Rus-Türk ilişkilerinin düzelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu 7 ayda iki ülke de birbirinden vazgeçmediğini ortaya koydu…
Maalesef 24 Kasım’da hiç arzu etmediğimiz, bizi de o zaman üzen ve hatta şaşırtan bir hadise oldu, uçak düşürülmesi hadisesi. Ondan sonra ilişkileri düzeltmek için adımlar attık, ama tabii Rusya özellikle kendi uçağının düşmesi olayında daha duygusaldı ve ilişkilerde bir kopma oldu. Biz hiçbir zaman bunun böyle olmasını, ilişkilerimizin kopmasını istemezdik. İki komşu, dost ülke olarak her konuda hemfikir olmayabilirsiniz, ama ilişkilerin bu noktaya gelmesinin bize de bir faydası olmaz, Rusya’ya da olmaz, bölgeye de olmaz. Bu ilişkilerin kopmasının kimseye faydası olmadı. Daha sonra ilişkilerimizin normalleştirilmesi için samimi çabalarımız oldu. Çünkü biz Rusya’yı her zaman sadece komşu olarak değil, önemli bir ortak olarak da gördük. Bu nedenle bu çabalarımızı devam ettirdik. Bu süreçte de Rusya’ya karşı açıklamalarımızda dikkatli olduk, daha ölçülü bir üslup kullandık. Rusya’ya karşı herhangi bir yaptırım kararı almadık, uluslararası yaptırımlara daha önce de katılmayacağımızı söylemiştik.
‘NATO İÇİNDE RUSYA’YA KARŞI YAPTIRIMLARA KATILMAYAN TEK ÜLKE BİZİZ’
‘RUSYA VE RUS HALKINI HER ZAMAN DOST OLARAK GÖRDÜM, RUS DİLİNİ ÖĞRENME MERAKIM DA OLDU’
Bazı Rus uzmanlar, sizi Rusya’nın dostu olarak tanımlıyor. Özellikle sizin Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Başkanlığı döneminizde Rusya’ya verdiğiniz destekleri hatırlattılar. Ukrayna'da 1930'lı yıllarda yaşanan holodomor olayının (kıtlık nedeniyle milyonlarca insanın ölmesi) sözde soykırım kabul edilmesi için bazı güçlerin çabalarından bahsediyorum.
Türkiye gibi ben de Rusya ve Rus halkını her zaman dost olarak gördüm. Hatta Rus dilini öğrenme merakım da oldu. Fakat uluslararası alanda, özellikle Avrupa Konseyi’nde, AKPM’de tüm görevlerimi objektif, adaletli ve dengeli şekilde yaptım. Çifte standartlardan hep uzak durdum. Ruslara da her zaman şunu söyledim: Benim dönemimde size karşı çifte standart olmaz. Benim uygulamalarımda olmaz dedim, yazdığım raporlarda da öyle. Ve holodomor raporunu yazmak öyle kolay bir iş değildi. Zor rapordu. Ama ben objektif bir rapor yazdığımı düşünüyorum. Ve tabii bu rapordan beklentisi olanlar, örneğin dönemin Ukrayna yönetiminin beklentileri vardı, bu olaya soykırım dememi istiyordu. Ama ben siyasetçi olarak az bilgiyle holodomor olayının soykırım olup olmadığına karar veremem. Hatta hiç unutmuyorum, incelemeler yapmak için Ukrayna’ya, Kafkas bölgesine, Belarus ve Kazakistan’a gittik. Ukrayna’ya yaptığım ziyarette Yuşçenko (eski Ukrayna Devlet Başkanı) ile görüşmeden önce, bir grup bilimadamı ile buluştum. Onlarla sohbetler ettik, “Sizce soykırım mı değil mi” sordum onlara. Yüzde 40’ı soykırım dedi, yüzde 30’ı değil dedi, yüzde 30’ı da fikrim yok dedi. Ben Yuşçenko’ya şunu dedim: Benim soykırım dememi istiyorsunuz, ama sizin kendi ayarladığınız bilimadamları bile burada hemfikir olamadı. Ben nasıl tekbaşıma karar verecem? Sonuçta Ukrayna delegasyonu bile, rapor bittikten sonra gelip teşekkür ettiler. Ruslar da teşekkür etti. Bu raporu yaparken herkesi memnun etmek kolay bir şey değil. İncelemelerimin sonunda gerçekleri gördüm ve gerçekleri yazdım. Tabii dürüst, adaletli olursanız, bundan herkes memnuniyet duyar. Ve Ruslarla biz aynı siyasi parti grubunda çalıştık. Azerbaycan heyeti de vardı. Çok yakın işbirliği içinde olduk. Ben de onların çok desteğini gördüm.
