‘GERİLİMDE İKİ TARAFIN DA SORUMLULUĞU VAR'
Türkiye-AB ilişkilerinin oldukça gerilimli bir döneme girdiğini belirten Ülgen, "Burada açıkçası iki tarafın da sorumluluğu var" dedi. AB'nin uzunca zaman Türkiye'ye karşı ikircikli bir politika yürüttüğünü kaydeden Ülgen, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yani Türkiye tam üyelik müzakerelerine başlamış olmasına rağmen, Türkiye'ye yönelik birçok engel var olmaya devam etti. Zaman içerisinde Türkiye'de de kısmen bu nedenle AB'ye yönelik iştahı azaldı diyelim. Özellikle 2011 yılından bu yana da ilişkilerde kayda değer bir gelişme olmadığı gibi, ilişkiler donma noktasına geldi.
Fakat Türkiye'de bir referandum yapılacaksa AB konularında onun zamanı şimdi değil. Çünkü genelde referandum yapan ülkeler AB ile ilişkilerinde müzakerelerini tamamlamış ve AB'ye girelim mi girmeyelim mi diye soran ülkeler. Bu noktada AB ilişkiler konusunda halk oylamasına gidilmesi için yeterli bir zemin yok. Şu anda hükümetin diplomatik yollarla aşabileceği birtakım zorluklar var. Bu noktada halk oylamasını gerekli kılacak bir kritik karar arifesinde değil Türkiye."
‘AB ile müzakerelere devam edelim mi etmeyelim mi' şeklinde bir referandum örneğinin bulunmadığını vurgulayan Sinan Ülgen, "Hükümet müzakerelere devam etmek istiyorsa eder, etmek istemiyorsa etmez. Bu noktada halk oylamasına gidilecek bir zemin yok. Genelde ülkeler müzakereleri tamamladıktan sonra ‘bu şartlarda AB'ye üye olalım mı' diye halkına sordular. Müzakerelerin ortasında halk oylamasına giden herhangi bir örnek yok önümüzde. Şu anda Türkiye müzakerelerin ortasında" diye konuştu.
‘AB SÜRECİNİN İYİ YÖNETİLMEDİĞİNİN GÖSTERGESİ OLARAK ALGILANABİLİR'
Ülgen'e göre hükümet isterse müzakereleri bitirebilir, onun da siyasi sorumluluğunu üstlenir. Peki, hükümet referanduma giderek bu siyasi sorumluluğu paylaşmak istiyor olabilir mi? Ülgen, bu soruyu ise "Tabii. Ama burada tabii ki hükümet olarak bu aynı zamanda AB sürecinin iyi yönetilmediğinin de bir göstergesi olarak algılanabilir. Çünkü şu anda bu tıkanıkları aşabilmek için hükümetin hâlâ yapabilecekleri var. Bunları yapmadan halkoyuna gitmek açıkçası bir eksiklik olarak görülebilir" yanıtın verdi.
Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan bu krizden çıkmanın yolları olduğunu, hükümetin de yapabilecekleri bulunduğunu vurgulayan Ülgen, "Şu anda örneğin yürüyen bir Kıbrıs müzakeresi var. Kıbrıs eğer çözüme kavuşursa bunun zaten ilişkilere olumlu bir etkisi olacaktır birinci husus. İkincisi, vize serbestisi konusunda Türkiye 2013 yılında bu süreç başlarken üstlenmiş olduğu birtakım yükümlülükler var. Bu yükümlülüklerin bazıları henüz yerine getirilmiş değil. Burada da top Türkiye'de. Yakın dönemde başlaması öngörülen bir Gümrük Birliği'nin derinleştirilmesi müzakeresi var. Bu müzakere de başarıyla sonuçlanırsa bu da bir ivme kazandıracaktır. Dolayısıyla önümüze baktığımız zaman evet bir takım siyasi zorluklar var AB ile ilişkilerde ama buna mukabil bir fırsat penceresinin olduğu alanlar da var" diye konuştu.
‘TÜRKİYE AB'YE ÜYE OLMAK ZORUNDA DEĞİL AMA…'
Peki, AB ile müzakereleri bitirmek Türkiye'yi nasıl etkiler? Ülgen, burada meselenin aslında Türkiye'nin Avrupa normlarından uzaklaşması olduğunu söyledi. "Yani Türkiye nihayetinde AB'ye üye olmak zorunda bir ülke değil" diyen Ülgen, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye üye olmak zorunda olan bir ülke değil. AB'ye üyelik şart da değil Türkiye bakımından. Ama Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve güvenlik alt yapısı Avrupa'yla ve Batı ittifakıyla derin bir ilişki gerektiriyor. Türkiye'nin bu normlardan, burada Avrupa'yı o anlamda bir norm yapıcı olarak görürsek, Türkiye'nin Avrupa normlarından uzaklaşmasının bir maliyeti var. Tabii şu anda AB'den uzaklaşmak aynı zamanda bu AB normlarından uzaklaşmak olarak algılandığı için de ekonomik olarak açıkçası oldukça kanaatimce olumsuz bir karşı tepki yaratması mümkün."