Sabırlı, Sputnik'e yaptığı açıklamada "Bu konuda müzakere yapmadan sert kırmızı çizgiler ortaya koyarak çözüme gidilemeyeceği net bir şekilde söylenebilir. Bir uzlaşı kapısını çok fazla açmış değil durumda Rumlar, özellikle güvenlik ve garantiler konusunda. Kıbrıs Türk halkının olmazsa olmazları arasında görünüyor güvenlik ve garantiler, yapılan kamuoyu araştırmaları da bu yöndedir" diye konuştu.
'KIBRIS TÜRK TARAFI VE TÜRKİYE HEP SUÇLANAN TARAFTI'
Sabırlı, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin İsviçre'de yeterince çözüm iradesi ortaya koymadığını ifade ederek "İsviçre'de bulunan bir gazeteci olarak söyleyebileceğim; bugüne kadar ‘blame game' de denilen suçlama oyununda Kıbrıs Türk tarafı veya dolaylı olarak Türkiye hep suçlanan taraftı. Gerek 2004 referandumunda, gerekse Mont Pelerin müzakerelerinde aslında Kıbrıs Rum Yönetimi'nin yeterince çözüm iradesi ortaya koymadığı görüldü. Bu çerçevede Mont Pelerin'da Kıbrıs Rum tarafı Yunanistan aracılığıyla süreci kilitledi" dedi.
'RUM TARAFI İSVİÇRE'YE HAZIRLIKLI GİTMEMİŞTİ'
Kuzey Kıbrıs tarafının özellikle ilk tur görüşmelerde çok önemli bir ‘açılım' gerçekleştirdiğini ve Kuzey Kıbrıs lideri Mustafa Akıncı'nın toprak konusunda Rumlar'ın hiç beklemediği bir hamle gerçekleştirdiğini kaydeden Sabırlı, "Bu da Kıbrıslı Rumlar'da şok etkisi yarattı. Toprak konusu bugüne kadar derinlemesine konuşulmamıştı ama orada ortaya atılan Kıbrıs Türk tarafının toprak önerisiyle ilgili Güney Kıbrıs'ın çok da hazır olmadığını anladık. Rum tarafı çok hazırlıklı gitmemişti Mont Pelerin'ın birinci zirvesine. Tapucu, kadastrocu, haritacıları bağlamında çok da hazırlık yapmadıklarını söyleyebiliriz, bu ortaya çıkıyor" diye konuştu.
'YUNANİSTAN, 5'Lİ KONFERANSIN KONUSUNU ÖNKOŞUL OLARAK ÖNE SÜRDÜ'
'GÜVENLİK VE GARANTİLER KIBRIS TÜRK HALKININ OLMAZSA OLMAZI'
Güvenlik ve garantilerle ilgili Rumlar'ın ciddi çelişkileri olduğunu söyleyen Sabırlı, "Bu konuda müzakere yapmadan sert kırmızı çizgiler ortaya koyarak çözüme gidilemeyeceği net bir şekilde söylenebilir. Bir uzlaşı kapısını çok fazla açmış değil durumda Rumlar, özellikle güvenlik ve garantiler konusunda. Kıbrıs Türk halkının olmazsa olmazları arasında görünüyor güvenlik ve garantiler, yapılan kamuoyu araştırmaları da bu yöndedir" dedi.
'KIBRISLI TÜRKLER TEMKİNLİ'
Kıbrıslı Türkler'in müzakere süreçlerine temkinli yaklaştığını, 2004'teki Annan Planı sürecinde Türk tarafının çok büyük bir hayalkırıklığı yaşadığını anlatan Sabırlı, "Şimdi daha temkinli yaklaşılıyor. Vatandaşa sorduğunuz zaman Kıbrıs'ta çözüm olmaz gibi önyargılı bir yaklaşım sergiliyor gibi gözükseler de yaşanan olumsuz süreçler Kıbrıs Türk halkında mutsuzluğu arttırıyor. Kıbrıslı Rum ve Türk liderlerin New York'ta gerçekleştirdiği ziyaret sonucunda da bir şeyin ortaya çıkmaması benzer söylemleri güçlendirmişti. Vatandaşa sorarsanız ‘Çok da umurumuzda değil' gibi bir yaklaşım sergiliyor ama ortaya çıkacak olumsuzluklarda morallerin bozulduğu gözlemleniyor" diye konuştu.