Ama Rusya’nın genel olarak bölgemiz için, dünya için önemini bildiğim için her zaman tüm görevlerimde böyle bir ülkeyle ilişkilerimizin iyi olması için de elimden gelen gayreti sarfettim. Sanırım bu da Rus siyasetçiler tarafından da görüldü. Mesela Rusya Senatosu tarafından şeref madalyası alan ilk yabancıydım ben. Valentina Matviyenko bana sundu. O ve bazı Rus milletvekilleri ile şahsi dostluğumuz oldu. Leonid Slutski, Aleksey Puşkov, Sergey Narışkin, Dmitriy Rogozin, Konstantin Kosaçev, Mihail Margelov ve başkaları. Ama önemli olan iki ülke ilişkilerini güçlendirmek. Moskova’ya bir gidişimde de 3 dini lideri ziyaret ettim, Rusya Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill, Musevi Hahambaşı Lazar ve Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ravil Gaynutdinov’u ziyaret ettim. Toplumun her kesimi ile çok iyi diyalog kurduk. Bundan sonra da bu anlayış içerisinde olacağız.
‘SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ KONUSUNDA RUSYA VE İRAN BİZİMLE AYNI DÜŞÜNÜYOR’
Suriye başta olmak üzere Ortadoğu bölgesinde Rusya ile nasıl bir işbirliği mekanizması oluşturulacak?
‘KARADENİZ’DE GERGİNLİĞİN DEĞİL, İŞBİRLİĞİNİN VE DOSTLUĞUN HAKİM OLMASINDAN YANAYIZ’
Düne kadar Karadeniz bölgesinde Rusya ve Türkiye arasında faydalı askeri işbirliği vardı, ortak tatbikatlar yapılıyordu. Bugün ise bölge sık sık NATO tatbikatları ile anılmaya başladı. Eski günlere dönebilir miyiz?
Biz Karadeniz’in gerginliklerin hakim olduğu bir deniz olmasını istemiyoruz. İşbirliğinin ve dostluğun hakim olduğu bir denizin olmasını istiyoruz. Ve bu konuda tabii herkes üzerine düşeni yapmalı. Ortada kimseye yönelik hiç bir tehdit oluşmamalı. Ne Türkiye’ye yönelik, ne Rusya’ya yönelik, ne de bölgedeki diğer ülkelere yönelik. Burada Karadeniz etrafında başka ülkeler de var. Bulgaristan, Romanya, Gürcistan ve diğerleri. Ve herkesin bu anlayış içinde olması lazım. Bu anlayış olursa, gerginlik de olmaz. Hiç kimse birbirini karşı tehdit olarak da görmez. Tam tersi işbirliği olur. Ve bundan da herkes faydalanır. Ben idealini söyledim. Bölgedeki arazi gerçekler ile bu ideallerimiz bazen örtüşmüyor. İşte son zamanlarda Kırım, Ukrayna’daki gelişmelerden dolayı NATO ve Rusya arasında bir gerginlik oldu. Karadeniz’in güneyindeki ülkelerin hepsi, Türkiye dahil hepsi NATO üyesi. Dolayısıyla böyle bir gerginlik oldu, ama son NATO zirvesinde tabii caydırıcılıkla birlikte Rusya ile diyalog anlayışı da hakim oldu. Bu diyalog anlayışını sürdürmek lazım. Varolan bu sorunları, bence bu gerginlikleri diyalog yoluyla aşmamız lazım.
Rusya ile askeri teknik işbirliğine nasıl bakıyorsunuz?
