‘Evet’ cephesinde referandum kampanya biçimi tartışılırken, AK Parti tarafından alınan bir takım kararların ve söylemin “Evet”leri olumsuz yönde etkilediği söyleniyor.
Söylemden öte artık gazete köşelerinde açıkça dile getirilen bu tespiti kamuoyu araştırma şirketi KONDA’nın başkanı Tarhan Erdem, RS FM’de “Yavuz Oğhan'dan Bidebunudinle” programında değerlendirdi.
“İçinde bulunduğumuz durum bir iki aylık mesele değil. İki aydır yaşananlar, bundan evvelki politikaların, tutum ve anlayışın devamı niteliğinde. Halk oylaması tarihi yaklaştıkça, bunlardan daha anlaşılmaz olanlar da ortaya çıkacağa benziyor. Cumhuriyet hükümetinin ve bütün devletin başındaki bir insan Meclis kürsüsüne çıkar ve ‘Biz evet diyeceğiz, çünkü PKK, YPG hayır diyor’ gibi anlaşılmaz bir anlayışı ortaya koyarsa, bunun bir sonucu olacaktır. Bunun sonucuna hepimiz katlanacağız herhalde. Zannediyorum, kendileri de katlanacak.”
‘DEVLET BAHÇELİ’NİN SÖZÜ, TABANIN FİKRİNİ SÖYLEDİĞİ MÜDDETÇE DİNLENİR’
“MHP’nin bu halk oylamasında ‘Evet’ ve ‘Hayır’ karşısında bir bölünmüşlüğü var. Bu bölünmede, bundan evvelki seçimlerdeki buna benzer konularda hep ayrı düşünmüşlerdir. Mesela bundan önceki seçimde de MHP beklediği oyu alamadı çünkü kendi tabanını tatmin etmeyen politikalar güdüyor. Eğer MHP seçmeni devlet idaresi bakımından, demokrasi ve özgürlükler bakımından AK Parti’nin son altı-yedi senedir uyguladığı politikaları benimsemiş olsaydı, zaten AK Parti’ye giderdi, ne işi var MHP’de? MHP’de olması, onlardan farklı olmasından dolayıdır.
Şimdi MHP tabanının, AK Parti’ye gitmemesini veya Devlet Bahçeli’nin sebebinin henüz anlaşılmadığı fikirlerine uymayışını garipsememek lazım. Bu doğal bir sonuç. Az değil MHP’ye ilgi duyan insan sayısı altı milyon hatta zaman zaman yedi milyon mertebesine çıktı. Bu insanların bu ilgilerini sadece Devlet Bahçeli’ye bağlamak yanlış olur. Bana göre, tabanının fikrini söylediği müddetçe Devlet Bahçeli’nin sözü dinlenilir. Yoksa, nezaketen toplantıya geldiği zaman ayağa kalkılır, bazı cümleleri alkışlanır ama bunun sonunda oy gitmez sandığa. Bir miktarının gitmeyeceği de görünüyor.”
‘MHP 2015 SEÇİMİNDE ALDIĞI OYUN TAMAMINI EVET’E DÖNÜŞTÜREMEYECEK’
“MHP son 2015 seçiminde aldığı oyu halk oylamasında ‘Evet’e dönüştüremeyecek. Bu hiçbir MHP’li vermeyecek anlamına gelmez. Verecek şüphesiz ama çok değerli olan bir miktar vermeyecek. Erdoğan’ın ise istediği oranlara varması için, MHP’den daha fazla oya ihtiyaç var.”
Beklenen oy oranının yüzde beş olduğunun hatırlatılması üzerine Tarhan Erdem beklenen oranın hesaplanmasının zor olduğuna dikkat çekiyor:
“Toplam oyun içinden, kendi lideriyle ihtilafa düştüğü için oy vermeyecek yüzde beşi bulmak oldukça zor. Zaten bu tip araştırmaların yüzde iki hata payı var. Bu hata payını düşünürseniz, yüzde iki buçuk nereye gidecektir diye ölçmek çok zordur. Belli bir miktarın gitmeyeceği muhakkak. Ama yüzde iki buçuk oranı, halk oylamasında çok önemli olacaktır, göreceksiniz.”
