Brexit ve Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Donald Trump’ın başkanlığıyla sarsılan transatlantik siyasetinde dikkatler bu yıl Avrupa Birliği (AB) ülkelerindeki kritik seçimlerde. Alternatif sağın ‘yaşlı kıta’ siyasetinde yeni bir dalga yarattığı bir dönemde özellikle Fransa’da nisandaki cumhurbaşkanlığı seçimi önem taşıyor. 23 Nisan’da ilk turu yapılacak seçimler öncesinde partiler ön seçimlerini tamamladı, adaylar netleşti. Aşırı sağcı Ulusal Cephe’yi (Front National) ‘merkeze’ taşıdığı gözlenen kadın lider Marine Le Pen’in karşısında merkez sağdan François Fillon ile, sosyalistlerden ayrılan liberal Emmanuel Macron ve Sosyalist Parti seçimlerinde eski Başbakan Manuel Valls’i sollamış Benoit Hamon olacak. Kıran kırana kampanya skandallarla başlarken, sadece ülkenin değil Avrupa’nın gidişatına etki edecek seçimleri Fransa’nı başkenti Paris’te yaşayan Prof. Ahmet İnsel ve araştırmacı gazeteci Ali Jean Çorakçı ile değerlendirdik.
ADAYLARIN SON DURUMU
Çorakçı seçim kampanyasında son duruma dair bilgi verirken, Le Canard Enchainé gazetesinin, Fillon’un eşine yıllardır ‘haksız maaş bağlamış olması’ vakasına dikkat çekti. Fillon’un hukuksuz olduğunu kabul etmese de ahlaken yaptığını kabullenip özür dilediğini anlatan Çorakçı, “Fransızların böyle şeyler hoşlarına gider. Açık sözlü olup hatasını kabul edenlere karşı. Ama bu kez de dün bir anda yine 40 bin euroluk bir yolsuzluk vakası çıktı. Bu sefer de oradan vuruldu” anımsatması yaptı. ‘Liberallerin altın çocuğu’ denilen Macron’un bağımsız aday olarak ortaya çıktığını anlatan Çorakçı, onun da son olarak hakkında ‘eşcinsel olduğu iddiaları ortaya atıldığını ve bunu şiddetle reddettiğini kaydetti. Çorakçı’ya göre sosyalistlerin adayı Hammon’ın, taşradan gelen daha az tanınan bir isim olması eksi puan.
‘LE PEN KAMPANYASINI ‘BEN LE PENCİ’YİM’ DİYEN SİYAH GENÇLE BAŞLATTI’
Çorakçı’ya göre Le Pen ise babasından kalan ‘aşırı sağ’ mirasına karşın yükselişte görünüyor. Çorakçı “Eskiden Le Pen soyadından çekinirlerdi, ırkçıdır, faşisttir, kimseyi sevmez filan derlerdi. Ama Marine Le Pen sosyal medyada öne çıkıyor” tespitini yaptı. Le Pen’in Fransa’nın Lyon şehrinde seçim kampanyasını başlatırken, arkasında siyah bir gencin bulunduğunu ve “Ben Le Pen’ciyim” dediğini aktaran Çorakçı, Ulusal Cephe yandaşlarının artık daha rahat ortaya atılıp ‘Ben Le Pen’ciyim’ der hale geldiklerini belirtti.
Ahmet İnsel ise, Ulusal Cephe’nin Fransa için yeni bir olgu olmadığını, 1970’lerden bu yana ivme kazanarak siyaset sahnesinde yer aldığını belirtirken, 2002 seçimlerindeki sürpriz çıkışını anımsattı: “Ulusal Cephe 1980’den itibaren biraz gerileyen sonra hızlanan sonra geriye düşen ve 2002 yılında en beklenmedik çıkışını yapıp, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda sosyalist adayı kıl payı geride bırakması büyük bir şok etkisi yaratmıştı. O zamanlar yüzde 16 civarındaydı. Şimdi değişmezse sonuçlar, —kamuoyu sonuçlarını çok dikkatli değerlendirmek lazım çünkü seçmenler eskisine nazaran çok daha ‘gezer-yüzer’ olmaya başladıl- yüzde 25 alma potansiyeli varmış gibi gözüküyor”.
‘PARTİYİ KLASİK FAŞİZAN SAĞ GÖRÜNÜMDEN UZAKLAŞTIRDI’
Bu çıkışta Marine Le Pen’in partisini ‘babasının temsil ettiği klasik faşizan sağ görünümünden’ uzaklaştırmasının etkisinin olduğunu ifade eden İnsel, “Le Pen partiyi özellikle yabancı düşmanlığının esas timsali olan Yahudi düşmanlığı üzerine oturtmuş klasik eski Fransız aşırı sağ geleneğinden kopartarak daha cumhuriyetçi görünüme soktu. Yabancı düşmanlığını göçmenlere ve daha çok müslüman göçmenlere kanalize etti” vurgusu yaptı.
