"MHP içerisinde mutlaka milliyetçilik duygusu çok önde olan, ama milliyetçilik duygusu kadar cumhuriyetin değerlerinin, laikliği bunun önemli parçası olarak değerlendirerek söylüyorum, çok önemseyen kalabalık bir kitle var" görüşünü savunan Böke, başkanlık sisteminin referanduma taşınması konusunda yeşil ışık yakan Devlet Bahçeli'nin liderliğini yaptığı MHP'liler hakkında "Bence o kalabalık kitle de esasında bu aşırıya kaçan ve faşist düzeni besleyen kesiminden rahatsız" dedi.
Böke'nin Cumhuriyet'ten Kemal Göktaş'a verdiği mülakatın ilgili kısımları şöyle:
CHP PM'nin bildirisi bir anlamda Türkiye'nin nereye geldiğini gösteren bir metin oldu. Öncelikle bir faşizm tespiti yapıyorsunuz ve buna karşılık CHP'nin şimdiye kadar alışıldık siyaset yöntemleri dışında başka bir siyasete yöneleceğini ipuçlarını veriyorsunuz; belki de ilan ediyorsunuz. Bildirinizde geçen direnme hakkını nasıl kullanacaksınız?
‘BİZLERİ BOĞAN BİR ORTAM YARATIYOR'
Bahsettiğiniz faşist sistemin oluşturulmasında MHP-AKP yakınlaşmasının rolü ne oldu sizce?
‘MHP YÖNETİMİNİN ŞU ANDAKİ DAVRANIŞ BİÇİMİ AKP'NİN TERCİH ETTİĞİ DÜZEN İNŞASI İLE ÇOK ÖRTÜŞÜYOR'
Bu Türk-İslam sentezinde mi ifadesini buluyor? Şunun için soruyorum MHP'ye bir dönem laiklik mücadelesinde özel bir önem atfedenler olmuştu.
Direnme hakkının çerçevesi nedir? İktidar çevreleri bunu kaos olarak algıladı…
Direnme hakkının çerçevesini şuradan koymak gerektiğini düşünüyorum. 15 Temmuz'da Türkiye'de bir felaketin ucundan dönüldü ama yeni felaketlere karşı karşıya kaldık. O gece felakete engel olan üç temel demokratik unsur vardı. Bunlardan bir tanesi parlamentoydu. Hakikaten, dört partinin bir araya gelip demokrasi için bir ortaklık bildirgesi yayınlayabilmiş olması Türkiye açısından çok önemli bir şeydi. İkincisi, basın kendini yeterince özgür hissetti. İnternet daraltılmadı, engellemelere karşılaşmadık. O serbestlik direnme hakkını kullanmaya çağrıya imkân verdi. Üçüncüsü de vatandaş canı pahasına demokratik direnme hakkını kullanmak üzere sokağa çıktı. Bu üç güçse engel olmuş olan Türkiye'de felakete, bugün karşılaştığımız darbeye de karşı koyacak olan güçler mutlaka bunlar olmak zorunda. Esasen tarifi buradan yapmak durumundayız.
‘LAİKLİK İÇİN BEN SOKAKTA GÖSTERİ YAPMAK İSTİYORSAM, TOMA'LARLA KARŞILAŞMAK İSTEMİYORUM'
15 Temmuz'dan esinleniyorsunuz yani…
‘BU BİR SİYASİ PARTİNİN ÜYELERİNE ÇAĞRI DEĞİLDİR'
Bir tür ‘faşizme karşı birleşik cephe' öneriyorsunuz. Faşizme karşı cephede kimler olabilir? HDP ile yan yana gelir misiniz? Çünkü HDP ile yan yana gelmek demek AKP-MHP bloğunun CHP'yi PKK'ya destek vermekle suçladığı o zeminde çok ciddi bir risk de arz ediyor.
Sizin demokratik cephe olarak tarif ettiğiniz şeyi söylerken dikkat edersiniz siyaset ötesi bir şey söyledim. Oraya farklı siyasi görüşler, birbirinden farklı siyasi partiler dahil olabilirler ama bu farklı siyasi partilerin bir olduğu anlamına gelmez. Bir olunan şey ne? Demokrasi mücadelesi. Ama bütün siyasi parti farklılıklar devam ederek… CHP, HDP'nin siyasetini savunmak için bunu yapmıyor. Demokrasiyi savunmak için, demokrasi diyen bütün herkesi dahil eden bir çağrı yapıyor. Yaptığımız çağrıyı net tarif etmek gerekiyor. Yaptığımız çağrı Türkiye'de demokrasi diyen, Türkiye'de özgürlük diyen, Türkiye'nin birlik beraberliği diyen, bölünmemesi diyen, şiddete ve teröre hayır diyen, laiklik diyen, dolayısıyla ‘Cumhuriyet'in öz değerleri üzerinden yeniden inşa sürecine ihtiyaç var' diyen bütün kaygılı ve endişeli vatandaşlarımıza bir çağrıdır. Yani bu bir siyasi partinin üyelerine çağrı değildir. Bu çağrının içinde Türkiye'de bunu hisseden neredeyse bütün siyasi partilere oy vermiş insanlar var.
HDP'li vekillerin ifadeye gitmemesini eleştirme direnme hakkına gölge düşürmüyor mu?
Toplumda artık sıranın CHP'ye geldiğine dair bir kanaat var. Böyle bir yönelim bekliyor musunuz?
CHP bu toplumun bir parçası zaten. Bu faşist düzen yeniden kendini üretmek için ihtiyaç duyduğu düşman, ihtiyaç duyduğu şiddet ortamında CHP'yi bunun dışında tutacak bir durumu yok.
Vekillerinizin tutuklanması endişesi taşıyor musunuz?
