‘GERGİNLİK İKİ ÜLKE İÇİN DE SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİLDİ’
İki ülke ilişkilerinde 24 Kasım 2015'te Türkiye'nin Rusya uçağını düşürmesiyle başlayan ciddi bir gerilim olduğunu kaydeden Küçükcan, "Bu hem Türkiye açısından hem de Rusya açısından sürdürülebilir bur durum değildi" dedi. Küçükcan, bunun gerekçelerini ise şöyle anlattı:
‘ERDOĞAN'IN MEKTUBU BUZLARIN ERİMESİNDE ÖNEMLİ ROL OYNADI’
‘HER İKİ LİDER DE ÖNEMLİ BİR İRADE BEYANINDA BULUNDU’
Erdoğan ve Putin'in St. Petersburg'da gerçekleşen görüşmenin ardından yaptıkları ortak basın toplantısında önemli bir irade beyanında bulunduklarını vurgulayan Küçükcan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdiye kadar ortaya çıkan durumun düzeltilmesi hem güvenlik hem de bölge politikalarında ortak bir hedefe gidilmesi konusunda anlaşıldı. Elbette iki ülke arasındaki en önemli tartışma, konuşma, anlaşma maddelerinden bir tanesi ekonomiydi. Bu ekonomik ilişkilerin 2023'de 100 milyar dolara doğru gitmesi, şu anda 35 milyar dolarlık bir ticaret hacmimiz var. Bu aslında ikili ilişkilerde iki ülkeyi birbirine bağlayan en önemli noktalardan bir tanesi. Her iki ülkenin çıkarı bu normalleşmeyi gerektiriyordu ve bu normalleşme başladı."
‘DARBEYE KARŞI EN BÜYÜK PSİKOLOJİK DESTEĞİ PUTİN VERDİ’
AK Partili Talip Küçükcan, Türk-Rus ilişkilerindeki normalleşmenin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyaretinin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra gerçekleşmesinin de önemli olduğunu vurguladı. Küçükcan, "Darbe girişimi sırasında Türkiye'nin geleneksel müttefiki Batı'dan, NATO'dan Türkiye'ye destek fazla olmadı. Bu noktada en büyük psikolojik desteği Putin verdi. Dolayısıyla Türkiye'nin yönetimi bunu açık ve net bir şekilde de gördü. O bakımdan bu yakınlaşmada 15 Temmuz esnasında Rusya'nın verdiği desteğin altını çizmekte yarar var. Önemli bir rol oynadı. İlk bakışta sembolik olarak görülebilir. Ama bazen semboller ve jestler uluslararası ilişkilerde iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesinde önemli rol oynarlar" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmesinin Batı başkentlerinde ihtiyatla karşılandığını ve kaygılara neden olduğunu ifade eden Küçükcan, bu görüşmeye ilişkin Batı'dan yükselen eleştirileri ise şöyle değerlendirdi:
"Tabi Türkiye geleneksel olarak hem Soğuk Savaş döneminde hem Soğuk Savaş sonrasında Batı güvenlik sistemi içerisinde yer alan AB'ye daha yakın ve NATO güvenlik şemsiyesi içerisinde olan bir ülke. Dolayısıyla Rusya ile pek çok konuda aslında aynı düşünmüyor. Ancak realist bir şekilde Türkiye-Rusya ilişkilerine baktığımızda bu iki ülke arasındaki gerilim mi çıkarlarına daha uygun yoksa ortak bir tutum belirlemek mi? Ortak bir tutum belirlemenin çıkarlar açısından daha uygun olduğu görülüyor. Çünkü Rusya uluslararası sistem içerisinde önemli bir aktör. Güvenlik Konseyi'nin üyelerinden bir tanesi ağırlığı olan bir ülke. Türkiye'nin bunu görmezden gelmesi söz konusu olamadığı gibi Rusya'nın da Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyadan kaynaklanan pozisyonunu görmemesi söz konusu olamazdı.
‘RUSYA İLİŞKİLER TÜRKİYE'NİN BATI’DAN KOPMASI, NATO'DAN ÇIKMASI ANLAMINA GELMEZ’
Bu tabi Batı'da birkaç şekilde yansıdı. Bazıları acaba Batı’dan kopuyor mu şeklinde daha subjektif bir değerlendirme içerisine girdiler. İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi Türkiye'nin Batı’dan kopması anlamına gelmez, NATO'dan çıkması anlamına da gelmez. Ama Türkiye'nin kendi potansiyellerini daha iyi değerlendirecek bir noktaya geldiğini gösterir. Türkiye, Batı'nın müttefiki ise, NATO'nun içinde ise, NATO içinde bile bazı ülkeler Türkiye'nin NATO üyeliğinin askıya alınması gibi konuları gündeme getirdiler Türkiye'de OHAL ilan edilince. Şu anda AB içerisinde bazı ülkeler küçük de olsa Türkiye'nin üyeliğinin askıya alınması, artık bu maceranın bitirilmesi gerektiğini söylüyorlar.
‘TÜRKİYE ALTERNATİFSİZ BİR ÜLKE DEĞİL’
Tabi bu Türkiye alternatifsiz bir ülke değil. Mutlaka Türkiye Batı'nın bir parçası olmaya uğraşacak. NATO'nun zaten içerisinde. Ama artık Türkiye özgüveni olan savunma sanayinde, ekonomik gelişmişliğinde ve istikrarında belli bir noktaya gelmiş bir ülke. Dolayısıyla Türkiye'nin Rusya ile ilgili attığı adımlar ve yakınlaşma Batı'da bazı çevrelerde kaygı nedeni olabiliyor şu anda."
