Sanatçı Levent Üzümcü'yle, çağrıcıları arasında yer aldığı, 4 Eylül günü saat 17.00'de İstanbul Kartal'da yapılacak ‘Gericiliğe, Emperyalizme ve Darbecilere karşı' miting üzerine söyleştik.
4 Eylül'de yapılacak mitingin çağrıcıları arasında yer alan tiyatro ve sinema oyuncusu Levent Üzümcü boyun eğmeyen, dimdik durabilen insanların birbirlerine varlıklarını hissettirmeleri gerektiğini belirterek ‘Bir aklın tüm ülkenin kaderini değiştirebileceğini biliyoruz' diyor. Üzümcü, Türkiye'de koşullar daha da ağırlaşmışken Yenikapı'da ilan edilen ‘milli mutabakat' için ‘Ya milli değil ya yok' ifadelerini kullanıyor.
"Cemaatin bu noktaya gelmesinde onlarla işbirliği yapmanın Anayasal suç olması lazım. Sorumlu olanların hiçbiri bedel ödemedi. Bu bedeli kaçak yapıda Cumhurbaşkanı'nı ayakta alkışlayanların ödetebileceğini zannetmiyorum."
‘TAM BAĞIMSIZLIK İSTEDİĞİ İÇİN 24 YAŞINDAKİ ÇOCUĞU ASANLARIN TORUNLARI DEĞİLİZ'
4 Eylül mitingi ne ifade ediyor, insanların neden bu mitinge katılmaları gerektiğini düşünüyorsunuz? Türkiye'deki mevcut tabloda nasıl bir etki yaratmasını bekliyorsunuz?
Bir kere bu miting ‘biz varız' demek. Bunun da çok önemli olduğunu düşünüyorum.
İnsan niye gerici olur ki? Bugününe karşı umutsuz olduğu için, bugünün onun ihtiyaçlarını karşılamamasından dolayı ve bugünün yalanlarından, ileri görüşlülüğü olmamasından dolayı insan gerici olur. Bildiği tek şeyin 1453 olmasından dolayı gerici olur.
4 Eylül'e gelecek insanları kandırabilir misin peki? Neyle kandıracaksın, ne diyeceksin? Onlar gericiliğe karşı yarınları, çocuklarının geleceğini önemseyen insanlar. Rasyonel bakan, gerçekleri gören insanlar. Zamanında, tam bağımsızlık isteyen 24 yaşındaki çocukları asan insanların torunları değiller. 1980'den sonra askeri cuntanın yaptığı referanduma yüzde 90 küsürlerle oy verenlerin torunları değil bu insanlar.
Bizim çok fazla çocuk yapmıyor olmamız bizi haksız kılmaz ki! Görüyorsun IŞİD'e katılanları. Hiç düşünmeden 10 tane çocuk yapıp onları her türlü görüşün birer kölesi haline getirebilecek bir sessizlikle çocuk büyütmek peşinde koşmadık ki biz. Biz çocuklarımıza daha iyi bir dünya, Türkiye bırakmak istiyoruz.
İlkeli olmak, istediğine sahip çıkmak kolay iş değildir. Her babayiğidin harcı da değildir. Umut bitmez. Var olmamız en büyük umudumuz. Örgütlü olmak, birbirimize yaslanmak, birbirimize hata yapmamak zorundayız. İçinde insan sevgisi olanların varlıklarını hissettirmesi lazım. Omuz omuza olmaları ve bunun sorumluluğunda yaşamaları lazım. Sadece 4 Eylül mitingine bir nedenden ötürü gitmekle yetinmemek, yaşamını adapte etmek lazım. Yaşamında dimdik durabilen, boyun eğmeden durabilen, hayatındaki iyilikleri başkalarıyla paylaşabilen, onlara varlığını hissettirebilen insanlar lazım.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi adı verilen yerde yapılan son zikir olayından sonra, niyetlerinin ne olduğu çok açık artık. Ama bununla baş etmek zor değil. Hiç bıkmadan, usanmadan baş etmek zorundayız. Başka yolu yok bunun.
‘CHE İÇİN EDİLEN SÖZLER, 'CAMİDE İÇKİ İÇTİLER' HİKAYESİYLE AYNI''
TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Che Guevara için ‘infazlar yapan katil kişilik, eşkıya' şeklinde sözler sarf etti. Che Guevara'nın Küba'sı ABD'nin sistematik ve büyük komplolarını, sızma girişimlerini boşa düşürmeyi başardı. Türkiye'de ise, arkasında ABD'nin olduğu belirtilen kanlı bir darbe girişimi yaşadı. Hatta Kahraman'ın başkanı olduğu Meclis bile bombalandı. Che Guevara'nın Küba'sında bu girişimler boşa düşürülürken, Kahraman'ın yöneticileri arasında olduğu Türkiye'de ABD bu girişimlerini neden hayata geçirebiliyor?
Bu lafı eden insan kendisine Amerikan gemilerini kıble yapan insan. 6. Filo buraya geldiğinde, bu beyefendinin başında olduğu Türk Talebe Birliği, Amerikan 6. Filosu'nun gemilerini kendilerine kıble yaptılar. Şimdi biraz önceye dönüyoruz; emperyalizmin o müthiş bağlantılarına geliyoruz. Bu tarz sağlam olmayan yapıların içerisine her türlü fikri sokabilirsiniz.
