Referandum sürecinde yapılacak seçim kampanyaları kadar hatta yer yer daha öne geçen bir diğer konu da anket sonuçları. 'Bıçak sırtı' olarak tarif edilen 'Evet-Hayır' oranlarını hesaplayan şirketlerden ANAR Araştırma'nın Genel Müdürü İbrahim Uslu, RS FM'de 'Yavuz Oğhan'dan Bidebunudinle' programına konuk oldu. Uslu, referandum kampanyalarının nasıl düzenleneceğine yön veren anket sonuçlarını ve seçmenin son durumunu değerlendirdi. Uslu, 16 Nisanda yapılacak referandumun birçok nedenden dolayı Türkiye'nin siyasi tarihine geçeceğini söylüyor.
"Öyle seçimler var ki sonucu önceden belli. Biz bunu 2010 Referandumunda ve 2011 genel seçimlerinde görmüştük. Kampanyalar 'adet yerini bulsun' kampanyalarıydı. Bir prosedürü ikbal etmek için yürütülen faaliyetlerdi. 2007 referandumunda zaten kampanya bile yoktu. 2010 referandumunda bütün partiler kampanya yaptı ama orada zaten aslında referandum meclisten geçmeden sonuçlanmıştı. Oy oranları dört ay öncesiyle gerçekleşen sonuçlarla arasında bir farklılık yoktu. Vatandaş orada kararını önceden vermişti. 2011 seçimlerinde de vatandaş kararını önceden vermişti. Seçimler bir formaliteydi sadece. O yüzden bütün şirketler 2011 genel seçimlerini doğru tahmin etmişti. 7 Haziran seçimlerinde de kafa karışmamıştı aslıda. Süreci çok ciddi bir biçimde gözlemliyorduk. AK Parti her ay bir buçuk oranında oy kaybetti. Seçmenin AK Parti'yi cezalandıracağı sinyalleri verilmişti bir biçimde. Ama esas 1 Kasım seçimleri çok karışıktı. Seçmen de ne yapacağını bilemez durumdaydı. Bir taraftan başarılı bulmadığı bir hükümet var, ama bir taraftan da ülke bir kaosun eşiğinde. Orda nasıl bir davranış göstereceği bir sürü seçmen için bence sandığa gidene kadar belirgin değildi. Son anda karar veren seçmen oldu."
'16 NİSAN REFERANDUMU,SİYASİ MALİYETİ YÜKSEK BİR SEÇİM OLARAK TARİHE GEÇECEK'
Seçmenin kafasının yine karışık olduğunu belirten tüm tarafların çok ince hesaplar yapması gerektiğini söylüyor:
"Gönlü başka bir şey aklı başka bir şey söylüyor. Bu güne kadar yaptığı parti tercihleri var, desteklediği liderler var ama bu yeni sistemle ilgili henüz beyninde netleşmemiş bazı hususlar bulunan seçmenlerde var. Özellikle evet bloğunun seçmenleri bunlar. Hem AK Parti hem de MHP içerisindeki seçmenler. O yüzden bu seçim son ana kadar herkesin çaba harcaması, ince ince hesaplar yapması gerekiyor. Bu seçim son anda bile sonuçlarının ciddi bir biçimde etkilenebileceği, her bir hamlenin marjinal faydasının ya da marjinal maliyetinin yüksek olacağı bir seçim olarak siyasi tarihimizdeki yerini alacak."
Daha önceki açıklamalarında seçimlerde ekonominin de çok belirleyici olacağı değerlendirmesi yapan Uslu'nun gelinen süreçteki görüşü, işsizlik oranının ve ekonomik sorunun siyasi dengeleri bozmayacağı yönünde.
'BÜTÜN RİSK AK PARTİ'NİN'
Uslu, yapılan anketlerin sonuçlarına göre en büyük riski AK Parti'nin aldığını söylüyor:
"Bu referandumda en büyük risk AK Parti'nin aslında. Diğer partilerden biraz MHP'nin riski var ama bütün risk AK Parti'nin. Eğer hayır çıkarsa başka sonuçlar doğurur, çok küçük bir farkla geçerse başka bir sonuç doğurur, rahat bir farkla geçerse başka sonuçlar doğurur. Mesela CHP, sonuç ne olursa olsun fazla etkilenmez. Parti için bütünlük, söylem birliği, lider taban ilişkisi açısından baktığınızda CHP'nin bir riski yok. HDP'nin'de bir riski yok ama AK Parti ve MHP'nin riski yüksek. Bütün riski üstlenen evetçi partiler, bütün risk parlamentoda bu projenin sahipliğini yapan partilerin üzerinde. O yüzden de tedirginler."