Endişe diye tarif etmek doğru değil. Faşist düzen bunu yapabilir ama CHP esasında bu faşist düzene karşı durabilecek en örgütü yapıdır. Bizi korkutamazlar. Buradaki esas şey, bu ikincisi de yani, CHP bu toplumun bir parçası. Herkes hangi endişeyi, kaygıyı yaşıyorsa CHP de bunun ortağı esasında. Ama CHP bu endişe ve kaygıya karşı direnç gösterebilecek en örgütlü ve kapsamlı yapılardan biri.
‘IŞİD BİR İÇ SORUN HALİNE ESASEN DIŞ POLİTİKADAKİ REZALET YÜZÜNDEN GELDİ'
Dış politikada AKP'nin hegemonik yaklaşımı var. Her yapılan ‘milli yararlarımız' olarak sunuluyor. Suriye'de olmamızı, Irak'ta olmamızı, savaş eşiğine gelmiş olmamızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘AKP'NİN KENDİSİ DIŞINDAKİ BÜTÜN TOPLUM KESİMLERİNE KARŞI AÇTIĞI BİR SAVAŞ VAR'
HDP milletvekilleri tutuklandı. Oysa HDP 7 Haziran seçimlerinde yüzde 13 oy aldı. Üstelik bu seçimlerden önce yapılan anketlerde halkın yüzde 25'i de oy verebilirim demişti. Yani oy potansiyeli yüzde 25 idi. Bugün o vekillerin tutuklanmış olmasını nasıl değerlendirirsiniz? AKP bunu yaparak neyi amaçlıyor?
AKP'nin kendisi dışındaki bütün toplum kesimlerine karşı açtığı bir savaş var. Bu da o Savaş cephelerinden bir tanesi bizim kabul edilemez bulmamız HDP Siyasetini kabul etmemiz demek değildir. HDP'nin bir demokratik temsiliyet olmasındandır seçilmiş olmasından kaynaklıdır Dolayısıyla burada savunulması gereken demokrasi diyorsak Eğer ki bunu diyorsak o zaman seçilmişlerin de bu demokratik haklarının elinden alınmamasının yarınını inşa edeceğimiz Türkiye için önemli buluyoruz. Kabul edilemez.
Türkiye Avrupa Birliği yükünden kurtulmak istiyor gibi davranıyor. İdam tartışmasının da bu nedenle çıkarıldığı düşünüyorum. Sizce gerçekten AKP bunu göze alabilir mi?
2016 yılında Türkiye'nin yeniden idamı konuşuyor olması ve bunun esasında AB ile ilişkilerde bir sonuç doğuracak olduğunu bilerek bunun hukuki bir zeminde yapıyor olması tespitinize hak vermeme sebep oluyor. Tespitinize katılıyorum.
‘AKP AB'YLE BU BAĞLARI KOPARMAYI GÖZE ALIYOR'
Peki bunun sonuçları çok ağır olmaz mı?
Peki Rusya, İran Çin gibi seçenekler ekonomik kaybı gidermez mi?
Gideremez. Burada iki ayrı şey var: Avrupa Birliği'ni kendi içindeki birlikteliğini de demokrasiyi yeşertme, birlikte yaşama projesi, bir barış projesi olarak değerlendiriyor isek ve o hukuki çerçeveyi kendimize hedef koyuyorsak, kaybedeceğimiz şey de ekonomide hukukun etkisi olur, ekonomide özgürlüğün etkisi olur. Bakın geçen hafta bu haberleşme hakkına iktidar tarafından yapılan tecavüz, yani interneti kestiği dönemde, çalışmalar 100 milyon dolarlık kayıp olduğunu gösteriyor. Yani özgürlüğün kısıtlanması doğrudan ekonomi kayıplarla yaşantımıza bugün dokunuyor. Ben o özgürlüğün kendisinin de mutlak olarak kaybedilmesinde maddinin çok ötesinde vatandaşımıza dokunan bir kayıp olduğunu biliyorum. Ama bugünden vatandaşımızın hayatını çok dokunan etkileri var, bu tartışılamaz. Bu kadar çok hak kaybıyla ve bunun ekonomik yansımalarıyla fakirleşen bir Türkiye çok maliyetli bence.
‘FAŞİST BİR DÜZEN İNŞA ETMİŞ İKTİDARIN TEK BİR HEDEFİ VAR'
Ama bu iktidar için büyük bir risk değil mi? Seçim uzak ama olacak yine de…
Türkiye için büyük bir risk. Faşist bir düzen inşa etmiş iktidarın tek bir hedefi var, kendi devamlılığını sağlamak. Bu devamlılık için ihtiyaç duyduğu kaynakların kurumasına giden süreçte başka sorunlar yaratarak bizim gözümüzü oradan çeviriyor zaten. Vatandaş bugün zaten o ekonomik sıkıntısını yaşıyor. Bugün zaten daha fakiriz. Türk Lirası her bir kuruş değer kaybettiğinde Türkiye'de müthiş bir refah kaybı oluyor. Bugün rakamlara bakıyorduk, son iki ay içerisinde toplam Türkiye'nin dış borcu üzerinden yaklaşık 44 milyar liralık bir kayıp var. 44 milyarlık kayıp vatandaşın işsiz olması, daha yoksul olması demek, pazarda daha zor alışveriş yapması demek, bunlar zaten yaşanıyor. Bunların konuşulmasına ne engel oluyor? Şiddet engel oluyor, korku, savaş endişesi engel oluyor, terör engel oluyor. Dolayısıyla faşizmin kendisini bu kaygıları unutturacak bir şekilde yeniden üretme ihtiyacı duyuyor. Onun için de bence bu ekonomik riskleri iktidar kendi risk radarına da almış değil henüz.