Korkunç bir sistemden bahsediyoruz, Fethullah Gülen organizasyonuyla ilgili. Sırf sosyalist oldukları için ceza gören insanlar var bugün Türkiye'de. Bu adamları, bu hale getiren siyasilerden bir tane bedel ödeyen yok gördüğün üzere. Onları var eden sistem bu.
Bu kadar çok içine sızılan bir ülkede, her şeyin olabileceğini biliyoruz. Bunun bedelinin ödenmesi, Anayasal bir suç olması lazım. Ama bugün yargı yılının açılışında kaçak yapılan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, Cumhurbaşkanını ayakta alkışlayan yargıçlarının bunu yapabileceğini zannetmiyorum.
‘ARASINA YÜZYILLAR GİRMİŞ İNSANLAR NASIL BİR ARADA YAŞAYACAK?'
Kim yapabilir bunu? 4 Eylül mitingi böyle bir moment de yaratabilir mi?
Tabii ki. Farkına varmak lazım, örgütlenmek lazım. Yaşam alanlarını korumak lazım.
Bu kadar kutuplaştırılmış bir toplumda nasıl bir arada yaşayacağız? Arasına yüzyıllar sıkışmış insanlar nasıl bir arada yaşayacak? Daha fazla akla, daha fazla öngörüye ihtiyacımız var.
4 Eylül mitingi, bunlarla ilgili çok önemli bir şey olabilir. Sahip çıkmadığın şey senin değildir. Sayı önemlidir ama fikir de önemlidir. Biz bunu iyi bilmez miyiz; bir aklın gelip de bütün ülkenin kaderini değiştirmesini? Ama aklın diyorum. Biz bunu gayet iyi biliriz.
‘ERDOĞAN'A GÖRE SANDIKTA KAZANIRSA BÜTÜN SUÇLARI SİLİNECEK'
Cemaat tarafından kandırıldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan yargılanmalı mı?
‘Milletim ve Rabbim beni affetsin' dedi. Bugünkü dünyanın karar verici hakimi olarak milleti görüyor. Bu ayağa kalkan hanımefendileri, beyefendileri görmüyor. Sandıkta eğer kazanmaya devam ederse, bu suç olup olmadığını nedense tartıştığımız kandırılma durumu, silinecek. Yaşadığımız dünyanın bütün suçları temizlenecek. Kendisi tarafından olduğu düşünülen diğer dünyanın suçları da, Rabbinin onu affetmesiyle çözüleceğini söylüyor. Yani bu beyefendilerin, hanımefendilerin gidip orada yargı yılı açılışı yapmalarının hiçbir anlam ve önemi kalmıyor o zaman. O yüzden Bursa'nın bir yerinde durduğun arabadan çıkan sarhoş ve ehliyetsiz adam ‘Ben AKP'nin bilmem neredeki üyesiyim' diyebiliyor.
‘O MUTABAKAT YA MİLLİ DEĞİL YA DA YOK'
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş değerleri yok edilmiş durumda diyorsunuz; darbe sonrasında OHAL ve kanun hükmünde kararnamelerle iktidarın tepki çeken uygulamaları daha da belirgin hale geldi; işçilerin, memurların, sanatçıların, akademisyenlerin, gazetecilerin, halkın koşullarında bir iyileşme yok. O zaman Yenikapı'da Meclis'teki muhalefet partileri ile iktidar arasında ilan edilen milli mutabakat neyin üzerine sağlandı?
O mutabakat ya milli değil ya da yok. Hepimiz ana muhalefetin içine düştüğü ya da düşürüldüğü durumu görüyoruz. Katılmazsan darbeci, katılırsan milli mutabakatın parçası yapacaklar seni.
‘Seçilmiş bir Cumhurbaşkanı, ona itaat edeceksiniz' diye bir şey yoktur ki. İtaat edilmesi gereken tek şey adaletin evrensel ilkeleridir; halka yalan söylersen suçlusundur. Bu düzen, bu mutabakat bizi; bu ülkede aklı, fikri, vicdanı hür insanları ezme projesi.
‘BENDE TANK, TOP, TÜFEK Mİ VAR'
Sosyalist Enternasyonal'de yaptığım askeri ve sivil darbe karşıtı konuşma nedeniyle işime son verdiler. Dava açtım, dava şimdi Danıştay'da ve işte bu, adaleti bir kişinin tahakkümüne veren insanlar benim hakkımda karar verecekler. Böyle bir şey olabilir mi! Yürütmeyi durdurma kararı bile almadılar. Sanki ben MİT'te çalışıyorum, bilgilere erişeceğim. Yürütmeyi durdurma kararının reddi sadece askerde ve MİT, kolluk güçleri söz konusuysa oluyormuş. Davası sürerken görevini sürdürmesi istenmezmiş. Bende tank, top, tüfek mi var ya!
4 Eylül'de Kartal'da yapılacak miting bunlara çözüm olur mu?
Bir şey varsa çözüm de olur. Varlığı çözüm demek olabilir. Bir aradasın, örgütlü olmak çok önemli. Ülkede olup bitenlerden gerçekten rahatsız olan çok büyük bir kitle var. Milyonlarca insan var, dünyadaki pek çok ülkenin nüfusundan fazladır.
Hala demokrasiyi umarak ve demokrasiden bir şeyler bekleyerek çözmeye çalışıyoruz bu durumu, ister istemez. Diğer insanlar daha iyi yaşasın diye çırpınıyorsun ama senin daha iyi yaşasınlar diye çırpındığın insanlar, seni öldürmek için sırada bekliyorlar ve onu sömüren insanlara da tapıyorlar