Biz savunma sanayimizi güçlendirmek istiyoruz. Savunma sanayimizi güçlendirirken de bizimle teknoloji transferi, ortak yatırım ve üretim konusuna sıcak bakan tüm ülkelerle işbirliği yapmak isteriz. Daha önce NATO ülkesi müttefiklerimizle de bazı girişimlerimiz oldu. Ama maalesef NATO içindeki ülkeleri, özellikle teknoloji transferi ve ortak yatırım konusunda biraz çekimser görüyoruz. Ama biz de Türkiye olarak kendi savunma sanayimizi oluşturmak istiyoruz. Savunma sistemimizi güçlendirmek istiyoruz. Yani bu anlamda Rusya da sıcak bakarsa biz ileride bu işbirliğini düşünebiliriz. NATO içinde NATO üyesi bir ülke NATO dışındaki bir ülkeyle nasıl işbirliği yapabilir diye bir ses gelebilir. Ama Rusya ile bu konuda işbirliği yapan diğer NATO ülkeleri de var. İkincisi de sen bu konuda işbirliği yapmak istemiyorsan Türkiye ile, Türkiye’nin başka ülkelerle işbirliği yapmasına karşı çıkmaman lazım. Esas olan bu. Ama bizim için prensip şudur: Biz kendi savunma sanayimizi ve sistemimizi güçlendirmek istiyoruz. Bu anlamda bizimle bu çerçevede işbirliği, yatırım ve teknoloji transferi gibi konularda işbirliği yapmak isteyen ülkelerle biz çalışmamızı sürdürürüz.
‘RUSYA BİZİM GÖREMEDİĞİMİZ FETÖ TEHLİKESİNİ, TEHDİDİNİ BAŞINDAN GÖRDÜ’
Rusya FETÖ’nün tehlikeli olduğunu ilk anlayan ülkelerden biri. On yıl önce Rusya örgütün okullarını kapattı. Bugün Rusya ve Türkiye örgüte yönelik mücadele konusunda nasıl bir işbirliği yapabilir?
Bizim göremediğimiz tehlikeyi, tehdidi Rusya başından görmüş. Biz de bunlar kendi insanımız, vatandaşımız, inançlı insanlar diyorduk, gizli ajanların olduğunu bilmiyorduk. Yani demek ki Rusya bu konuda çekimser davranıyorsa bildiği bir şey vardır. İşin doğrusu bu. Dolayısıyla şimdi bu anlamda en az sorunlu ülkelerden de biri Rusya’dır. Çünkü bunlara Rusya fırsat vermedi. Bu anlamda Rusya’da diyalog adı altında bazı girişimleri vardır.
‘FETÖ HEPİMİZ İÇİN RİSK, RUSYA’NIN GEREKLİ ADIMLAR ATACAĞINI UMUT EDİYORUZ’
Bu konuda da tabii Rusya’nın gerekli adımlar atacağını umut ediyoruz. Türkiye’ye ulaşan bir tehdide karşı dostlarımızın desteği, bizim yanımızda olması anlamlı olur. Ayrıca bulunduğumuz çoğrafyada çok ciddi bir FETÖ yapılanması var. Başka üçüncü ülkelerde. Ve üçüncü ülkelerde bunların Türkiye’deki gibi darbe girişiminde bulunması ya da yönetimi bu yapılanmayla ele geçirmesi ya da orada güç elde etmesi de hepimiz için risktir. Bu Rusya, Türkiye, bölge için de risk. Bu konularda da işbirliği yapmamızda fayda var.
‘TÜRKİYE’DE 240 KİŞİYİ ÖLDÜREN TERÖR ÖRGÜTÜNÜN BAŞININ İADESİ TALEBİMİZ EN DOĞAL HAKKIMIZ’
Gülen’in iade konusu…
Şimdi biz Amerika’dan Gülen’in iadesini istedik. Talep ettik. Dosyaları da gönderdik. Ama şimdi bu darbe girişimiyle ilgili de belgeler, deliller ortada. Bunları Adalet Bakanı topluyor, bir dosya oluşturuluyor. Öncelikle tüm bu bilgileri Amerika’dan gelen bir heyetle paylaşacağız. 23-24 Ağustos tarihlerinde burada olacaklar. Biden (ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden) de gelecek, onunla da paylaşacağız. Daha sonra dosya oluşturultuktan sonra Adalet Bakanlığımız da belki Washington’a gidip orada dosyayı bizzat verip daha sonra da gerekli girişimlerde bulunacak. Amerika ile bu konuda anlaşmamız var. İşbirliği anlaşmamız var. Türkiye bugüne kadar ABD’nin istediği kişileri her zaman vermiştir. Sınırdışı etme, iade etme konusunda samimi adımlar atmıştır. Şimdi teröristbaşının Türkiye’de 240 kişiyi öldüren bir terör örgütünün başının Türkiye’ye iadesini beklemek bizim en doğal hakkımız. Yargıya teslim edilmesi lazım. Şu konuda da kimsenin endişesi olmasın. Gerek Türkiye içinde şu anda tutuklanan, gözaltına alınan, yargı süreci devam eden kişiler dahil Türkiye’ye iade edilen kişilerin hepsi yargıya teslim edilecek. Kararı yargı verecek. Ben sürecin de yasalarımız, kanunlarımız, Anayasamız çerçevesinde adil ve şeffaf bir süreç olacağına inanıyorum. Bu konuda da kimse korkmasın. Biz darbeciler gibi zalim değiliz. Biz darbeyi önledik. Darbe girişiminde bulunanlar hakkında da yasal işlemler, hukuki işlemler devam ediyor. Gülen için de aynı şey geçerli olacak. Diğer iade edilen veya edilecek olan kişiler için de aynı süreç olacak.
