Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerine dönük başlatılan operasyonla tekrar yoğunlaşan basın özgürlüğü tartışması, gazeteci-yazar Enver Aysever'in de gündemindeydi. RS FM'deki ‘Oyuna Devam' programında bugün basın özgürlüğünü tartışan Enver Aysever'in konukları Cumhuriyet gazetesinden Miyase İlknur, BirGün gazetesi Yayın Kurulu üyesi Barış İnce, Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve soL Haber Portalı Genel Yayın Yönetmeni Özgür Şen'di.
Programa ilk bağlanan BirGün Yayın Kurulu üyesi Barış İnce'ydi. Dün hakkında yeni bir davanın açıldığı basına yansıyan İnce, "Bende 6, gazetede ise 135 dava var" dedi. Haftada iki kez adliyeye gittiğini söyleyen Barış İnce "Anne-babamı ayda bir gördüğümü düşünürseniz, savcıyla çok daha samimi olduğumuzu söyleyebilirim. Kibar savcılar, o açıdan bir sıkıntı yok ama aldığımız sonuçlar pek iyi olmuyor" ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet'in geçirdiği soruşturmayla ilgili konuşan Barış İnce, "15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye'de bir ‘Allah'ın lütfu' mantığıyla birlikte gelişmeler yaşanıyor. Bunlardan en önemlisini muhaliflerin temizlenmesi ve başkanlık yolunun açılması şeklinde okuyoruz. O yüzden Saray-AKP rejiminin önünde duran ona karşı herhangi bir söz söyleyen herkesin temizlendiğini görüyoruz. Yapılanların adli bir vaka değil, siyasi bir müdahale olarak okuyoruz. Bu topyekun bir saldırı ve bu saldırıya dayanışmayla karşılık verilmesi gerektiğini düşünüyoruz" dedi.
‘BU KADAR DA OLMAZ' DENİLEN NOKTA'
Halkın haber alma hakkını korumak için de mücadele ettiklerini söyleyen Barış İnce, şunları kaydetti:
"Kendi gazetemizi, kendi işimizi düşünüyor değiliz. Sonuç olarak bizler bu işle bir mücadele de veriyoruz. Halk doğru bilgiye ulaşabilmesi için gazetesine sahip çıkmalı. Cumhuriyet'e yönelik saldırıdan sonra oluşan hava insanların biraz daha bu konuda bilincinin arttığı, ‘ya bu kadar da olmaz' dediği bir nokta. Biz de bu köklü gazetenin geleceğini korumak istiyoruz. Biz zaten farklı bir çizgiye sahibiz, sosyalist bir çizgideyiz ama sonuç olarak Saray rejiminin bunu neden yaptığını bildiğimiz için ona karşı daha aktif bir pozisyondayız. Evet, dediğiniz gibi sosyal medyada çok fazla ‘Cumhuriyet de gitti, geriye ne kaldı' lafı dolaşıyor. Sayıyorlar işte, bu sırada bizim de adımızı geçiriyorlar. Bu gerçekten bir utanç vesilesi ve bizim çalışanlarımız, genç arkadaşlarımız bunları yaşamak zorunda değil. Bir demokratik böyle şeyler olamaz."
‘GAZETE ORADA: İSTER KAPATIRSINIZ, İSTER BENİ TUTUKLARSINIZ'
"Mesela ‘Milli Şef' döneminde kâğıt verilmiyor, gazete kapanıyor. Menderes döneminde Demokratik Parti milletvekili olmasına rağmen Nadir Nadi, gazeteyle başı hoş değil. Milletvekilliğinden ayrılıyor sonra. 60 döneminde sırf ‘Vatandaş Türkçe konuş' kampanyasına karşı çıktığı için, bir de ordudan tasfiye edileceği konuşulan 5-6 bin kadar subayın haberini yaptıkları için Nadir Nadi bizzat Ankara'ya çağırılıyor ve tehdit ediliyor. Nadir Nadi de ‘Beni tahkikat komisyonunda sorguya çeker gibi tehdit edemezsiniz. Gazete orada, ister kapatırsınız ister beni tutuklarsınız' diyor. 12 Mart'a hiç girmedim. 12 Mart baştan aşağı Cumhuriyet'in üstüne çöküyor zaten. Yönetim de değişiyor. 12 Eylül'de bir taraftan Barış Derneği davasıyla bir sürü yazarımız tutuklanıyor, bir taraftan gazete aç-kapa yapılıyor. Bu dönemde de 3 kere kapanıyor galiba. Birinde İlhan Selçuk'un yazısı yüzünden 10 gün, birinde Nadir Bey'in yazısı yüzünden 15 gün, birinde de süresiz olarak kapatılıyor ama 3 ay sonra açılıyor."
