Çin'de düzenlenen dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinin liderlerini buluşturan G20 zirvesinde Suriye'den Güney Çin Denizi'ne uzanan geniş bir coğrafyadaki krizler konuşuldu ancak asli gündem küresel ekonomideki tıkanıklık oldu. Dünya nüfusunun üçte ikisi ile GDP'nin yüzde 80'ini temsil eden ülkelerin liderlerinin gündemini ve tartışmaları iktisatçı Ümit Akçay ile konuştuk.
‘KRİZDEN SONRAKİ POLİTİKALARIN İŞE YARAMADIĞI GÖRÜLDÜ'
G20'nin 2008 krizinden sonra dünyanın önde gelen ülkelerinin, krize karşı geliştirecek politikalar konusunda koordinasyon sağlaması için bir forum olarak kurulduğunu anımsatan Akçay, bu yılki gündemi de esas olarak ekonomik büyümenin canlandırılması için yapılması gerekenlerin oluşturduğunu belirtti. Akçay şöyle devam etti:
"Özellikle IMF'nin G20'den önce aslında ekonomik gündeminin çerçevesi belirlendi: 2008'den bu yana kriz öncesi dönemdeki ortalama büyüme oranlarına dünya genelinde ulaşılamaması. 2008 krizi, ABD'de firma iflaslarının ardından artık devletlerin iflası düzeyine geldiği bir krize dönüştü. 2012 sonrasında da yükselen piyasalar olarak adlandırılan ve aralarında Türkiye, Rusya, Çin gibi ülkelerin de olduğu ülkelerde ekonomik yavaşlamanın başlaması üzerine kriz devam etti. Bütün bu aşamalar boyunca izlenen politika, krizden çıkış için gerek gelişmiş ülkelerin gerekse de gelişmekte olan ülkelerin izlemiş olduğu politikaları sonucu bunun işlemediği ortaya çıktı. G20'nin konusu da ‘burada ne yapılması gerekiliyor' idi."
Ancak tıkanan bu sistem krizine karşı ülkelerarası kabul edilmiş tek bir hareket şekli olmadığının, hatta en son G7 zirvesinde ülkeler arasındaki çatallanmaların belirginleştiğini söyleyen Akçay "Almanya, kemer sıkma politikalarına vurgu yaparak bu çatallanmanın bir blogunu temsil ediyordu. Avrupa genelinde krizden çıkış için uygulanan politikaların ana yörüngesini kemer sıkma olarak belirlenmesinde Almanya'nın büyük etkisi var. Bunun karşısında ise ekonomik büyümede zorluklar yaşayan Japonya ve hemen arkasından Kanada, kemer sıkmadan daha uzak ekonomik büyümeyi canlandırıp harcamaları artıracak kamunun daha devreye girebildiği politikalar önermeye başladı" tespitinde bulundu.
‘IMF'DEN TÜRKİYE ESİNLİ MODEL'
IMF metinlerinde dahi bu yarılmanın görülmeye başladığını ifade eden Akçay, "IMF, G20'nin gündemini tespit ederken birtakım öneriler yaptı. Önerilerin en önemlisi ülkelerin iç talebin artırılması yönünde önlemler almasıydı. Bunu nasıl alırlar sorusunun cevabı ise Türkiye'de var. Türkiye'de uygulandığı gibi alabilirler. 1 Kasım'dan itibaren Türkiye'de asgari ücretin artırılması, hane halkı tüketimini artıracak kredi genişletilmesi, faizlerin düşürülmesi gibi uygulamalar gerçekleşti. IMF bunu daha genelleştirilmiş bir paket olarak önerdi" dedi.
