Leipzig Basın Özgürlüğü ve Medyanın Geleceği Ödülü, eski Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'e verildi. Herhangi bir gerekçe gösterilmeden yurtdışına çıkışı yasaklanan Can Dündar'ın eşi Dilek Dündar ise Türkiye'deki adli süreç ve medya üzerindeki baskıları Deutsche Welle Türkçe'ye anlattı. Dündar, "Can'ın Türkiye'de sadece adli bir sorunu yok, can güvenliği sorunu da var. Türkiye'ye dönmesine taraftar değilim" ifadelerini kullandı.
Şu anda Can Dündar'ın Türkiye'deki yargılanma süreci ve hukuki durumu ne aşamada?
Sizin pasaportunuzun iptal edilmesi nasıl gerçekleşti? Bu konuda resmi mercilerden bir yanıt alabildiniz mi?
Can'ın ‘Tutuklandık' kitabının Almancaya çevrilmesi dolayısıyla Almanya'da bir tanıtım toplantısı vardı, ona gidecektim. Havaalanında biletimi aldım, bavullarımı verdim. Son olarak polis kontrolünde bana pasaportumu kaybedip kaybetmediğim soruldu. ‘Hayır' yanıtı verince, polis memuru pasaportumun iptal edildiğini söyledi. Daha sonra polis merkezine götürüldüm. Burada bana ait bilgiler, Organize Şube ve Terörle Mücadele Şubesi'ne soruldu. Can Dündar'ın eşi olduğum anlaşılınca, "Pasaportunuz sistemde zayi gözüküyor, o yüzden el koyuyoruz" dediler. Daha sonra avukatlarım aracılığıyla İstanbul Emniyeti'ne pasaportuma el konma gerekçesini bir kez daha sordum. Aldığımız cevap, "Memleketi terk etmesinde, ülke güvenliği açısından sakınca vardır" oldu. Şimdi bir üst merci olan İçişleri Bakanlığı'na başvuracağız.
FETÖ operasyonları kapsamında eşi ya da yakını FETÖ şüphelisi olan aile fertlerinin pasaportlarına el konulduğu ya da gözaltına alındığı basına yansıdı. Sizinki de böyle bir uygulama mıydı?
Siz Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden olan 90'lı yıllarda habercilik yapmış bir isimsiniz. 90'ları yaşamış biri olarak bugünün Türkiyesi'nde olanları nasıl yorumluyorsunuz?
Bunu söylemek çok üzücü ama 90'larda her şeye rağmen tünelin ucunda bir ışık varmış gibi geliyordu. Şimdi de bu umudu yitirmek istemiyorum ama o zamanlardan daha karanlık geliyor bana. Türkiye daha da fazla karanlığa savruluyormuş gibi hissediyorum. Hiçbir gerekçe gösterilmeden gazeteler, televizyonlar, radyolar kapatılıyor. İnsanlar küçük bir tweet'lerinden dolayı gözaltına alınıyor. Öte yandan devletin baskısını görmeyen ve hatta muhalif gazetecilere yönelik operasyonları destekleyen medyada ise müthiş bir dezenformasyon ve otosansür var. Ben şu anda Türkiye'nin durumunu raydan çıkmış bir trene benzetiyorum maalesef. Muhalif kesimlerde de bir yorgunluk ve endişe olduğunu düşünüyorum. Herkes birçok şeyden şikayet ediyor ama sokağa çıkmıyor, korkuyor.
Can Dündar, şu anda Avrupa'da ve Türkiye'de OHAL dönemi sürdüğü müddetçe Türkiye'ye dönmeyeceğini açıkladı. Eşi olarak, siz bu kararı nasıl karşıladınız?
Ben Can'ın bu kararını destekliyorum. Can'ın Türkiye'de sadece adli bir sorunu yok, can güvenliği sorunu da var. Biliyorsunuz, bir suikast girişimi yaşandı. Şu anda da ‘vatan hainliği' Türkiye'de çok revaçta bir kelime. Ben bu dönemde gelmesine hiç taraftar değilim. Burada olmamasında yarar var diye düşünüyorum, ona da bu telkinde bulundum. Can Avrupa'da, özellikle Almanya'da sivil toplum örgütleri ve gazeteciler tarafından destekleniyor. Bu mesleki dayanışma açısından bizim için mutluluk verici. Bu anlamda Leipzig Basın Özgürlüğü ve Medyanın Geleceği Ödülü de bizim için moral oldu.