CUMHURİYET'İN SUİKASTLARLA DOLU TARİHİ
Miyase İlknur, öldürülen yazarlardan, Cumhuriyet'in başından geçen bombalamalardan örnekler verdi. Saldırılarla ilgili olarak "Aslında bu saldırılar 70'lerde faşist terörle başladı" diyen İlknur,, şunları kaydetti:
"Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, Ümit Doğanay; bu isimler bizim ‘Düşünenlerin Düşüncesi' bölümünde yazan yazarlarımızdı. Server Tanilli yine bir suikasta kurban gidiyordu, tekerlekli sandalyeyle yaşamak zorunda kaldı. Sonraki ilk perdeyi Bahriye Üçok'la açtılar, İslami terörü kullanarak. Arkasından Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Onat Kutlar… Ya hapis, ya ölüm; iki seçenek bırakılıyordu. İlhan Abinin evinin önüne polis kulübesi kurmuşlardı, arka cam kurşunlandı."
Aynı zamanda ‘İlhan Abi' kitabının da yazarı olan Miyase İlknur, İlhan Selçuk'un Ergenekon soruşturmasına dahil edilerek gözaltına alındığı süreci şöyle anlattı:
"Ergenekon çok farklı bir şeydi. Size bir şey söyleyeyim mi… İlhan Selçuk nasıl İlhan Selçuk oldu, bunu bir anıyla anlatayım. İlhan Abi Ergenekon soruşturmasında gözaltına alındı, 3 gün sonra da serbest kaldı. Geldi, konuşuyoruz baş başa. Ne olduğunu sordum. Abuk sabuk şeyler sormuşlar gözaltında. Üniversite hocalarını falan İlhan Abi etkiliyormuş. Daha o zaman üniversite hocaları da içeride değil ama. İlk Kemal Alemdaroğlu, Doğu Perinçek ve İlhan Abi'yi beraber aldılar. Onun dışında bir sürü kişi var ama onlar etkisiz eleman. İlhan Abi ‘Bir şey söyleyeyim mi size' dedi; ‘Türk ordusuna operasyon çekiliyor'. Daha bir tek subay gözaltına alınmamış. Bir tek Veli Küçük'ü almışlar, o da kamuoyunu hazırlamak için. Ne alakası var abi onunla bunun, dedim. ‘Onlar beni sorguluyorlardı güya ama ben de 3 gün boyunca onları sorguladım' dedi. Zekeriya Öz'den değil, polislerden bahsediyorum. Bunlar Türk ordusuna ve karşı çıkabilecek kamuoyunu oluşturacak üniversitelere operasyon yapacaklardı. ‘Hedef bu, biz değiliz' dedi ve gerçekten öyle oldu. İkinci olarak da ‘Bu işi uzatıp duracaklar ve benle yaşıtlarım savunmamızı yapamadan öleceğiz' dedi, o da çıktı. O tarihlerde daha bir tane subay alınmamışken olayın için görebilmişti ilhan Abi.
Miyase İlknur'un ardından OdaTv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan yayına bağlandı. Pehlivan, basın özgürlüğü konusunda şu demeci verdi:
"Biz Odatv'yi yaklaşık 10 yıl önce kurmuştuk. Bu süreci ikiye ayırabiliyorum. Hani milat derler ya, 2013'ün de biz gazeteciler için milatlık durumu vardı. Neydi bu? Ben 2013 yılına kadar onlarca kez Fethullah Gülen ve cemaatinin açtığı davalarla boğuştum. Bunlardan birinden dolayı, bir kumpasla içeri girdik hatta. Fethullah Gülen'le ilgili yaptığımız haberlere düzenli olarak dava açılırdı. Çok ilginçtir, mesela Odatv davasından dolayı hapisteyken beni cezaevinden bir duruşmaya götürdüler. Yargılandığım dava benim yaptığım bir haber değil, Gülen'le ilgili ben hapisteyken yapılan bir yorumdan dolayı 5 ay hapis cezası aldım. Bu kadar kabus günlerdi. Şimdi ne oldu? Cemaat-AKP savaşı başladı ve şikayet eden aktörlerle yargılayan aktörler değişti."