Sınıf farklılıklarının belirginleşmesiyle, IMF'den pek de duyulmayan, ekonomik büyümenin daha kapsayıcı olması gerektiği ve gelir dağılımının adaletini sağlamaya yönelik tedbirlerin alınması gerektiğine dair mesajların da verildiğinin altını çizen Akçay şu tespiti yaptı:
"Ekonomik büyüme küreselleşme olarak da tabir edilen süreçle birlikte dünya genelinde toplumun üst refah kesimlerinin daha zenginleşmesine, orta ve alt kesimin daha da yoksullaşmasına neden olmuş. ABD'de zenginlerin daha da zenginleşmesi, yoksulların daha da yoksullaşması bir vaka haline geldi. 2008 sonrası bunlara hiç dokunmadan sadece bankaların kurtarılması gibi, yapıyı devam ettiler politikalar yüzünden yoksullar daha da yoksullaştı. Ortadaki sorun şu ki, ekonomik büyüme canlansın isteniyor. Tamam canlansın. Peki, nasıl olacak? Yoksulların tüketim yapması gerekiyor. Bunun için de gelir artışı gerekiyor. Gelir artışı için şu anda borçlandırarak kredi vererek bu insanların gelirini destekleme çabası var. Buradan bir çözüm çıkmasını kimse beklemiyor. G20'nin de bir yaptırım gücü yok zaten. Olsaydı dahi üzerinde uzlaşılacak tek bir politika çerçevesi ortada yok."
‘ABD İLE ÇİN EKONOMİSİNİ AYIRMAK MÜMKÜN DEĞİL'
Dünyanın farklı yerlerinde ülkelerin farklı kurumsallaşmaları, ülkelerin farklı ekonomik yapıları olduğunu söyleyen Akçay, "Ancak bunları ayrıştırmak zor artık. Şangay Beşlisi, farklı bir iktisadi sistem öngörmüyor. Avrupa'dan ya da ABD'den farklı bir model değil. Keza bugün Çin dediğimiz modeli ekonomide ABD ile ayrıştırmak çok zor. Çünkü Çin'de üretim yapan çokuluslu şirketlerin çok büyük bir kısmı ABD'den geliyor. Çin'in elde ettiği ticaret fazlası da gidip ABD hazine kağıtlarına yatırılıyor. Bu ekonomileri artık gerçekten ayırmak mümkün değil" diye devam etti.
‘DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE KAPİTALİZME ALTERNATİF YOK'
Kapitalizme alternatif ya da onu reformize edebilecek, daha sosyal adalet gözetecek bir ekonomik politikanın dünyanın herhangi bir yerinde uygulanmadığının altını çizen Akçay, İktisadi olarak en iyi, en düzgün teoriyi bilmiyoruz ve o yüzden uygulayamıyoruz diye bir sorun yok bugün. Hiçbir zaman da olmadı. Bu teoriler her zaman var. Her durumda yapılacak senaryolar mevcut. Bilimsel olarak bunları yapıyoruz. Ancak bunlar arasından A, B, C, D seçeneklerinden hangisinin uygulama geçeceği, ülkeler arasındaki güç dengesi, ülke içindeki sınıfsal dengeler ve kurulan ittifaklarla ilgili" yorumunu yaptı.
2008'den bu yana tüm dünyada, mevcut birlikleri sarsacak düzeyde bir alternatif örgütlenmiş olmadığını dile getiren Akçay, 2008'in hemen ardından bir ‘eğik düzlem' oluştuğunu söyledi:
"Bunun içine Occupy Wall Street'i koyabiliriz, Avrupa genelinde kemer sıkmalara karşı yapılan sendikal grev dalgalarını ekleyebiliriz. Arap coğrafyasındaki isyanların da ekonomik temelli olmadığını söyleyemeyiz. Hepsinin ortak özelliği saman alevi gibi parlayıp sönüyor olması. Kurumsallaşıp bu toplumsal enerjiyi akıtabilecek kurumsal bir ideolojik politik örgütlerin ortaya çıkmıyor olması sorunu var. Bunun anlamı şu; sistemin elitleri tarafından tehdit olarak algılanmadığı sürece var olanın devamını getirmek, onlar için uygun bir senaryo. 2008'den bu yana daha fazla neoliberalizm uyguladık. Sistemin çalışmadığı belli. Zaten krize giren bu sistemdi. Peki, neden bunları hâlâ uygulamaya devam ediyoruz. Çünkü alternatif olarak güç dengesini sarsacak bir toplumsal hareket ortada yok. Bu böyle oldukça biz G20'lerde tartışılan ekonomi politikasını, sıkışmayı yaşamaya devam edeceğiz. Kapitalizm üçüncü büyük krizini yaşıyor. 29 ve 70'lerin sonunda yaşananlara baktığımızda, 2008'den sonra yaşanacakların başındayız."