İran'ın Obama sonrası dönemden beklentilerinin daha da sertleşmiş bir ABD politikası olduğunu belirten Şen, Tahran yönetiminin Hillary Clinton da olsa Donald Trump da olsa yeni döneme kendisini hazırladığı görüşünde.
‘ABD İLE İLİŞKİLERİN SEYRİ TAHRAN TARAFINDAN ÖNGÖRÜLÜYORDU'
Bu çerçeve balistik füze programına atıf yapan Şen, "Balistik füze meselesi İran'ın konvansiyonel gücüne dayalı. Bu füzeler nükleer başlıklarla kullanıldığı zaman kitle imha silahları kategorisine de giriyor ama, İran konvansiyonel olmayan bir alanda anlaşmaya vardıktan sonra konvansiyonel güçlerini toparlamak, güçlendirmek isteyecektir" dedi. Balistik füze programının nükleer anlaşmanın kapsamının dışında olduğunu da anımsatan Şen, şu vurguları yaptı: İran müzakereler sırasında bunu kesinlikle müzakere edilemez olarak söyleyip bu konuda da kırmızı çizgisini belli etmişti. Trump dönemi ile birlikte hem söylemde hem eylemde İran'a karşı daha sertleşen bir politika görüyoruz. Flynn İran'ı resmen uyardığını söyledi, daha sonra 31 Ocakta BM Güvenlik Konseyi acilen toplandı İran'ın füze denemelerini görüşmek için ve sonrasında İran'a yönelik yeni yaptırımlar geldi."
‘ANLAŞMADA İRAN'I BAĞLAYAN BİR MADDE YOK'
‘İRAN'I GÜÇLÜ KILAN EN TEMEL HAT BALİSTİK FÜZE PROGRAMI'
İran'ın öteden beri nükleer peşinde olmadığına yönelik uluslararası toplumu ikna etmeye çalıştığını söyleyen Şen, "Bu nükleer anlaşma ile birlikte somut bir çerçeveye oturtulmuş oldu. İran'ın balistik füze meselesi ise İran'ın ulusal savunma doktrininin ve savunma planlarının bir parçası. İran kendisini korumak için ‘Bana saldırılmadığı müddetçe, ben saldırmam' diyor. İran kendisini özellikle 2000'li yılların başında ABD tehdidi altında hissettiği için, günümüzde de Ortadoğu'daki konjonktür düşünüldüğünde, ABD-İsrail gibi ülkelerin yeniden İran'a karşı daha da sertleşeceği düşünüldüğünde, İran'ın kapasitesinden vazgeçme gibi bir seçeneği olmayacaktır. Çünkü konvansiyonel anlamda kendisini güçlü kılan ve savunmasını destekleyen en temel hat, balistik füze programı. Ortadoğu ülkeleri içinde en kapsamlı, en gelişmiş ve kendi kendine yeten bir program inşa etti. Bu İran için bir kırmızı çizgi, vazgeçilmez bir hat" analizini yaptı.
‘ABD İLE ZITLAŞMA DERİNLEŞTİKÇE İRAN RUSYA'YA YANAŞACAKTIR'
‘RUSYA İLE İLİŞKİLER DERİNLEŞECEK, AB İLE İLİŞKİLERDE TİCARET ÖNEMLİ'
Gülriz Şen önümüzdeki dönemde İran'ın özellikle Rusya ile ilişkilerinin daha da derinleşeceğini öngördüğünü belirterek, "İran'ın Hamedan'daki üssünü Rusya yeniden kullanmaya başladı Suriye'deki operasyonlar için. Bu iş duyurulduğunda İran'da çok tepki çekmişti. Çünkü İran'ın tarihsel olarak dış güçlerin topraklarını kullanmasına bir rezervi var ama görüyoruz ki ABD ile bir sertleşme ve zıtlaşma derinleştikçe İran Rusya'ya bu konularda çok daha yanaşacaktır. AB ile ilişkilerde de ticaret, ekonomi ve yatırımlar önemli. Zaten ABD'den de talebi nükleer anlaşma sonunda, ‘Evet, biz sizinle belki ekonomik anlamda ilişki kuramayabiliriz ama AB'nin bize yapacağı yatırımları engellememenizi istiyoruz' diyordu" dedi.
