4 aylık süreçte sadece iki kere görebildi babasını."
Yaşananları 10 yaşındaki bir çocuğa izah edemediğini söyleyen Nazire Kalkan Gürsel, dünyaya izah edilemeyen durumu bir çocuğa izah etmenin güçlüklerini yaşıyor:
"Kendimize ve dünyaya izah etmek çok zor. Önceki gün doğum günüydü ama göremedik. Hiçbir hakkımız yok maalesef. Bu durumlarla ilgili bir iki film izledi. Görüşe ilk gittiğinde ‘Burası Nazilerin toplama kampı mı?' diye sordu. Filmlerde gördüklerini hatırlayıp ‘Babamı böyle bir yerde mi tutuyorlar?' deyince, böyle bir şey olmadığını anlatmaya çalıştım ama çocukta yarattığı intiba buydu."
UNESCO'nın 'Basın Özgürlüğü' ödülüne de aday gösterilen Kadri Gürsel ve diğer meslektaşları hakkında henüz bir iddianame yok. Suçlamanın ne olduğunu anlamanın mümkün olmadığını söyleyen Gürsel bugün yaşananları 12 Eylül'le karşılaştırıyor:
"Hukuk hiçbir şekilde işlemiyor. 12 Eylülden çok daha kötü bir durumda olduğumuzu kesin olarak ifade edebilirim. Çünkü 12 Eylül'de her ne kadar işkence olsa da hukuki süreç işliyordu. Bu gün tam tersi bir durum söz konusu. Bu insanlar iddianamesiz bir şekilde 4 aydır cezaevinde tutuluyor. İddianamenin yazılacağına dair de hiçbir işarette yok."
DAVANIN SAVCISI AYNI ZAMANDA FETÖ SANIĞI
Yavuz Oğhan, bir FETÖ davasında şikayetçi olarak Ankara'da bulunduğu sırada Cumhuriyet Gazetesi soruşturmasını başlatan savcı Murat İnam'la görüşme fırsatı yakaladı. Zira savcı İnam, Yavuz Oğhan'ın şikayetçi olduğu 'Selam-Tevhit' davasında sanık sandalyesinde oturuyordu. Duruşmaya verilen arada bir gazeteciyle bu kez sanık sandalyesindeyken karşılaşan savcı Murat İnam'ın söyledikleri önemli. Zira savcının bilinen tek açıklaması Oğhan'a duruşma arasında verdiği yanıtlar. Savcı İnam, iddianame hazırlamak için bir takım belgeler beklediğini belirtiyor. Belgelerin içeriği hakkında bilgi vermeyen İnam, iddianameyi altı savcıyla birlikte hazırlayacağını söylüyor:
"Savcı Murat İnam'la ilk defa siz konuşmuşsunuz. Çünkü avukatlarımız dahil bugüne kadar kendisine erişemedik. Kadri ile ilgili ne gibi bir belge bekliyor olabilir? Kendisine sorulan sorulardan sadece bir tanesi gazetecilik ile ilgili. Diğer sorularla Kadri'nin hiç bir ilgisi yok. Biz hala ‘sübliminal mesaj' denilen ve dünyada alay konusu olan belgeyi biliyoruz. Şimdi bir belge 4 aydır beklenilmez Türkiye Cumhuriyeti devletinde bu mümkün değil. Böyle bir yanıta hiç kimse inanmaz mümkün değil. Murat İnam'ın bir savcı olarak iddianamesini hazırlamakla mükellef olduğu davada, eşimin de içinde bulunduğu tutuklular, FETÖ'ye üye olmamakla birlikte yardım ve yataklıktan suçlanıyor. Fakat iddianameyi hazırlamakla görevli savcının yargılandığı davanın FETÖ olması çok ilginç. Siz de kendi gözlerinizle sanık sandalyesinde görmüşsünüz. Bu tuhaflıkların hiç birisi dünyanın gözünden kaçmıyor."