'GÜNEY'DE İLK DEFA ‘ÇÖZÜM OLABİLİR' ALGISI VAR'
Mont Pelerin zirvesinde 6 başlığın 4'ünde çok ciddi ilerleme varken sonuç çıkmamasının olumsuz bir hava yarattığını kaydeden Sabırlı, "Vatandaş şunu biliyor; şu dönemde eğer Kıbrıs sorunu çözülemezse ilerleyen dönemlerde çözülmesi çok daha zor olabilir. Bunun endişesiyle Kıbrıslı Türkler'in morali biraz bozulmuş gibi. Öte yandan Güney'de de ilk defa ‘çözüm olabilir' gibi bir psikoloji var. Kıbrıslı Rumlar da ortada net bir planın, net bir müzakere sürecinin olduğunun 2004'e göre çok daha farkında" dedi.
'TABLO ÇOK KARAMSAR DEĞİL'
'İKİ LİDER ARASINDA GÜVEN BUNALIMI YAŞANIYOR'
"Kıbrıs Rum tarafı, 5'li konferansa gitmeden önce Kıbrıs'ın iç konularıyla ilgili konuların çoğunu kapatarak gitmek istiyor. Bunu yaparken de bazı konuları, özellikle dönüşümlü başkanlık gibi, kurulacak olan federasyonda iki toplumun tüm karar organlarına etkin bir şekilde katılımı konularını kapatmadan pazarlığı son dakikaya kadar kendi lehine çevirecek şekilde tutmak istiyor Anastasiades. Diğer taraftan Kıbrıs Türk tarafı da dönüşümlü başkanlık, Kıbrıs Türkleri'nin tüm karar organlarına etkin bir şekilde katılımı konularında karşı tarafla uzlaşmadan mesela toprak konusunu kapatmak istemiyor. Kıbrıs Rum tarafına ne kadar toprak verilecek, hangi bölgeler verilecek şeklindeki konuları kapatmak istemiyor. O yüzden de sıkıntı buradadır. Konular üzeride anlaşamamaları değil esas sıkıntı; sıkıntı prosedür konusundadır. Tahmin ediyorum, iki lider arasında bundan dolayı bir güven bunalımı yaşanıyor. İki tarafta da benim gördüğüm algı, ‘Biz bunları daha önce konuşmuştuk ama diğer taraf çark ediyor.' İki taraf da diğer tarafı konuları kapatmamaktan dolayı maksimalist diye tanımlıyor."
Yunanistan'ın son dakikada 5'li konferans için Türk askerlerinin adadan çekilmesini şart koşmasının, müzakerelerin ‘tatsız' bir şekle girmesinde önemli rol oynadığını kaydeden Sözen, "Yunanistan'ın müzakere konusu olan bir konuda hiç müzakere etmeden önkoşullar koyup müzakere edilmesi gereken konuda sert bir kırmızı çizgi koyması. ‘Ben şu müzakere konusunu ancak şunu ortadan kaldırmak için yaparım' diyor. Bu, beklenmeyen bir önkoşuldu. İngilizce'de ‘non-starter' diye bir tabir vardır. Eğer siz o konuyu kaldırmak istiyorsanız niye müzakerelere oturmuyorsunuz? Müzakerelere oturursunuz, pozisyonunuzu belirlersiniz. Daha müzakerelere gitmeden ‘benim pozisyonum budur, değiştirmem' derseniz uzlaşıya açık bir müzakere yöntemi olmaz, bu belli bir pozisyonu dayatmadır. Bunun arkasında neler yatıyor, bilmiyoruz" diye konuştu.
'UCU AÇIK BİR ŞEKİLDE MÜZAKERE YÜRÜTMENİN YARARI OLMAYACAKTIR'
Kıbrıs'ta 2 tarafın da şu anda sürecin çökmediğini ve bu sürecin kurtarılması gerektiğini söylediğini ancak bu konuda somut adımların henüz atılmadığını kaydeden Sözen, "İki lider bir araya gelip tekrar müzakereleri başlatırlar mı, başlatırlarsa ne zaman başlatırlar, bu net değil. Ama genel kanı, Kıbrıs meselesinde çok önemli ilerlemelerin sağlandığı ve bu sürecin çökmesine izin vermenin çok büyük bir hata olacağı yönünde. Ancak bunu ifade etmelerine karşın bir araya gelebilecekler mi, net değil. Çünkü ucu açık bir şekilde bir araya gelmenin pek bir yararı olmayacaktır. 48 yıldır toplumlararası müzakereler devam ediyor, bir 48 yıl daha gitmesine kimsenin tahammülü yok. O yüzden taraflar bir araya gelecekse tahmin ediyorum BM'nin ve iki tarafın kabul edeceği çok net bir yol haritasıyla, içinde belli müzakere takviminin ve iki tarafın üzerinde uzlaşacağı müzakere usullerinin olacağı bir yol haritası ortaya çıkabilirse ancak o şekilde başlayacaktır diye düşünüyorum" diye konuştu.
