Kişisel internet sayfasında Rus-Türk ilişkilerindeki gergin 7 aylık süreci değerlendiren Gazigil şu ifadeleri kullandı: "İstemesek de acı ve yaralayıcı sürprizler de dönem dönem yaşanabiliyor. Üç buçuk yıl önce Moskova'da görevime başlarken ülkemin Rusya ile ilişkileri tarihinin en yüksek seviyesindeydi. İki tarafın da bu ilişkileri daha da ileriye götürmek için ne kadar hassas bir tutum içinde olduğunu hatırlıyorum. 2015 yılının sonuna kadar bu seviyede devam eden ilişkiler hepimizin bildiği gibi 24 Kasım 2015 günü yaşanan ve Türk yetkililerinin ‘istenmeyen olay' şeklinde tanımlayarak üzüntülerini dile getirdiği vakadan sonra bambaşka bir görünüm almaya başladı. Olaydan sonraki ilk günler, yıllar boyunca büyük bir özen ve dikkatle inşa edilen muazzam bir yapının çöküşünün andırır gibi, ilişkilerin neredeyse kopma noktasına geldiğine şahit olduk. Devletler arasındaki bir sorun bir anda toplumlar arasındaki ilişkileri de etkileyecek kadar derin bir etki yarattı. Özellikle medya kuruluşlarının, diğer ülke ile ilgili olumsuz şeyler yazma iştahı ve sonu gelmeyen enformasyon savaşı atakları süreçle ilgili normal şeyler düşünmemizi bile engellemeye başladı."
‘TÜRKLER SOKAKTA BULDUKLARI BİR RUS'A YARDIM EDER Mİ?'
Ülkeler arasındaki iyi ilişkilerin garantisinin o ülkelerin halklarının birbirine karşı duyduğu sempatiyle bağlantılı olduğunu vurgulayan Gazigil şöyle devam etti: "Diplomasi kendi ülkenin çıkarlarını savunmayı öncelikli kılar ve aşılamayacak sorunların olmadığına, her türlü problemin diyalog ve iletişim' yoluyla çözülebileceğine inanılır. Bizler de bu sıkıntılı süreçte Moskova'da görevimizi sürdürürken bu prensiple hareket etmeye çalıştık. Evet ortada bir sorun vardı, ancak bizim görevimiz bu sorunu daha da tırmandırmak ve içinden çıkılmaz bir hale getirmek olmamalıydı. Rusya ile Türkiye'nin her zaman iyi ilişkiler içinde olacağına inanan birisi olarak benim için bu sürecin yaralayıcı olduğunu söylemeliyim. Bu süreçte unutamadığım bir iki olayı paylaşarak bu süreci nasıl yaşadığımızı anlatmak istiyorum… Bu tür olayların çocuklar üzerindeki etkisi elbette büyüklerden daha derin oluyor. Çocuğumun Rus öğretmeninin beni telefonla arayarak, ‘o çocuk bizim çocuğumuz. Lütfen onu okulundan ve bizlerden ayırmayın' deyişi o günlerde duyulabilecek en güzel sözlerden biriydi. Mart ayında bir gün eşimle birlikte büyükelçiliğe yakın bir sokakta yürürken yerde kanlar içinde yattığını gördüğümüz bir ihtiyara yardım etmek için ambulans çağırdık ve bir ayağı felç olan bu yaşlı adamı, evine kadar koluna girerek götürdük. Adam bizim yabancı olduğumuzu anlayınca nereli olduğumuzu sordu. Biz de Türk olduğumuzu ve elçilikte çalıştığımızı söyledik. O anda yaşlı adamın kendisinden daha yaşlı olan annesi evden çıkarak yanımıza geldi. Kim olduğumuzu sordu. Türk olduğumuzu duyan kadın, ‘Nasıl yani, şimdi siz Türkler sokakta bulduğunuz bir Rus'a yardım mı ediyorsunuz? Böyle bir şey nasıl olabilir?' diye hayretle konuşmaya başladı. Ben de, ‘Biz sizin komşunuzuz, elbette yardım edeceğiz' deyince, ‘Ruslarla Türkler arasında böyle bir şey olabileceği asla aklıma gelmezdi?' diyerek bize uzun uzun teşekkür etti. Hem adamın hem de annesinin propagandanın acımasız etkisine maruz kaldıkları anlaşılıyordu."
‘RUS-TÜRK İLİŞKİLERİ SİYASETİN DE ÜZERİNDE BİR DERİNLİĞE SAHİP'
Gazigil ayrıca şunları ifade etti: "Bir başka gün ise katıldığım bir programın çıkışında, tanıştığım hemen herkes ‘Bu sorunlar ne zaman bitecek? Artık Türkiye'ye tatile gitmek istiyoruz' diyordu. Benim için bu sorular aslında ilişkilerin geleceği ne olacak sorusuna verilen bir cevap gibiydi. Çünkü sıradan Rus halkı ısrarla ilişkilerin ne zaman düzeleceğini soruyordu. Taksi şoförlerinden medya mensuplarına kadar muhatap olduğum herkes bu sorunun bitmesi gerektiğini dile getiriyordu. Yani Rus halkı, Türkiye ile düşman olmayı ve bu düşmanca tavrın devamını istemiyordu. Türk halkı da yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen Rusya'yı ve Rus halkını düşmanı olarak kabul etmedi. Burada en sevindirici olan şey ise, yapılan bütün propagandalara rağmen halkların barıştan ve dostluktan yana tavır sergilemeye devam etmeleri oldu. Şüphesiz Rusya'nın sorun yaşadığı tek ülke Türkiye değil. Diğer ülkelerle ilişkileri konusunda söz söylemek gibi bir hakkım da yok. Her ülkenin başka ülkelerle dönemsel olarak karşıtlıklar ve gerilimler yaşaması arzu edilmese bile normaldir. Ancak başından beri Türkiye ile Rusya'nın düşman olmaması gerektiğine inanan bir insan olarak, oluşabilecek düşmanlığın iki ülke halkı tarafından engellendiğini ve düşmanlığa geçit verilmediğini düşünüyorum. Bu da ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin siyasetin de üzerinde bir derinliğe sahip olduğunu ve karşılaşabileceğimiz sorunları bu derinliğe dayanarak çözüme yönelik imkanımızın olduğunu gösteriyor."