AK Parti'nin kendi tabanında daha önce görmediği soru işaretleri olduğunu söyleyen İbrahim Uslu, bu belirsizliği araştırmaları sonucu belirlediği oranlarla anlatıyor. En büyük riski AK Parti almış durumda.
'HDP'NİN YÜZDE 20'Sİ ‘EVET' DİYOR AMA YANILMA PAYIMIZ YÜKSEK'
HDP'den gelecek muhtemel oylardan emin olmamakla birlikte bir destek olduğunu belirten Uslu'ya göre HDP seçmenin evet yanıtının samimiyeti konusunda 'tedirginlikler' var.
"Şu an ki araştırmalarda, HDP'den yüzde 15 ila 20 arasında bir kitle ‘Evet oyu vereceğim' diyor. Bu biraz daha yüksek de olabilir. Yada bunlar resmi görüşlerini söylemiş olabilirler oran bu kadar yüksek de olmayabilir, bunu anketlerle anlamak zor. Çünkü bölgede iki kere OHAL koşulları var. Sıcak çatışmaların yaşanması yakın zamana kadar söz konusuydu ondan dolayı bir tedirginlik var. Bir de gerçekten bir OHAL var. Dolayısıyla oradaki seçmen evet-hayır derken ya da sandığa gitmeyeceğim derken, kendince en problemsiz cevabı mı veriyor, yoksa gerçek kanaati bu mu, anlamakta gerçekten zorluk çekiyoruz. Bizim en fazla sürprize uğrama olasılığımızın olduğu bölge Güneydoğu'da yaşayan Kürtler. Batı da yaşayan Kürtler için böyle bir tedirginlik yok tabi. Güneydoğu'daki Kürtler için yanılma payımız yüksek ama HDP seçmeninin yüzde 15'i evet oyu vereceğini söylüyor."
'MHP'NİN YÜZDE 50'Sİ ‘HAYIR' OYU VERECEK'
İbrahim Uslu'nun verdiği oranlara bakılacak olursa aslında MHP içinde durum pek farklı değil.
7 Kasım seçimleri öncesinde, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın miting meydanlarına inmesi AK Parti oylarında gerilemeyi de beraberinde getirdi" tespitleri yapılmıştı. Peki şimdi nasıl bir görüş var? Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha meydanlara inmeye hazırlanıyor. İbrahim Uslu o dönemin tecrübelerinin bu güne nasıl yansıyacağını anlattı.
'ERDOĞAN GÜÇLÜ BİR SİLAH, ÖLÇÜLÜ KULLANILMASI LAZIM'
"Bu durum gerçekten tehlikeli. Bir taraftan işe yarayabilir ama bir taraftan da ters tepebilir. Çünkü çok güçlü bir silah bu o yüzden ölçülü kullanılması lazım. 7 Haziran öncesinde bazı seçmenlerde haksız rekabet yapıldığı, siyasetin centilmenlik kurallarına uyulmadığı ve aşırı bir güç gösterisi yapıldığına dair kanaatler olmadı değil. En azından oy kayıplarının nedeni sayın cumhurbaşkanının meydanlara çıkması değil, benim gözlemim cumhurbaşkanı oy kayıplarını önlemek için meydanlara çıktı ama geri döndüremedi. Oy kayıpları onun meydanlara çıkmasından önce başlamıştı. Şimdi bir erezyon yok doğrusu, çünkü parti seçimi değil. AK Parti seçmenini bir fikre ikna etmek gerekiyor. Bu fikir illa meydanlara çıkmadan da ikna edebilir mi? Bence edebilir. Burada birkaç şeyin seçmene açıklanması gerekiyor. Birincisi niye bu sisteme ihtiyaç duyulduğu, ikincisi bunun ülke açısından ne tür hayırlı sonuçlar doğuracağı. Üçüncüsü, muhalefetin bazı eleştirileri var, hatta felaket senaryoları var. Bunların niye gerçekleşmeyeceğini seçmene iyi anlatmak gerekiyor. Hitap edeceği seçmen de aslında bu güne kadar kendisine defalarca oy vermiş, desteklemiş kendi tabanı. İkna etmesi çok mümkün ama o 7 Haziran öncesindeki gibi aşırı güç kullanımı, aşırı ikrar manzaraları ortaya çıkacak olursa bu silah geri tepebilir. O yüzden ben bu sefer bu işin mühendisliğinin daha ince yapılacağını ve buna özen gösterileceğini zannediyorum. Çünkü AK Parti, şu ana kadar hiç bu kadar kritik ve riski yüksek bir referandum olmasına rağmen öyle çok muhtelifçe bir kampanya ya da girişim içinde olmadı. Çok daha ölçülü, çok daha sakin serinkanlı gidiyor. İçeriği ve gerekçelerini anlatmaya çalışıyor. Üslup sertleşmiyor."