Sözen, Türkiye'nin son müzakere sürecinde yapıcı bir tutum sergilediğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da süreci desteklediğini ifade ederken Erdoğan'ın Kıbrıs konusundaki son açıklaması üzerine tedirgin olduğunu ifade etti.
ERDOĞAN 'AÇ TAVUK KENDİNİ BUĞDAY AMBARINDA SANIRMIŞ' DEMİŞTİ
'ERDOĞAN'IN KIBRIS KONUSUNDA SABRI TÜKENİYOR GİBİ'
"Erdoğan'ın bu konuda sabrı tükeniyor gibi" diyen Sözen, şöyle devam etti: "Kıbrıs aslında Türkiye'nin çok da öncelik sırasında değil, şu anda üzerinde çalıştıkları çok daha önemli konular var. Ama sanki can sıkıcı bir durum almış gibi bir hava sezdim Erdoğan'da, artık Kıbrıs konusunu duymaktan bıkkınlık gelmiş gibi bir hava hissettim. ‘2016 içinde olması gerekir' gibi bir tarih de verildi. Eğer Erdoğan'ın sabrı gerçekten tükenmişse Kıbrıs konusunda daha önce örneklerini gördük, Kürtler'le olan barış masasını bir anda nasıl ters çevirdiğini gördük. O yüzden de Erdoğan'ı Kıbrıs konusunda yıllardır süregelen iki bölgeli iki toplumlu federasyona dayalı müzakerelerden vazgeçebileceğinin olasılığı her geçen gün artıyor. Ama o kafasındaki son tarih nedir bilemiyorum. Ama önceki günkü konuşmasından edindiğim izlenim sabrının tükendiği yönündedir. Umarım yanılan ben olurum. 18 ay önce başlayan bu müzakereler çok ciddi, taraflar arasında yakınlaşmaları da beraberinde getirmiştir. Önemli anlaşmaların olduğu bir süreçteyiz. Bu kadar harcanan çaba, zaman ve emeğe çok yazık olur diye düşünüyorum eğer bu fırsat kaçarsa."
'ÇÖZÜM OLMAZSA KUZEY KIBRIS'IN FİİLİ OLARAK TÜRKİYE'YE BAĞLANMASI GÜNDEME GETİRİLİR'
Sözen, "Erdoğan'ın sabrı tükenirse nasıl bir gelişme olabilir?" sorusuna ise şu yanıtı verdi: "Şunu diyebilir; ‘Ben Kıbrıs konusunda artık konuşmuyorum. İki bölgeli, iki toplumlu federasyonun olabileceğine inanmıyorum. Biz bu konuda Türk tarafı olarak çaba sarf etmeyeceğiz' diyebilir. Son zamanlarda AB ile olan ilişkilerinde de AB'ye çok net restler çekiyor Erdoğan, bu da onlara eklenebilir diye düşünüyorum. Bu, daha sonra nerelere ulaşabilir; bizzat bu politikayı değiştirip ‘ilhakı savunuyoruz, Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye bağlanmasını savunuyoruz' gibi bir politikayı söyleyebileceğini düşünmüyorum. Uluslararası hukuk karşısında da zor duruma düşer. Ancak pratikte Kıbrıs meselesinin çözülmemesi ve bugünkü var olan durumun devam etmesi demek, ki var olan durum durağan değil, 1970'lerin, 1980'lerin, 1990'ların statükosuyla 2016'daki durum aynı değildir, Kuzey Kıbrıs'ın demografisi değişiyor, Anadolu'dan daha çok göç alıyor, Kıbrıs'ta iki tarafın çözüme ulaşmaması demek uzun vadede de fakto olarak Kuzey Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhakını tekrar gündeme getirecektir diye düşünüyorum."