‘BÖLGEDEKİ KRİZLER KÖRFEZ İLE YAPICI ANGAJMANA MÜSADE ETMEDİ'
Ruhani'nin iktidara gelmesiyle yürürlüğe konan dış politikada ‘yapıcı angajman' vizyonuna dikkat çeken Şen, bu politikanın bir ayağını da Körfez ülkelerinin oluşturduğunu söyledi: "1990'larda İran'ın aradığı küresel sisteme, politikaya, ekonomiye yeniden entegre olma arayışı ile oldukça paralel bir yaklaşımdı. Ruhani de daha önceki cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani'nin yaptığı bu Körfez'le ilişkileri iyileştirmek politikasını güdücekti. Ama bölgedeki krizler buna müsade etmedi. Bakılırsa İran ilginç bir şekilde Batı ile ilişkilerini Körfez ile ilişkilerinden çok daha iyi bir şekilde onardı. Körfez'deki yapıcı angajmanın önündeki en büyük engel Suriye idi. Çünkü Suriye'de müthiş bir zıtlaşma vardı. Körfez ülkeleri Irak'ı İran'a kaptırdıklarını düşündükleri için Suriye'de daha da agresif bir politika izlediler. Daha sonra bunun izdüşümünü Yemen'de gördük. Yemen de mücadele sahasına katıldı."
‘İRAN SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN DAHA ÇOK İRADE SERGİLEYECEK'
İran'ın Umman ile ilişkilerinin hep iyi olduğuna işaret eden Şen, "Umman 2013'te nükleer müzakereler doğrudan başlamadan önce gizli görüşmelere de ev sahipliği yapmıştı. Körfez ülkeleri içinde İran'ı en iyi anlayan, en yakın ilişkileri olan aslında Ummandı. Umman'a gitmesi çok şaşırtıcı değil esasen. Ama Kuveyt'e gitmesi önemli. Sanırım 3 hafta önce bir ziyaret gerçekleştirmişti. Körfez İşbirliği konseyi ülkeleri ile İran'ın işbirliği son dönemlerde artık dibe vurmuş durumda. Suudi Arabistan diplomatik ilişkilerini kesit, Bahreyn de öyle. ABD ve İsrail'in İran karşıtı görüşlerinden cesaret alacağını düşünürse, İran da bölgedeki sıkıntılarını sorunlarını çözmek için sanırım daha çok irade sergileyecek. Türkiye'nin gittiği üç ülke ile İran'ın gittiği iki ülke de kritik. İran'ın gidebileceği yerler değil. Belki Katar önümüzdeki dönemde İran ile ısınacaktır" yorumunda bulundu.
‘TÜRKİYE'YE KARŞI İKİ FARKLI GÖRÜŞ MEVCUT'
Tahran'da Türkiye'ye karşı iki farklı görüş olduğunu söyleyen Şen, "Bir yanda eleştiren bir bakış var Suriye'deki gelişmeler adına. Astana görüşmelerinden önceki sürece baktığımız zaman Türkiye'nin özellikle sınır politikası ve bu bağlamda Yeni Osmanlıcı hayallerin peşinden koştuğuna dair baya eleştirel yazılar da çıkıyordu. Öte yandan İran pragmatik bir oyuncu ve bölgesel güçlerin bölgesel meseleleri çözmesi gerektiğine dair ayrı bir kanal da açmaya da çalışıyordu. Bunu 2013'te de yapmıştı. Ama o dönemde Suriye'de yapılacak seçimlerde Esad'ın aday olması konusunda iki ülke anlaşamamıştı. 2016'da bu temaslar yeniden başladı ve daha sonra Rusya ile birlikte üçlü bir mekanizma ile Suriye'deki krizi çözmeye çalışıyor iki ülke" değerlendirmesini yaptı.