Neden Batı darbe girişimi sırasında Türkiye’de yasal iktidara zamanında destek vermedi? Rusya ise destek verdi. Bir de bazı Rus uzmanlara göre, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sert, mert duruşu sayesinde darbe girişimi önlendi…
Doğru. Erdoğan’ın dik duruşu ve halka, milletimize televizyon aracılığıyla çağrıda bulunması, milletimizin büyük kalabalıklarla meydanlara inmesine sebep oldu. Havaalanlarında, tüm şehirlerdeki meydanlarda. Ve bu 1 ay devam etti. Millet 1 ay meydan ve sokaklardan ayrılmadı. Daha devam edelim desek, daha 1 yıl devam ederdi. Tabi milletimizin cesaretinin, o tankların karşısında şehit olmak için çıkan milletimizin cesaretinin de darbe girişiminin önlenmesinde büyük rolü var. O yüzden milletimizle ne kadar gurur duysak o kadar azdır. Bu takdiri her yerden alıyoruz. Başka ülkelerin halklarından alıyoruz. Sadece Müslüman ülkeler değil, Batılı ülkelerin halklarından da alıyoruz. Türk milletine olan hayranlıklarını, saygınlıklarını gizleyemiyorlar. Evet Erdoğan mert ve açıksözlü. Bundan hoşlanan ülkeler ve siyasetçiler de var. Ama dün bir eski Ankara büyükelçisinin söylediği gibi Erdoğan’ın bu mertliği ve herkesin yüzüne karşı hatalarını söylemesinden rahatsız olanlar da çok. Onlar bekliyorlar ki, istiyorlar ki, Türkiye eskiden günlerde olduğu gibi ne derlerse onu yapsın, hiç sesi çıkmasın, yanlışa yanlış demesin. Ve Türkiye’nin politikalarını onlar belirlesin. Türkiye’deki siyasetçiler de buna uysun. Ama ne Erdoğan o eski yöneticilerden, ne de Türkiye eski Türkiye ve bu milletin de gözü açıldı.
‘PUTİN BATI KARŞISINDA AÇIKSÖZLÜ VE DİK DURUŞLU’
Türk milletinin gözü açıldı, gerçekleri görüyor. Ve biz doğruları bundan sonraki süreçte de söylemeye devam edeceğiz. Esasen birçok ülkenin ya da siyasetçilerin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den hoşlanmamasının sebebi de bu. Putin de açıksözlü, Putin de doğruları yüzlerine söylüyor, yanlışlar varsa onların yüzüne söylüyor. Onlar da Rusya ve Türkiye’yi 2. sınıf ülke olarak görüyor. Ve 2. sınıf ülkenin liderleri bize karşı nasıl böyle bir eleştiri yapabiliyor, ancak biz bunları söyleyebiliriz, onlar söyleyemez diye böyle bir anlayış var. Bu şeyleri görünce, Erdoğan ve Putin’in dik duruşunu görünce, çok rahatsız oluyorlar, ama kusura bakmasınlar, eğer anlayışları böyle devam ederse, rahatsız olmaya devam edecekler. Bizim liderlerimiz onları rahatsız etmeye devam edecek. O nedenle Batı’nın da bu işleri anlaması lazım.
‘KOSKOCA RUSYA’YA BÖYLE YAKLAŞMAK GERÇEKÇİ DEĞİLDİR’
Eskiden beri söylüyorum: Koskoca Rusya’ya bu şekilde yaklaşmak gerçekçi değildir. Bir sonuç elde edemezsiniz. Rusya’yı aşağılayarak, tehdit ederek Rusya’dan bir sonuç elde edemezsiniz. Türkiye'den de edemezsiniz. Koskoca Soçi-2014 Olimpiyat oyunlarını sadece bir konuya indirgediler. Yani gay ve lezbiyen hakları. Koskoca Rusya gibi ülkeyi sadece bir konuda indirgeyemezsiniz. O hakkı savunursun savunmazsın, ben o konuya girmek istemem. Ama bir ülkeyle ilişkileri tek bir şeye indirgediğin zaman, o zaman olmaz işte.