'SEÇİMLERDEKİ EŞİTLİK İLKESİ KHK’LARLA KALDIRIRLIYOR'
Ancak Erdem’e göre kampanyaları ‘sert’ olarak tanımlamanın ötesine geçen bir durum daha var. Zira Tarhan Erdem, sertliğin de önüne geçen o politikaların vahametine, “Hayır demek yasak mı?” sözleriyle dikkat çekmek istemişti:
“2006’dan itibaren, Erdoğan gerilim politikasıyla oy devşirmeye önem verdi. Anayasa Hazırlık Komisyonu kurdu, o komisyon çalışarak Erdoğan’a bir metin verdi. O metnin adeta kapağını açmadan, 2007 seçimlerinden sonra kendi politikasını hiç yumuşatmadan bu günlere kadar getirdi. Karşısında bir düşman tanımladı ve o düşman üzerinden politika yaptı. Ve buna maalesef devam ediyor. Ama benim tepki gösterdiğim durum bu değil. Radyo ve televizyonları YSK denetiminden çıkaran 687 sayılı son KHK ile Türkiye’deki seçimlerin eşitlik ilkesi büyük ölçüde uygulanamaz hale getirilmiştir. 2015 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde YSK, insanların eşitlik, serbestlik ve özgürlük içinde konuşmaları için bir karar aldı ve radyo televizyon kurumlarının da bu kurala uymasını istedi.
YSK bu kararını RTÜK’e bildirdi ve her hafta bir rapor istedi. Az mı yaptı çok mu yaptı bunu takip etmemiz mümkün değil, ama iki seçim için de bu önemli bir karardı. Bu durum şimdi kaldırıldı. Nasıl kaldırıldı? OHAL’le ilgilendirilerek kaldırıldı. Yani hükümet ve bugünkü siyasi iktidar, halk oylamasındaki propaganda ve seçim işlemlerini OHAL’le ilgili bir kanunla çözme noktasına kadar gelmiş bulunmaktadır. OHAL’le seçim kanunlarının ne ilgisi var? Demek ki ilgilendirebiliyor ve talimat veriyor Yüksek Seçim Kuruluna. YSK’nın bir yetkisini kaldırıyor.”
'BÖYLE BİR ADALETSİZLİK İÇİNDE YAPILAN SEÇİM, SEÇİM MİDİR?'
Alınan OHAL KHK’sıyla eşitlik ilkesinin ortadan kaldırıldığını belirten Erdem, KHK’lar ile yapılan uygulamalarla referandumun adaletsiz bir ortamda gerçekleşeceğine dikkat çekiyor:
‘HALKIN DOĞRU KARAR VERECEĞİNE İNANIYORUM’
Son çıkan Kanun Hükmünde Kararname ile yayınlarla ilgili eşitlik ilkesinin YSK’nın denetiminden alınmasına tepki gösteren Tarhan Erdem, bugün ve referandumdan sonra yaşanacakları tarihi bir örnekle izah ediyor:
“İsmet İnönü, ‘Cumhurbaşkanıyken, aynalara bakamazdım utanırdım aynalara bakmaya’ demiştir, 1946’daki, tek taraflı, eşit olmayan seçimden bahsederken. Şimdi ben merak ediyorum, sayın başbakan o konuşmasından sonra aynalara bakabiliyor mu, bakamıyor mu?”
“Halkımızın çok önemli bir tecrübesi var. Bütün radyo ve televizyonlarda sabahtan akşama kadar konuşmasıyla konuşmaması arasındaki farkın ne kadar olacağını göreceğiz bu sefer. Ben halkın Türkiye’nin durumu hakkında doğru karar vereceğine inananlardanım. Ama bu şekil meselesinin, eşitlik, adalet ve serbestlik ilkesinin ortadan kaldırılma teşebbüsüne bu yaşa geldikten sonra tahammül etmek istemiyorum. Sayın başbakan demokrasi içinde büyümüş bir insan. 18 yaşına geldiğinde Türkiye’de çok partili seçim vardı. O seçim içinden gelmiş bir insanın kendi grubunun kürsüsüne çıkıp da o cümleleri söyleyebilmesine hakikatten hayret ediyorum.”
TARHAN ERDEM’İN 17 NİSAN TABLOSU
“17 Nisan olacak ve ben şunu anlayacağımızı sanıyorum; Türkiye’de siyaset yapan veya siyaset yapmayan 80 milyon insan, hep birlikte kendi inançları, kendi fikirleri içinde eskiden olduğu gibi kahvelerde, konferans salonlarında, sokakta birbirleriyle dostça konuşabilecekler. Meseleleri tartışabilecekler. Başka türlü olmaz, Türkiye böyle ‘ben söyledim oldu, ben söylediğimi yaparım’ fikriyle yönetilemez. 17 Nisan sabahı hepsi görecekler bunu.”