Prof. Özkan, dört yıldır eski rektör Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu'nun danışmanlığını ve rektör yardımcılığını yapıyordu.
Hürriyet'ten Nuran Çakmakçı'ya konuşan Prof. Özkan'ın açıklamaları şöyle:
"Rektörlük, kariyer planımda yoktu. Yıllarca Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü müdür yardımcılığı yaptım. O dönemlerde müdür dahi olmamıştım. Benim açımdan üniversite için bir şey yapıyor olabilmek, üniversiteyi bir yerden bir yere getirebilmek ve oraya katkımın olabilmesi en büyük tatmindi. Müdür yardımcılığı döneminde bunu doyasıya yaşıyordum aslında. Ekibimiz de çok iyiydi. Rektör danışmanı olarak görev yapmaya başlayınca başka bir kulvara geçiyorsunuz. O zaman Rektörümüz Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu'nun da verdiği bir sinyal vardı. Bütün çalışanlarını, danışmanlarını, 'Üniversitede siz rektör olmaya en yakın adaylarsınız. Çünkü böyle bir tecrübe ediniyorsunuz, üniversiteyi tanıyorsunuz. Hepiniz düşünmelisiniz' diye hep teşvik ederdi. Bunu ilk aklımıza sokan Gülay Hoca'dır."
'TEKLİF YÖK BAŞKANI'NDAN GELDİ'
Rektörlük ile adım yan yana gelmeye başladığında açıkçası çok da ihtimal vermiyordum. Öyle bir an gelirse, o zaman düşünürüm noktasındaydım. Ocak 2016'dan itibaren Gülay hocanın adaylığını destekledim. Arkadaşlarım da yakından şahit. Kampanyanın o kadar başarılı olmasında az da olsa katkım olduğunu düşünüyorum. Gerçekten, inanarak kendisini destekledim. Sonuç gayet başarılıydı. Ekip olarak en iyisini yaptık. Fakat süreç belli bir yerde tıkandı ve sistem değişti. Değişim aşamasına gelince de bu, bana teklif edildi. Aile ve yakın çevremle, arkadaşlarım ve üniversite içerisinde istişare ettim. Çünkü görev çok zordu ve yeni bir süreç başlıyordu. Seçimle rektör belirleme süreci ilk Boğaziçi Üniversitesi'nde başlamış, son olarak da Boğaziçi ile bitiyordu. Bir açıdan bakarsanız Boğaziçi bir ilk oluyordu.
YÖK Başkanımız da bu görev için değerlendirildiğimi ifade ederken, henüz karar vermedikleri aşamada bile, 'Bizim için Boğaziçi Üniversitesi çok değerli. Biz Boğaziçi Üniversitesi'nin Türkiye için ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz' demişti. Bunun YÖK tarafından da takdir edilmesi ve rektör yardımcısının bu görev için düşünülmesi aslında Boğaziçi Üniversitesi'ne verilen bir değerdir, üniversitenin kültür ve geleneğine verilen bir önemdir."
'BİR TEK BEN DEĞİŞTİM'
"Bence en önemli aşamalardan biri, yönetim kadromuzu oluşturmaktı. Yönetim kadromuz eskisinin aynısı sayılabilir. Bir tek ben değiştim. Rektör yardımcılarımız, genel sekreterlik, öğrenci işleri aynı. Üniversitemizin işleyişinde zaten mekanizma olarak bir problem yoktu, aynen devam ediyor. Karar alma süreçleri her düzeyde komisyon ve kurulların işlemesiyle ilerliyor."
'AK PARTİ VEKİLİ ABLAM BİR TEK BENDEN DUYDU'
'TEPKİLERİ ANLAYIŞLA KARŞILAMAK GEREKİR'
Türkiye'nin ilk 1000'ine giren öğrencilerin 700'ü Boğaziçi'ni tercih ediyor ve bunlar her ilden geliyor. Pahalı bir şehirde yaşıyoruz, ulaşımı problemli. Öğrencinin kampus içerisinde olmasına önem veriyoruz. Dört yıl üniversitede yurtta yaşamış biri olarak ben çok iyi biliyorum. Üniversite kültürü sadece derste değil, 24 saat geçirdiğiniz kampusta alınıyor. Şu anda 17 bin öğrenci bulunuyor. Yurtları artırmak gerekiyor. Kandilli ve Kilyos'ta hazırlıklarımız var, buralara yurt yapacağız. Kilyos bir dil köyüne dönüşüyor. Teknoparkımız şu anda oldukça küçük. Ayrıca bir Bilim Teknoloji Merkezi kurmak üzere çalışmalara başladık.
'ÖNCEKİ, TÜRKİYE İÇİN EN İYİ SİSTEM DEĞİLDİ'
"Bulunduğumuz noktaya gelmemizin bir nedenini de önceki sistemin eksikliğine yoruyorum. Bir önceki ne tam seçim ne tam atama evreleri olan bir sistem. Üniversitelerin yapıları, ihtiyaçları çok farklı. Şunu rahatlıkla söyleyebiliyorum: Önceki, Türkiye için en iyi sistem değildi. Onun sıkıntılarını yaşadığımız için belki de bu sisteme geçtik. Senatomuzda bir komisyon, üniversite yönetim modelinin dünyadaki örneklerini de değerlendirerek ideal modellerin neler olabileceğini çalışıyor. Bence çok değerli bilgiler çıkacak. YÖK Başkanımıza da böyle bir çalışma başlattığımızı ilettim.
Üniversiteme büyük bir sevgiyle bağlıyım. 26 yılımı burada geçirmişim. Ama zaten gönlümü de çok daha önceden kaptırdığım bir üniversite. Boğaziçi Üniversitesi'nde görevi bıraktığım zaman oğlumun da tercih edebileceği düzeyde olmalı, sorumluluğum daha fazla. Öğrencilerini üniversiteye hazırlayan veliler, üniversitemizin değerlerinin yaşayacağını, devam edeceğini bilmeli. Bu görevi Boğaziçi Üniversitesi'nin geleneklerini ve kültürlerini devam ettirebilmek ve Türkiye'yi yine en önde temsil edebilmesi adına kabul ettim."
'ÇALIŞMALARIMDAN GERİ KALACAĞIM ENDİŞESİ YAŞADIM'
'KARİYERİMDE YÖNETİCİ OLMAYA YÖNELİK GİRİŞİMİM YOK'
"İki görev de farklı; araştırma gerçekten hobim, hayatım. Araştırma, geliştirme, bilimsel çalışmalar hayatımda en çok zevk aldığım şey. Kariyerimde yönetici olmaya yönelik aslında hiçbir girişimim yok, hep araştırmaya yönelik çalışmalarım var. Yöneticilik kendi kendine gelen süreçler. Başka bir üniversite olsa görevi kabul etmekte belki çok daha zorlanırdım. Boğaziçi, Türkiye'nin ve dünyanın sayılı üniversitelerinden. Burada yönetici olmak hem çok zor, hem de çok öğretici. Benim için daha önemlisi, üniversiteye bir şey verebilmek. Üniversitenin bana verdiklerine karşı onun verdiği mutluluk, haz aslında araştırmadan daha fazla. Birisi kendinize yaptığınız katkı, öbürü bilgiden doğan başka bir keyif. Ama ikisi sanki çok karşılaştırılamaz gibi geliyor bana."