İhraçlarla birlikte üniversitelerdeki eğitim de tartışılır hale geldi.
ABD'deki New York Üniversitesi'nin başarılı akademisyenlerinden Prof. Selçuk Şirin, RS FM'de 'Yavuz Oğhan ile Bidebunudinle' programına katılarak ihraçlardan sonra Türkiye'nin ABD'den nasıl göründüğünü değerlendirdi.
Şirin, "Yaklaşık 1-2 yıl öncesine kadar buradaki akademik çevreler, Türkiye'den bir haber çıkınca hemen gönderiyorlardı. New York Times'tan uzunca bir süre müziğimize, mutfak kültürümüze, turizme ilişkin pozitif haberler geliyordu. Ben de memleketim diye sevinerek okuyordum. 1-2 yıldır çok sık olarak üniversitelerden atılmalara ilişkin negatif haberler gelmeye başladı. Ardından korkunç olan belki de bu haberlerin kanıksanması oldu. Türkiye'den bu tür haberlerin gelmesinin bir haber değeri kalmadı. Herhangi bir akademisyen grubunun üniversiteden atılmış olmasının batıda bir haber değeri kalmadı" dedi.
'ÖZGÜRLÜK VE ELEŞTİREL DÜŞÜNCE OLMADAN GELİŞME OLMUYOR'
"11 Eylül saldırısının ertesinde bir akademisyen çıktı ve 'Amerika'nın dünyaya yapıp ettiklerinin doğal bir sonucu, fazlasını da hak ediyoruz' diye bir paylaşımda bulundu. O akademisyeni görevden aldırmak için yıllarca uğraştılar ama görevinden attıramadılar. Amerika da işinizi yapmadığınızda görevinizden atılırsınız. Sosyal güvenlik de bizdeki gibi güçlü değil, işten atmak çok kolay. Fakat Amerika'da işten atılamayan, iş garantisi olan çok sayıda meslek var. Bunlardan bir tanesi polis, bir diğeri öğretmenler üçüncüsü de akademisyenler. Ben ilk geldiğimde akademisyenlere niçin böyle bir hak verildiğini merak etmiştim. Amerika'da 'Tenure' adlı bir sistem var. Bu sisteme göre, eğer akademisyen olmaya doçent olarak kabul edilirseniz ki bu 5-6 yıl sürüyor, sizi hiçbir güç görevden alamıyor. Eğer yüz kızartıcı bir suç işlemediyseniz, ne devlet ne de özel şirket sizi görevden alamaz."
Şirin, dinleyene hayal gibi gelen 'Tenure' sistemini, yani üniversite öğretim üyelerinin kalıcı kadroya sahip olma güvencesinin gerekçelerini de anlattı:
"Akademi bağımsız ve özgür olacak. Bunun koşulu da iş güvencesi. Amerika'da akademisyen olmak çok zor. Yardımcı doçent olmak biraz kolay olsa da yarısı doçentliğe geçemediği için görevi bırakıyor. Ama o eşiği aştıktan sonra, eğer doçent olarak 'Tenure' aldıysanız, size görevinizden el çektirecek bir güç yoktur. Bunun da nedeni özgür akademinin alt yapısını kurmak. Özgürlük ve eleştirel düşünce olmadan gelişme olmuyor."
'MIT ALDIĞI FONLARA RAĞMEN PENTAGON'A MEYDAN OKUYOR'
Şirin'in üniversite-siyasi iktidar ilişkisi hakkında verdiği bir örnek, henüz Türkiye de anlaşılacak düzeyin ilerisinde:
"Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT), Savunma Bakanlığı'ndan en çok ödenek alan kuruluş, aldığı fonlara rağmen bakanlığa meydan okuyor. Bir taraftan para alıyor ama bir taraftan savaşa karşı meydan okuyor. Prof.Noam Chomsky oranın hocası. Önderliğinde birçok eylem yapılıyor, 1960'larda ödeneğin kesilmesi için uğraşıyorlar, onu bile başaramıyorlar. Bütün bunlar olduğu için inovasyonun çok önemli bir kısmı ABD'de yapılıyor, çünkü üniversiteler özgür. Tek bir akademisyenin düşüncesinden dolayı kılına bile dokunulamaz. Şu anda (ABD Başkanı Donald) Trump'a akademisyenler tarafından yapılan hakaretlerin haddi hesabı yok."