İşte Ukrayna’nın başına gelene bakınız. Ukrayna’yı her zaman tehdit ettiler: Kesinlikle hem Rusya hem biz olamazsın. Ya bizi seçeceksin, ya da Rusya’nın olacaksın. Böyle bir anlayış olmaz. Ukrayna’nın bugün yaşadığı şeyler, bölgedeki problemin esas sebeblerinden bir tanesi bu. Tabii Ukrayna, Kırım konusundaki düşüncemiz net. Kırım konusunda Rusya ile farklı düşünebiliriz. Ama diğer taraftan bu sürece nasıl geldik, gerçekleri de görmemiz lazım. Ve bu yanlış yaklaşımları, tüm öncesi ve sonrası görüşlerimi söylüyorum. Hatta Ukrayna’da bu sorunu yaşamadan 1,5 — 2 sene önce böyle giderse Ukrayna böyle olacak diye öngörülerimi söylüyordum, paylaşıyordum. Maalesef hepsi oldu. Batı’nın bu yaklaşımlarını değiştirmesi lazım. Patronluk taslamaması lazım. Böyle bir şey yok.
‘AVRUPA’DA POPÜLİZM HAD SAFHAYA ÇIKTI’
AB neden Türkiye’ye yönelik sözünü tutmuyor? Son olarak vizeleri de kaldırmadı?
Maalesef işte Avrupa’da artan ırkçılık, Türkiye karşıtlığı, İslam karşıtlığı, kendisinden olmayanlara karşıtlık, hoşgörüsüzlük ve İslam’la ilgili de değildir bu. Yabancı düşmanlığı ve bir çok olumsuz akımlardan dolayı popülizm had safhaya çıktı. Avrupa’da popülizm en üst noktaya çıktı. Aşırı partilere oyunu kaybeden partilerin bile bir zemin kaymasına uğradığını görüyoruz. Onlar da bu ırkçı akımlara meyil göstermeye başladılar ki desteklerini geri almak için. Kaybettikleri oyu geri alabilmek için. Böyle olmaz. Esasen bu popülizm sebebiyle de imzaladığı anlaşmayı ve verdiği sözleri tam olarak yerine getiremiyorlar. İster istemez onlar da bu popülizme girmek durumundalar, ya da etkileniyorlar. Biz de diyoruz ki bir anlaşma, anlaşmalar imzaladıysak, hepsini uygulayalım. Yani senin lehine olan uygulansın, Türkiye’nin lehine olan ya da ortada olan anlaşmalar imzalanmasın ya da onaylanmasın diye, böyle bir anlayış olmaz. Ya hepsini onaylayalım ya da hepsini bir kenara bırakalım. Böyle söyleyince de siz bizi tehdit ediyorsunuz diyorlar. Yok tehdit etmiyoruz, ama niçin yaptık bu anlaşmaları? Uygulamak için kardeşim! Uygulamazsak niye imzaladık o zaman?! Alışmamışlar böyle şeylere. Ve rahatsız oluyorlar.
Rus-Türk ilişkilerinin bozulması kimin işine yaradı? Rus uçağını düşüren pilotlar FETÖ üyesi mi? Alparslan Çelik’in soruşturması ne aşamada?
İlişkilerimizin bozulmasının Türkiye ve Rusya’ya yaramadığı açık. İşin doğrusu hiç kimseye yaramadı. İkincisi Çelik’le ilgili dava süreci devam ediyor. Dosyalar yeniden açıldı. Zaten başka suçlardan dolayı da şimdi hapiste. Haziran 2017 yılına kadar hapiste. Dosya açıldı ve devam ediyor. Hatta savcı dedi ki Rusya’ya, elinizde bilgi ve belge varsa bize gönderin, bunu da dosyaya katalım ve inceleyelim. Tabi bu süreç devam ediyor. Diğer taraftan bu uçağın düşürülmesine katılan pilotların bazıları bugün gözaltında. FETÖ terör örgütüne üye olmaktan ya da darbe girişimi içinde olmaktan dolayı bazıları şu anda gözaltında. Tabi bu süreç tamamen baştan sonra titizlikle incelenecek. Dolayısıyla bunlar tam ortaya çıkmadan şöyledir böyledir dememiz doğru değil.