İnsel’i göre Le Pen’in bir başka etkisi de tepkiyi AB’ye kanalize etmesi: “İlginç olanı liberal politika yerine müdahaleci bir devlet politikasını da savunmaya başladı. Bu da Ulusal Cephe’nin eski politikasından farklı. Yani biraz da sola yerleşmeye çalışıyor. Solun küskün, sınıf düşmüş, statü kaybetmiş emekçilerini de kendine çekmeye çalışıyor. Bu anlamda, ilginç bir kompozisyonu var”.
‘FILLON SKANDALI SAĞI YIPRATTI’
Fillon’un hakkında çıkan eşine maaş bağlamasına ilişkin skandalın adaylığını ‘türbülansa’ soktuğunu aktaranİnsel, “Bu çok ciddi bir yıpranma yarattı. Adaylıktan çekilmesi konusunda baskılar oluştu ama pazartesi günü yaptığı basın toplantısında, çekilmeyeceğini ve bunun yasal bir şey olduğunu, ahlaki olarak tartışılabilir olduğunu ve karısının evde de kendisine çok yardım ettiğini savunarak şu anda sağdan kendisinin çekilmesini talep etmesini engelledi. Ama bu ne kadar sürer bilemiyoruz. Bu sağı yıprattı” değerlendirmesinde bulundu.
Ahmet İnsel, Sosyalist Parti’de ise Cumhurbaşkanı François Hollande’ın ilk döneminde bakanlık yapmış ve partiden ‘sağa kaydı’ gerekçesiyle istifa etmiş Benoit Hammon’un ön seçim sürprizine dikkat çekti. İnsel bu durumu, “Bu da Sosyalist Partisi seçmeninin sola doğru beklentisini ifade ediyor. Solda Komünist Parti ve Sol Cephe (Front de Gauche) adındaki partinin eski milletvekili Jean-Luc Melenchon’un başını çektiği sol bir kanat var. Bu kanat aynı zamanda AB karşıtı. Diğer taraftan Hamon’un başını çektiği küreselleşmeye çok daha mesafeli sosyal dayanışmayı ön plana çıkartan, asgari gelir güvencesi gibi şeyleri gündeme getiren, çevrecilerin taleplerini de kendisine meze eden bir aday var” diye aktardı.
‘SOLUN BÖLÜNMÜŞLÜĞÜ MACRON’UN ŞANSINI AZALTIYOR’
Son haftalarda popülaritesinin arttığı söylenen bağımsız aday Macron için ise “Sosyalist Parti’den maliye bakanlığı yapmış ama partiden gelmeyen, merkez sol ile merkez sağı buluşturmaya çalışan bir aday” diyen İnsel ilk turda yüzde 15 bandında oy alması beklenen Macron’la ilgili şu tespitlerde bulundu: “Macron, siyasi bir figür değil çok fazla. Hollande hükümetinin sağ politikalara kaymasında rolü olmuştu. Sosyalist hükümette yer aldığı için bir rol markajı var. Merkez sol’u doldurmaya çalışıyor. Sağın adayının zayıflaması, diğer taraftan solun ikiye bölünmüş olması, Macron’un Le Pen karşısındaki şansını azaltıyor. Yani biraz Le Pen’i engellemek için en iyisi şu Macron’a oy verelim ümidiyle yararlı bir oy kullanma potansiyelini kendisine devşirmeye çalışıyor. Ama bir programı yok doğru dürüst. Programını açıklaması bekleniyor.
Fransa’da sağ seçmenin, sağdaki adayları sağa, sol seçmeninse soldaki adayları daha da sola doğru çektiği değerlendirmesinde bulunan İnsel, şöyle konuştu: “Ortada merkezkaç bir güç var. Macron da tam orayı doldururum diye ümit ediyor. Ama bence ABD’de de bunu gördük, benzerini İngiltere’de de görüyoruz. 1990’ların, 1980’lerin ‘Herkes ortada dursun, ideolojiler bitti artık teknik seçimler dönemidir’ ideolojisi de biraz kırılmaya başladı. Sol ile sağ biraz karşı karşıya gelmeye başladı gibi geliyor bana”.
‘AŞIRI SAĞIN İKİNCİ TURA KALMASI NORMALLEŞTİ’
Marine Le Pen’in bu seçimlerde başkan olmasa bile bir sonraki seçimde artık olabileceği yorumlarını da paylaşan İnsel “Şu anda kamuoyu yoklamaları Le Pen’in karşısına Fillon çıkarsa yüzde 60-65, Macron çıkarsa 65-70 civarında olacak gibi görünüyor. Hammon çıkarsa bu yüzde 60’a doğru evrilir diyorlar. Şu anda kimse bu üçü içinde, Le Pen’i geçeceğine ihtimal vermiyor. Ama o kadar çok ihtimal verilmeyen şey oldu ki geçmişte, tabii ki risk var. Beni en endişelendiren 10 sene önce kimsenin aklına gelmeyen, artık Fransız siyasi arenasının olağanı hali haline gelmesi. Yani aşırı sağın başkanlık seçimlerinde ikinci tura kalacak olması, bir veri olarak kabul edilmeye başlandı. Bu zaten başlı başlına korkunç” dedi.