Enver Aysever, Barış Pehlivan'ın son yaptığı "Cumhuriyet soruşturmasını başlatan savcı FETÖ'den yargılanıyor" haberini sordu. "Cumhuriyet'e operasyon yapan savcının kim olduğunu araştırırken o savcının bir FETÖ davası sanığı olduğunu gördüğümde gözlerime inanamadım, isim benzerliği mi diye düşündüm" diyen Pehlivan, şunları söyledi:
"Biz şunu tartışıyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, etkin ve adil yargılama için öncelikli şartlardan birisinin soruşturmayı yürüten savcının o suça karışmamış olması, ona böyle bir suç isnat edilmemiş olması gerekiyor. Evrensel hukuk falan, hiçbir şekilde bağdaşmayacak bir şey bu. Aslında Türkiye'nin yerleştiği hukuk düzenini de çok güzel simgeleyen bir mesele. Özetle bu soruşturmanın hemen bitirilmesi gerekiyor, gözaltına alınan yazarların acilen serbest bırakılması gerekiyor. Aklım hayalim almıyor bu işi."
‘AVUKATLAR BİLE KAÇ DAVAM OLDUĞUNU BİLMEZ'
Pehlivan, Odatv'nin süren kaç davası olduğu sorusu üzerine: "Bunun kesin bir rakamını bilmiyorum. Ama ben Odatv Genel Yayın Yönetmeni olarak yüze yakın soruşturma ve dava geçirdiğimi biliyorum, daha da geçireceğe benziyor. Ama şu an hakkımda açılan kaç soruşturma veya dava var, bunu avukatların bile bileceğinden emin değilim" dedi.
‘BİZ ‘BU DAVALAR BİZE NEDEN AÇILIYOR' DİYEMEYİZ'
Son olarak, Twitter fenomeni ‘Başkentçi' hesabından atılan mesajlara göre iktidarın hedefinde olan basın kuruluşlarından soL Haber Portalı'nın Genel Yayın Yönetmeni Özgür Şen programın konuğu oldu. "Bizim de hakkımızda çok sayıda dava var. Bunları ne biz ne de avukatlarımız takip edebiliyorlar" diyen Özgür Şen, "Bu program için kısa bir hazırlık yapalım dedik ama işin içinden çıkamadık" diye konuştu:
‘BİZ FETHULLAH YÜZÜNDEN MAHKUM OLURKEN ŞAKIR ŞAKIR ALKIŞLIYORLARDI'
soL Genel Yayın Yönetmeni Şen, 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili son çıkan belgeler ve görüntüler ışığında "Sorumluların istifa etmesi gerekmez mi?" şeklindeki soruyu şöyle yanıtladı:
"Az önce başladığım kısımla bunun arasında bir örnek verip sonra senin soruna bağlamaya çalışacağım. Bugün Fethullah Gülen hakkında atıp tutanlar daha birkaç yıl önce biz yaptığımız Fethullah Gülen haberlerinden dolayı yargılanırken kıs kıs gülüyorlardı. Al sana hukuk! Biz Gülen hakkında haber yapıyorduk, arkasından ceza yiyorduk, cezalar alkışlanıyordu. Bugün o gün bizim dediklerimizden çok daha fazlasını bizzat en yetkili ağızlar söylüyor, değil mi? Peki herhangi bir dava var mı, yok. Bu nasıl bir ikiyüzlülük o zaman. 3 yıl önce soL'un yaptığı haberlerden dolayı Fethullah Gülen yüzünden mahkum oluyorken şakır şakır alkışlıyorlardı. Bugün daha fazlasını diyorlar."
‘AMA BU CUMHURİYET BİZİM DE CUMHURİYETİMİZ'
"Bu ikiyüzlülük bize şunu da gösteriyor… Biz bu cemaatlerle, tarikatlarla mücadele ederken, çok açık söyleyeyim, devletin hiçbir kurumuna güvenemeyiz" diyen Özgür Şen devamla şu ifadeleri kullandı:
"Orada pek çok şeyden haberdarlarmış, oradan düğmeye basamamış, tasfiye edememişler, evet. Ortada korkunç bir trajedi var. Kendi kurdukları devlete sahip çıkamamışlar, çok doğru. Ama bu cumhuriyet bizim de cumhuriyetimiz. Onlar sahip çıkamadıysa, onlar yapamadıysa biz yapacağız, biz sahip çıkacağız. Bence top bizde. Bu hukuk meselesinde de böyle, biz mücadelede geri adım attığımızdan dolayı kaybediyoruz demiştim. Aynısı cemaatler, tarikatlar, bu garip örgütlenmeler için de geçerli. Benim bunların temizleneceğine, tasfiye edileceğine dair hiçbir itimâtım yok. Bu işi bunlar yapmayacak, bizler yapacağız."