Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, Türkiye ile Rusya’nın Suriye konusunda ve IŞİD’le karşı mücadelede yaptıkları işbirliğini Türkiye’nin (Kazakistan'ın başkenti) Astana sürecine ilişkin beklentilerini Sputnik’e değerlendirdi.
'TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİNİN EN SOMUT NETİCESİNİ HALEP’İN TAHLİYESİNDE GÖRDÜK'
Türkiye ile Rusya’nın bu bölgede çok eski tarihlerden beri var olan iki devlet olduğunu hatırlatan Kaynak, iki ülkenin aslında hem ekonomi, hem dış politika, hem turizmde çok iyi ilişkileri olduğunu söyledi. Türkiye'nin 24 Kasım 2015'te Rus uçağı düşürmesinden sonra da bu ilişkilerin hiç istenmeyen bir noktaya evrildiğini ifade eden Kaynak, ilişkilerin düzelmesinin en somut örneğinin Halep’in tahliyesinde görüldüğünü söyledi. Kaynak, şöyle konuştu:
Şimdi bununla yetinmediklerini anlıyoruz her iki devletin. Çünkü Suriye’de hala DAEŞ terör örgütü var ve hala cinayet işliyor. DAEŞ terör örgütüne karşı 6 yıl önce oluşturulan koalisyon, İncirlik hava üssü, başkaca hava üslerimizin kullanımlarına açıldığı, Türkiye’nin çeşitli yerlerine hava savunma mekanizması kurularak, biri benim bildiğim Kahramanmaraş’ta, ancak netice alınacak operasyonun kara gücüyle olduğu kesin. Müttefikler, Türkiye ile kara gücü konusunda ittifak yapacaklarına maalesef PKK’nın Suriye kolu PYD ile ittifak yapmayı denediler, tercih ettiler. Bu da başarısız bir netice verdi.
'RUSYA, TÜRKİYE İLE ÇOK İYİ İŞBİRLİĞİ YAPIYOR'
Ben şunu söylüyorum. Müttefik ülkelerin Suriye üzerine doğru politikaları gerçekleştirememelerinden, geliştirememelerinden dolayı şimdi Suriye’de Rusya var. Rusya da şu anda birinci planda artık insanlık dramı haline gelmiş konularda, Halep’in tahliyesi gibi konularda ya da Suriye’nin diğer bölgelerinde, sivil unsurların, sivil insanların bombalanmasının engellenmesi konusunda Türkiye ile çok iyi ittifak yapıyor, çok iyi işbirliği yapıyor ve çok hepimizi sevindirecek neticeler alınıyor."
El Bab’da IŞİD’e karşı yürütülen operasyonu da değerlendiren Kaynak, "Kısmen Rus hava kuvvetlerinin taarruzlarıyla, Türk hava kuvvetleriyle birbirine zarar vermeyecek şekilde koordineli çalışmaları ortaya koydular. Bu da sevindirici bir hadise" dedi.
'AKITILAN KANIN DURDURULMASI İÇİN DOĞRU POLİTİKALAR'
Türkiye’nin başından beri Suriye’de ‘güvenli bölge, eğit-donat’ istediğini hatırlatan Kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Cumhurbaşkanımız 6 yıldan beri söylüyordu. Şimdi bu fiilen sahada, Cerablus'tan başlayan Fırat Kalkanı operasyonuyla şu anda El Bab’da yoğunlaşan operasyonla fiilen sahada Türkiye sahada gösterdi. 2 bin kilometre kareye yakın alan Cerablus ile Azez arasında ve derinliğine El Bab’a kadar olan alanda bir terör faaliyeti yok. Terörist geçişte de yok. İnsanlar kendi topraklarına kendi arazilerine dönmeye başladılar. Dolayısıyla Türkiye’nin ve Rusya’nın birlikte uyguladıkları, İran’ın da katkı vermesini sağladıkları politikalar akıtılan kanın durdurulması için doğru politikalar."