'KENDİNİ TOPLUMA VE BİLİME ADAMIŞ INSANLARDAN BAHSEDİYORUZ'
Türkiye ile ABD'yi kıyaslamanın doğru olmadığının farkında olduğunu söyleyen Prof. Selçuk Şirin akademisyenleri bunun dışında tutuyor:
"Türkiye'de akademiye girmeniz için doktoranızın olması gerekiyor. Ancak doktora sahibi insanların oranı binde 36 gibi çok düşük bir oran. O kadar çok düşük ki kim akademisyen olmak ister? Aldığınız maaş ortada, hiç kimsenin dert etmediği bir konuyu dert ediyorsunuz, tek başınıza çalışıyorsunuz ve bir doktora tezi ortaya koyuyorsunuz. Bu çok kolay bir şey değil. Bu tür bir yola giren insan zaten kendisini vakfetmiş bir insandır. O yüzden akademisyenleri değerlendirirken bazı şeyler hep göz ardı ediliyor. Dar gelirli olmasına rağmen kendisini topluma ve bilime adamış insanlardan bahsediyoruz."
Akademisyenlerin ihraç edilmesiyle Türkiye'nin kendi geleceğinden ödün verdiğini söyleyen Şirin, alınan kararların gelecek kuşakları olumsuz etkileneceğine dikkat çekti. Şirin, "Her bir doktora sahibi insanı hoşumuza gitmeyen bazı şeyler söyledi diye akademiden atıyoruz ama o insanlar eninde sonunda bir yolunu bulup yaşamaya devam edecekler. Asıl bedeli ödeyecek insanlar, akademisyenler atılırken sessiz kalan ve alkış tutanlar. Çünkü onların çocukları yeni kurulan dünyadaki ekonomiden nasiplenemeyecek" dedi.
'SIRADIŞI, AYKIRI DÜŞÜNEN BEYİNLERE DEĞER VERİLMELİ'
"Benim babam da vakti zamanında 12 Eylül'den sonra görevden el çektirilmişti. Gözaltına alındı ve sürgün edildi. Babam çok başarılı bir eğitimciydi, birkaç yıl işsiz kaldı, aile olarak çok zorluklar çektik ama o tecrübenin sonunda geri dönüp baktığımızda 'iyi ki öyle olmuş' diyoruz. Çünkü sonuçları bizim için kötü olmadı. Dolayısıyla atılan akademisyenlere o açıdan bakınca üzülmüyorum. Onlar bir yolunu bulacaklar, benim asıl üzüldüğüm ve tekrar tekrar altını çizdiğim, bu Türkiye'ye ne olacak? Nüfusun yüzde 50'si otuz yaşın altında, 20 milyon çocuk eğitim alıyor ve biz bu çocukların en eğitilmişlerini görevden el çektiriyoruz. Zaten bu olaylardan önce Türkiye'de büyük bir açık vardı. Şimdi yeniliği kim yapacak, patentleri kim geliştirecek, katma değeri yüksek ekonomiye geçmemiz lazım, geçmesek debeleniyoruz. Biz oraya nasıl geçeceğiz? Bilim ve sanat yeni ekonominin girdisi. Tasarım olmadan nasıl geçeceğiz yeni ekonomiye? Bizim sıradışı, aykırı düşünen beyinlere değer vermemiz lazım. Çünkü onlar olmasa yenilikçilik olmuyor. Biz aykırı düşünen herkese gıcık oluyoruz, kenara itip sessizleştirip ekmeğini kesiyoruz. Onlar bir yolunu bulurlar fakat onların önünü kestiğiniz zaman kendi çocuklarınızın rızkını kesiyorsunuz. Türkiye'ye bu denklemi anlatmak lazım."