'AK PARTİ'NİN ÜSLUBU SERT DEĞİL'
İbrahim Uslu'nun 'üslup sertleşmiyor' tespitinin aksine birçok kesim üslubun sertliğini eleştiriyor. CHP ve 'Hayır' oyu vereceğini açıklayan diğer siyasi partiler ve yurttaşların PKK ve FETÖ ile bir tutulması, YSK'nın televizyonlar üzerindeki etkisi birçok çevre tarafından eleştiriliyor. Medya kullanımındaki eşitsizliğinin seçmen üzerinde etkisi olmayacağını söyleyen Uslu'ya göre, yine de tüm bunların öyle ya da böyle bir etkisi olacak.
"Medya kullanımı konusunda bir haksız rekabet olabilir. Televizyon yayınlarının, gazetelerin az ya da çok olmasının seçmen davranışı üzerinde çok fazla bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Bu hem uluslar arası alanda yapılan çalışmalar hem de Türkiye'de bundan önceki seçimlerde yapılan araştırmalar bunu tersini söylüyor. AK Parti aslında bu bilgi birikimine sahip. AK Parti'nin kendisi hatta Erdoğan'ın kendisi 1994 Belediye Başkanlık seçimlerinde medyanın hiçbir desteği olmadan hatta aleyhinde çalışmaları olmasına rağmen seçimleri çok rahat kazanabildi. Seçimlerin medya gücüyle kazanılamayacağı realitesini, bütün partilerin görmesi lazım. Bu arkasına sığınılabilecek bir gerekçe değil. Bütün dünyada böyle, ABD seçimlerinde Trump'ı destekleyen medya kuruluşu neredeyse yoktu. Orada yine Trump kazandı. Hükümetin son çıkardığı KHK ile televizyon yayınlarını YSK kontrolünden alınmasının ekonomik gerekçesi olabilir. Çünkü bir önceki seçimlerde AK Parti'yi destekleyen kanallar çok ceza aldı. O kanallar tekrar ceza ödemek zorunda kalmasın hatta hiçbir kanal kalmasın diye alınmış bir ekonomik karardı."
'MEDYA ESKİDEN BİLGİ KAYNAĞI OLARAK DEĞERLİYDİ'
Uslu, medya rekabeti konusunu yanıtlarken, medyaya, etkisine ve halkın haber alma hakkına bakışını da özetliyor:
"Özellikle haber kanallarını, reytinglerini, gazetelerin tirajlarını biliyoruz. Bizim toplumumuz bunları ne izliyor ne de okuyor. Oralar artık eski gücünde değil. Medyayı küçümsemek için söylemiyorum ama siyasal davranış üzerindeki etkisi eskiden bilgi kaynağı olarak değerliydi. Fakat şimdi bilgi kaynağı olma vasıflarını kaybediyorlar. Onların yerini sosyal medya ve başka kaynaklar alıyor. Oraları kontrol edebilmek, belli bilgileri dolaşıma sokabilmek daha önemli. Seçmenin yüzde yetmişi zaten kararını vermiş. Bu insanlara zaten kim ne derse desin etkilenmiyor. Yüzde 10 civarında bir seçmen kitlesi var ki, zaten apolitik sandığa gitmeyecek. Burada bütün kavga yüzde 15-20 arasındaki kitleyle ilgili. Ama bunlarda böyle bir şeyi savunan mecralardan etkilenmiyorlar. Bu kitle daha genç, iyi eğitimli bir kitleden bahsediyoruz. Bunlar çeşitli iletişim mecralarına kaynaklarına ulaşabilecek konumdalar. Ve bence onlar da taraf yayınlardan değil objektif yayınlardan daha fazla etkilenecekler. O yüzden bu kitleyi tanımlayamayanlar, bence başarılı olamayacaklar. Çok fanatikçe evet ya da hayır'ı savunduğunuzda bu kitleyi etkileme şansınız yok."
ANAR Araştırma Genel Müdürü İbrahim Uslu, 'bıçak sırtı' olarak tarif edilen son durumu kendi araştırmalarıyla açıklarken kendi tahminini de söyledi:
"Bizim çalışmamız Ocak ayına ait olduğu için, bu hafta sonu başlayacağımız yeni bir araştırma var. Ama ben o denge durumunun devam ettiğini düşünüyorum. Çünkü o günden bu güne kampanyalar başlamadığı için kafasında soru işareti olan seçmen kitlesinin, sorularına cevap bulabileceği bir okazyon olmadı. Makasın açılmadan başa baş bir mücadele olacağını düşünüyorum."