Türkiye'deki sermaye piyasalarının çatı kuruluşu olan Borsa İstanbul'un, 30 yılı aşkın tecrübesiyle bu alanda uluslararası düzeyde söz sahibi bir kurum haline geldiğini, son dönemde attığı kritik ve başarılı adımlarla bu konumunu daha da perçinlediğini vurgulayan Erdoğan, İKB'nin de 40 yılı aşkın süredir, İslam ülkeleri arasında ticaretin geliştirilmesi ve finansmanın kolaylaştırılması için çalışmalar yürüttüğünü anlattı. Erdoğan, bu iki önemli kurumun iş birliğine gitmesinin, hayırlı ve verimli neticeler doğuracağına inandığını dile getirdi.
‘FAİZE DAYALI BANKACILIK SİSTEMİ CİDDİ BİR ÇIKMAZIN İÇİNDEDİR'
İmzalanacak mutabakat zaptına ilişkin sürecin bugüne gelmesinde emeği geçenleri tebrik eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Emeğin ve sermayenin küresel düzeyde serbestçe dolaşımı, günümüz ticaret sisteminin, buna bağlı olarak da uluslararası ilişkilerin temelini oluşturuyor. Bu çerçevede ihtiyaçların çok fazla, kaynakların ise sınırlı olduğu dünyamızda, alternatif finans ihtiyacı her geçen gün daha da önemli hale geliyor. Faize dayalı bankacılık sistemi ciddi bir çıkmazın içindedir. 2008 küresel finans krizinde bozulan dengeler, hâlâ yerine oturmuş değildir. Yakın zamanda da böyle bir ihtimal gözükmemektedir. Şahsen faize daima olumsuz yaklaşmış bir kişi olarak, bu kriz karşısında çok da şaşırmadığımı özellikle ifade etmek isterim. Paradan para kazanmayı değil, emekle, alın teriyle, bilgiyle, ticaretle para kazanmayı esas alan bir finans sistemine yönelmek mecburiyetindeyiz."
Erdoğan, "İlk dış borcunu aldığı 1854 yılından itibaren, yıllarca bankalar, bankerler ve tefeciler tarafından adeta iliği sömürülmüş bir ülkenin, üzülerek söyleyeceğim Osmanlı'nın mirasçısıyız" diyerek, Osmanlı'ya yüzde 900 oranında faizin uygulandığı dönemlerin olduğunu hatırlattı.
‘ÜZERİNE ÜZERİNE GİDİYORUZ'
Erdoğan, Türkiye'nin Cumhuriyet döneminde de bu faiz illetinden yakasını sıyıramadığını ifade ederek, konuşmasına şöyle devam etti:
"2001 krizinde gecelik faizlerin yüzde 7500'lere çıktığı günleri hatırlayın. Vergi gelirlerinin faiz ödemelerini dahi karşılayamadığı yıllar oldu. Bugün elbette böylesine vahim bir manzara ile karşı karşıya değiliz. Tam aksine, üzerine üzerine gidiyoruz. Haklılığımız da ortaya çıkıyor.
‘BU BENİM ÇOK AĞRIMA GİDİYOR'
Hâlâ dünyanın en yüksek reel faizini ödeyen ülkelerden biri olmamız, açıkçası bunun bir ispatıdır. Bundan kurtulabilir miyiz? Kurtuluruz. Bu benim çok ağrıma gidiyor. Türkiye'yi yönetme sorumluluğu üstlendiğim son 14 yılda, sadece bir kaç konuda arzu ettiğim mesafeyi kat edemedik. Bunlar arasında eğitim ve kültür politikalarındaki eksiklerle birlikte reel faizlerin düşürülememesi en başta yer alıyor. Bu bir öz eleştiridir. Yıllarca bu yüzden Merkez Bankasını eleştirmek zorunda kaldım. Hâlâ da eleştiriyorum. Tabii dediler ki 'Merkez Bankası bağımsızdır'. Tamam, o yine bağımsızlığını oynasın ama ben siyasetçiyim. Benim ona resmen müdahale etme yetkim var mı? Yok. Ama böyle bir şey yapılıyorsa, ben de kalkacağım, eleştirimi yapacağım. Çünkü halkımın karşısında tokadı yiyen benim. Başındaki bürokrat değil. Öyleyse uyarımı yapacağım, o da çözüm yollarını bulsun, çareyi üretsin. Tokadı ben yiyeyim, sefayı o sürsün. Yok böyle bir şey. Merkez Bankası'nın özerkliğine, bağımsızlığına sözüm yok ama milletimin hakkının, hukukunun, kaynaklarının yüksek reel faiz yoluyla heba edilmesine de rıza gösteremem. Ben bunu anlatmak istiyorum."
Erdoğan, konuşmasında bankacılık sektörüne de şöyle seslendi: "Buradan bir kez daha bankacılık sektörüne sesleniyor ve diyorum ki; faizleri lütfen makul seviyelere çekin. Bakın şu anda istihdam dedik. Eğer büyüme istiyorsak istihdam. Ama şu anda bakın işsizlik yüzde 11'in üzerinde. Bu ülke bu hale düşmeli mi? Eğer bu hale düşmemesini istiyorsak, öyleyse bize lazım olan nedir? Yatırımdır, üretimdir, istihdamdır, ondan sonra rekabettir. Yatırım bulabilmesi için girişimcinin imkanları yakalaması lazım. Ama paradan para kazanmaya alışmış olan bu bankacılık sistemi ne yapıyor? Kredi noktasında gerekli desteği vermiyor. Veriyorsa, çok yüksek faizle veriyor. Çok yüksek faizle verdiği gibi de girişimci adımı atamıyor. Ürkek, korkak. 'Böyle bir şeye girmek mümkün değil' diyor. Girmişse bakıyorsunuz kısa bir süre sonra ödemeler yapılamayınca hemen geri çağırmalar başlıyor. Böyle kalkınabilir miyiz? Eğer bunlar, adil, usulüne uygun bir şekilde yapılırsa, millet inanıyorum ki buradan fırsatı yakalar ve ayağa kalkar ama yapılmazsa haksızlığa da eninde sonunda isyan eder. İşte o zaman milletin temsilcileri olan bizlerin gerekirse acı ilaç mahiyetinde önlemleri alması kaçınılmaz hale gelir."
‘ŞİMDİ BOBİNİ SÜRÜYOR, BASIYOR DOLARI ORADAN KAZANIYOR'
Erdoğan, altın borsasının farklı bir şey olduğunu ve Merkez Bankasın'ın bunun üzerinde çalışması gerektiğini vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
"Altın borsasını güçlendirelim. Enstrüman olarak altın üzerinde münasebetlerimizi geliştirelim. En adil enstrüman burada altındır. Bununla yürüyelim. Bize yakışan da budur. Olması gereken de budur. Tarihe baktığımız zaman da bunu görürüz ama bundan koptuk. Şimdi bobini sürüyor, basıyor doları oradan kazanıyor. Öyle mi? Yorulmuyor, terlemiyor, herhangi bir şey yok. İşte onun için altın borsasını doğrusu çok çok önemsiyorum ve bu konuda ilgili kurumlarımız, başta Merkez Bankası olmak üzere daha çok çalışmalı, BİST bu noktada çok daha fazla çalışmalı. Çünkü o ayrı bir özgüven verecektir."