‘İRAN İLE TÜRKİYE İLİŞKİLERİ İNİŞLİ ÇIKIŞLI SEYRİNDE'
‘DEVLETLER GÜÇSÜZLEŞTİKÇE SAHADA VEKALET AKTÖRLER TÜRÜYOR'
Ortadoğu'da pek çok oyuncu olduğunu ve bir ‘milisleşmenin' söz konusu olduğunu söyeleyn Şen, "Artık bölgedeki mücadeleler ordular arasında değil, aslında farklı devletlerin orada vekaleten görevlendirdiği milisler üzerinden gidiyor. Bu hem orduları parçalıyor, hem devletin şiddet üzerindeki tekelini kırıyor ve Ortadoğu'da Arap Baharı ile ilgili genel tartışmalara bakıldığında bu milisleşme, proxy aktörlerin etkin hale geldiğini görüyoruz. Çünkü devletler güçsüzleştikçe, zayıfladıkça hatta çökme noktasına geldikçe sahada yeni aktörler farklı güçlerin desteklediği farklı aktörler türemiş oluyor" dedi.
‘DEVRİMİN İHRACI SİYASETİNDEN BERİ DEVLET DIŞI AKTÖRLERLE İLİŞKİLİ'
İran'ın 1980'lerde ‘devrimin ihracı' siyasetiyle bu milisleşme konusunda deneyim kazandığını söyleyen Şen, "Biliyorsunuz devrimi takiben İran dış politikasının en önemli unsuru devrim ihracı siyasetiydi. Bu siyasetle özellikle Körfez'deki Şii toplulukları kendi liderlerine karşı ayaklanmaları ve İranvari bir devrim ile kendi liderlerini devirmeleri ve cumhuriyet kurmaları ülküsü vardı. Ama İran bunu 1990'lardaki ılımlılaşma, pragmatikleşme ile birlikte kendisini yalnızlaştırdığı ve devletlerle ilişki kurarak kendisini yeniden toparlaması gerektiği için terkettiğini görüyoruz" diye konuştu.
‘İRAN, DEVLET DIŞI AKTÖRLERLE SİYASETİ ŞEKİLLENDİREBİLEN EN BAŞARILI ÜLKE'
Günümüzde İran'ı diğer devletlerden farklı kılan şeyin "devlet dışı aktörlerle siyaseti şekillendirmeyi Ortadoğu'da en başarılı yapan ülke olması ve bundan sonuç alıyor olması" olduğunu söyleyen Şen, şu tespitleri yaptı: "Suriye'deki mobilizasyon, Irak'taki mobilizasyon aslında çok dikkate değer. Bunu özellikle Afganistan'dan, Pakistan, Irak'tan milis devşirip Suriye'de savaştıracak kadar etkili bir şekilde yaptı. Esad'ın askeri anlamda büyük açık verdiği bir dönemde bunlar adeta muazzam bir katkı sundu Esad'a savaş yeteneği ve kabiliyeti açısından. İran ile ilgili yeniden radikalleşiyor mu bakış açısı olabilir. Bunu çok başarılı yapması ve sonuç alması üzerinden de zannediyorum İran çok dikkat çekiyor. Bu dönemde Hizbullah adeta Ortadoğu'da bir model haline geldi. Vekalet savaşı üzerinden düşündüğümüzde, devlet dışı bir aktörün, kendi toprakları dışında, farklı sahalarda, büyük etkinlik gösterdiğini ve savaşların kaderini tayin edebilecek denli rol oynadığını görüyoruz. İran da sanırım hem bunu mobilize etmek açısından önemli bir örnek sunuyor ve tartışmalarda da bu öne çıkıyor. Bu nasıl öne çıkıyor, ‘Ortadoğu'yu istikrarsızlaştıran güç' şeklinde tartışılıyor. ABD Savunma Bakanı'nın verdiği mülakatlardan görüyoruz. Bir numaralı terörist destekçisi devlet deniyor. Önümüzdeki dönemde hem bu devlet dışı aktörleri desteklemesi hem de kendi balistik füze denemeleri nedeniyle İran'ın çok daha baskı altına gireceğini öngörebiliriz."