Kaynak, bundan sonra hangi sürecin gelişeceğini bekleyip görmek gerektiğini vurgulayarak, "Ama yine umut verici bir süreç gelişeceğini tahmin ediyorum. O da Türkiye, Rusya ve İran’ın inisiyatif olarak Cenevre’ye alternatif olmamak üzere Astana’da bir Suriye zirvesi toplamaları. Bu çok umut verici bir hadisedir" dedi.
'CENEVRE GÖRÜŞMELERİNİN ASLA ALTERNATİFİ DEĞİLDİR AMA…'
Bu umudu artıracak bir önemli gelişmenin de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Astana görüşmelerine ABD’yi davet etmesi olduğunu vurgulayan Kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tabi söylediğim gibi, BM nezaretinde Cenevre’de yapılan görüşmelerin asla alternatifi değildir Astana’daki. Ama Astana asıl nihai anlaşmayı sağlayacak zemini oluşturan bir zirvedir. Çok umut verici bir hadisedir. Bölgede 10-15-20 bin teröristin Irak ve Suriye gibi kocaman devletleri ele geçirmesine, oralarda masum insanlara zulmetmesine bundan sonra inşallah izin verilmeyecektir demektir bu Astana’nın neticesi budur.
'TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ KORUNAN SURİYE VE IRAK İSTİKARIN EN ÖNEMLİ UNSURU OLACAKTIR'
Sonra tabi ki herkes fikrini beyan edecek. Türkiye’nin baştan beri söylediği, Rusya’nın da söylediği aynı şey, resmi beyanlarına bakarsanız diğer Batı ülkelerinin de aynı şey. Toprak bütünlüğü korunan bir Suriye, toprak bütünlüğü korunan bir Irak. Bunlar bölgedeki istikrarın sağlanmasında en önemli ve en gerekli unsurlar olacaktır"
Kaynak, Türkiye’nin Astana’daki toplantıya hangi seviyede katılacağı ve hangi kararların çıkmasını beklediğine ilişkin soru üzerine de, Astana’daki toplantıya ilişkin teknik çalışmanın Dışişleri Bakanlığı’nca yürütüldüğünü söyledi. Şu andaki diplomatik ilişkileri ve müzakereleri Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun çok başarıyla yürüttüğünü vurgulayan Kaynak, "Astana’dan beklenti, Türkiye’nin de Dışişlerimizin de beklentisi belki bütün dünyanın da beklenti şu. Evet ateşkesin kalıcı olması, sonra da Suriye’de kalıcı istikrarın sağlanması için neler yapılabilecek bir uzlaşma zeminin oluşturulması. Zaten Cenevre’de yapılan da odur. Yani bir siyasi çözümün, bir kalıcı istikrarı, kalıcı barışı sağlayacak bir neticedir, Astana’dan beklediğimiz budur" diye konuştu.
Kaynak, "Astana’daki toplantıya ABD’den katılım bekliyor musunuz?" sorusuna "ABD kendisi bilir ama duyarsız kalmayacaklarını düşünüyorum. Neden? Zaten 5-6 yıldan beri Suriye’de yerleşen DAEŞ terör örgütüne ve diğer terör örgütlerine karşı bir koalisyon gücü oluşturdular. Liderliğini ABD yapıyor, İncirlik hava sahasında en çok onların uçakları var. Belki bölgede uçak gemileri falan var. Dolayısıyla duyarsız kalmayacaklarını düşünüyorum. Yönetim değişikliğinden dolayı hangi düzeyde olur katılım onu ben şu anda bilemiyorum tabi ki. ABD’nin, AB’nin, bölgenin barış için bir sözüm var diyen herkesin olmasında fayda var zarar yok" yanıtını verdi.
