Kıbrıslı toplumların liderleri, şu anki sürece belli bir iyimserlikle yaklaşırken Kıbrıs halkı, ciddi sorunlar varlıklarını koruduğundan dolayı bu beş taraflı çözüm çabalarına kuşkuyla bakmaya devam etmekte.
Kıbrıs halkı esas olarak hangi konularda endişe duyuyor? Beşli görüşmelerde en çok sıkıntı yaratacak sorunlar neler olabilir?
Konuyla ilgili Sputnik’e konuşan tanınmayan KKTC’nin eski Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı ve Toplumcu Demokrasi Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu eski Genel Sekreter Yardımcısı Sami Dayıoğlu şu değerlendirmelerde bulundu.
Beş başlık üzerinde üç aşağı beş yukarı hemen hemen anlaşılmıştır. Esas olarak garantörlük ve mülkiyet üzerinde bir sıkıntı var. Bugün her iki toplumun da garantörlüklerin kalkması ile ilgili birtakım endişeleri var. Mesela Kıbrıslı Rumları ele alacak olursak, eğer onlar garantörlüklerin kalkmasını talep ediyorlarsa ki, bu onlar açısından gayet doğal bir taleptir, bir defa buna yönelik bir çaba sarfedeceksiniz. Hatırlarsanız sayın Mehmet Ali Talat’ın Limasol’da yaptığı bir konuşma esnasında ELAM’ın saldırısına uğramıştı. Kıbrıs Rum tarafının olayla ilgili o tarihlerde verdiği cevap — ‘bunlar 3-5 kişidirler, sembolik bir eylem’ şeklindeydi. Ama günümüzde ‘3-5 kişilik bir grup’ olarak tanımlanan hareket, meclise girecek kadar etkin olmuştur. Bugün bu düşüncede, bu fikirde olan insan sayısının 3-5’ten oldukça fazla olup, yüzdelik oranı olarak % 5’in üzerinde. Çünkü onlarda meclise girmenin bir sınırlaması var. Ve sayıları, o sınırlamanın üzerinde olduğunu görmekteyiz. Eğer gerçekten garantörlüğün kalkması isteniyorsa, bu gibi tehdit verici enstrümanların kalkmasına yardımcı olunmalıdır.
Türk tarafına baktığımızda Kıbrıslı Türklerin en büyük taleplerinden bir tanesi, geçici süre dahi olsa, kimilerine göre daimi olması ama benim değerlendirmeme göre geçici bir süre, ta ki burada geçmişte olduğu gibi herhangi bir sorun yaşamadan Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türkler arasında bir birliktelik, doğru ve iyi bir yaşam tarzı veyahut yeni kurulacak olan federal cumhuriyetin devamiyeti tesis edilinceye kadar, Türkiye’nin garantörlüğünün olmasını ben şahsen arzularım. Ama ilanihaye bir garantörlüğün olması şart değildir diye düşünüyorum.
Bunun yanında adada İngiliz üsleri de var. İngiliz üsleri de aynı sesle telaffuz edilmesi gerekir. Burası bağımsız bir ada ise, bağımsız bir cumhuriyet ise, burada egemen İngiliz üslerinin bir kara parçası olarak tutulması da yanlış olur inancı içerisindeyim.
Toprak meselesi, toprak üzerine gelecek olan nüfus sayısına bağlıdır. Yani 50 bin Kıbrıslı Rum, Türk tarafının arazileri içerisine gelecekse farklı bir şeydir, 100 bin Kıbrıslı Rum gelecekse farklı bir şeydir. Bu sayının tam olarak net bir şekilde ortaya konulmadıktan sonra ki, telaffuz edilen rakamlar var ama bunlar sadece havai rakamlardır, toprak üzerinde büyük sıkıntılar olacağı kesin. Örneğin Güzelyurt (Omorfo) konusunda. Bence ilerideki zaman içerisinde bu iki hususta, yani garantörlük ve toprak konusunda sıkıntı olacak.
Peki Kıbrıslı Türklerin verebileceği bir başka alternatifi var mı? Hayır, topraktan gayrı bir şey yoktur. Bu nedenle toprağı vereceksiniz ki, Kıbrıs’ın idaresinden pay alabilesiniz. Yani bu iki nokta, toprak ve garantiler, epey çetrefilli olacağı inancı içerisindeyim.
Bir de sadece Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasındaki sorunların ele alınacağı bir çözüm sürecine değil, diğer garantör ülkelerinin de söz sahibi olabileceği bir sürece giriyoruz. Örneğin, Yunanistan ve Türkiye’nin bu konuya ne kadar olumlu baktıkları ayrı bir şeydir. İngiltere şu anda toprakları verelim diyor, ama ne kadar vereceği meçhul. Toprak verse dahi, oradaki egemen İngiliz üslerini bırakıp gider mi, muamma.