'ABD, AB VE BATI, TÜRKİYE’NİN MÜTTEFİKLERİ OLDUĞUNU UNUTMAMALILAR'
Bölgede vekaletler savaşı verdirenlerin bu politikalarından vazgeçmelerinin ancak kalıcı netice alınmasını sağlayacağını kaydeden Başbakan Yardımcısı Kaynak, “ABD, AB, Batı, Avrupa, Türkiye’nin 60 yıllık NATO’da müttefikleri olduğunu unutmamalılar. Bu bölgede terör örgütlerine, bir başka terör örgütüne karşı kullanma macerasından vazgeçmeliler. Çünkü bir terör örgütünün panzehehiri bir başka terör örgütü olamaz. Bir terör örgütünün panzehiri meşru silahlı kuvvetleri olur” dedi. Kaynak, PYD ve YPG’nin PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantıları olduğunu, Irak’ta da olduklarını belirterek, şunları söyledi:
"Terör örgütlerini siz şimdi araç olarak kullanırsanız yarın döner bir başkası araç olarak kullanır ve bumerang gibi size döner. Astana’ya terör örgütü PYD’nin çağrılması asla düşünülemez. Çünkü PYD bir cinayet örgütüdür, DAEŞ de bir cinayet örgütüdür, El Nusra da öyledir. Dolayısıyla bir cinayet örgütünün barış masasına, çözüm masasına asla çağrılmaması gerekir, söyleyecek sözünün olmaması gerekir.
'TÜRKİYE’NİN ORTAK KÜLTÜRÜ, TARİHİ OLAN İNSANLARIN PSİKOLOJİSİNİ DAHA İYİ BİLECEĞİNİ KABUL ETMELİLER'
Burada düzenli orduları olan, NATO gibi 60 yılı aşkın bir süreden beri zaten hayatiyetini sürdüren bir savunma mekanizmasının o şemsiyenin sahada, bölgede halledemeyeceği bir iş yoktur. Türkiye, bu bölgede 900 kilometreden fazla Suriye ile sınırı olan, Irak’la olan sınırıyla beraber yaklaşık 1200 kilometreye yakın sınırı olan Türkiye’nin yıllarca bu bölgede iç içe yaşamış orada soydaşları, dindaşları, akrabaları, ortak kültürü, ortak tarihi olan insanların psikolojisini daha iyi bilebileceğini kabul etmeliler. Türkiye ile beraber çözüm için gayret etmeliler.
İşte bunun somut örneğini Türkiye, Rusya ve kısmen İran’ın katkısı ile somut neticesini Halep’in tahliyesinde gördük. Somut neticesi El Bab’ta Rusya’nın da hava operasyonuyla DAEŞ terör örgütü ile mücadelesinde görüyoruz. Dolayısıyla cinayet örgütlerinin, bunlar cinayet örgütleridir, cinayet örgütlerinin barış masasında asla işinin olmaması gerekiyor. Çünkü o cinayet örgütü olarak kendisini dizayn etmiştir, ondan barış beklenemez.”
TÜRKİYE’NİN SURİYE YÖNETİMİNE YÖNELİK BAKIŞI DEĞİŞTİ Mİ?
Son günlerde Türkiye’nin Suriye politikasının ve Şam'a bakışının değiştiği de ifade ediliyor. Özellikle de muhalefet partileri bunu sık sık dile getiriyor. Kaynak, bu konudaki soruları da şöyle yanıtladı:
Geldiğimiz nokta itibariyle Suriye rejiminin neticeden memnun olduğunu zannetmem, böyle bir ihtimale yer vermem. Ama düşünün ki 600 binden fazla kendi vatandaşınız ölmüş. Suriye’nin nüfusunun yaklaşık 8-9 milyon insan kendi evlerini terk etmişler, 6 milyon Suriyeli Suriye’ye terk etmiş. Bunların bir kısmı batıya geçmeye çalışırken denizde boğulmuşlar. 3 milyona yakını Türkiye’de, 1 milyona yakını Lübnan’da, Ürdün’de, bütün dünyaya yayılmış vaziyetteler. Böyle bir neticenin hiçbir rejimi mutlu etmesi elbette beklenmemelidir. Türkiye’nin beklediği güveneceği bir komşudur. Temel parametrelerimiz insan hakları, demokrasi, özgürlükler ve güvenlik. Bunları kim sağlayan kim olursa olsun o meşrudur."