AK Partili Küçükcan, Türkiye'nin AB'ye üye olmak için çalışmalarını sürdürdüğünü vurgularken, Türkiye'nin AB'den beklediği bazı adımlar olduğunu söyledi. Bu adımların en önemlilerinden bir tanesinin şu anda kapalı olan pek çok faslın açılması olduğunu belirten Küçükcan, şöyle konuştu:
"Yani Türkiye'nin AB ilişkilerinde sürecin ilerlemesi bu fasılların açılmasına bağlı. Ama burada fasılları açmayan AB'nin kendisi. Yani üyelik sürecini şu anda yavaşlatan, isteksiz davranan AB; yoksa Türkiye açısından bir problem yok. İki, şu anda AB ile Türkiye arasında önemli bir anlaşma söz konusu. Mültecilerin Türkiye kabulü ve vize serbestisi anlaşması. Bu konuda da Türkiye şu anda üzerine düşeni yapıyor ama AB ayak sürüyor biliyorsunuz vize serbestisi konusunda. Tabi ilişkiler bu şekilde ne kadar sürdürülebilir, bunun üzerinde Avrupa'nın da düşünmesi gerekiyor. Yani Avrupa, Türkiye'yi sürekli kapıda bekleterek, kapatarak, zaman zaman ülkeyi itibarsızlaştırarak acaba ne kadar bu ilişkiyi bu şekilde sürdürebilir. Türkiye artık o noktada değil. Evet biz hala AB'ye üye olmak istiyoruz, hala biz Avrupa değerlerini çok önemsiyoruz ve Türkiye'yi oranın bir parçası olarak görüyoruz.
‘TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNDEKİ MEVCUT GERİLİM SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL’
Türkiye-AB ilişkilerinde kritik bir noktadayız. AB henüz kendi içerisinde Türkiye ile ilgili kararını vermiş değil. Türkiye kararını verdi, Türkiye AB'nin parçası olmak istiyor, bunun için çalışmalar yapıyor, reformları yapıyor. Ama AB'de aynı istekliliği görmüyoruz. Fakat Avrupa’sız bir Türkiye olur mu sorusu da bugün pek çok çevrede soruluyor, çünkü Türkiye’siz bir Avrupa ne kadar güçlü olabilir, bunun üzerinde bazı sorular soruluyor ve görüşler dile getiriliyor. Sonuç itibariyle şunu söylemek mümkün. Türkiye-AB ilişkilerindeki mevcut gerilim sürdürülebilir bir gerilim değil.
Türkiye ilişkilerini koparmak istemiyor ama AB de sürekli olarak Türkiye ile ilgili açıklamalarında negatif bir dil kullanırsa elbette ki, Türkiye bu bölgesel politikalarda, küresel dengelerde kendisine çok daha farklı yerler bulabilir. Bu dünyanın rasyonel ve akılcı politikası zaten bunu gerektirir."
SURİYE'DE İŞBİRLİĞİ MÜMKÜN MÜ?
Türkiye-Rusya ilişkilerinde sorunlu alanlardan biri de Suriye konusu. İki ülkenin Suriye krizine yönelik farklı tezleri bulunuyor. Normalleşme sürecinde Suriye sorununda bir işbirliği de mümkün mü?
AK Parti Adana Milletvekili Talip Küçükcan, Türkiye-Rusya ilişkilerinin üç ana eksene oturtulması durumunda, bunlardan birinin ekonomi, diğerinin enerji, üçüncüsünün de Suriye olduğunu söyledi. Ekonomi ve enerji alanlarında ilerleme kaydedildiğinin görüldüğünü vurgulayan Küçükcan, "İlişkilerdeki en problemli alan Suriye. Suriye politikası ne olacak? Burada da Türkiye ile Rusya'nın masaya oturabilmesini aslında mümkün kılan bazı ön kabuller var, her iki ülkenin de ön kabulü" dedi. Küçükcan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir, Suriye'nin toprak bütünlüğü, Suriye bölünmesin, Suriye küçük topraklara ayrılmasın. Çünkü bu bölgede küçük devletlere ayrılma hem Türkiye açısından problemli, hem Suriye'nin bitmesi demek hem Rusya'nın Suriye politikasında bir başarısızlık anlamına gelir bu. Yani Rusya da Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasından yana Türkiye de korunmasından yana.
İkinci önemli başlık olarak anlaşılabilecek ve anlaşılan, terörle mücadele. Hem Türkiye hem Rusya bu bölgede ortaya çıkacak jeopolitik boşluğu doldurmaya çalışan terör örgütlerinin bu coğrafyada faaliyet göstermesini istemiyor. Çünkü bu bölgesel dengeleri bozuyor, istikrarı bozuyor. Dolayısıyla bu iki açıdan bakıldığında aslında ortak bir zemin olduğu belli. Ancak kısa sürede Suriye'de siyasi geçişle ilgili olarak bir çözüm olabilir mi? Muhtemelen bundan sonraki tartışma, bundan sonraki müzakereler bunun üzerine yoğunlaşacak.
‘TÜRKİYE VE RUSYA BUGÜNE KADAR DİPLOMATİK GİRİŞİMLERE DESTEK VERDİ’
Ancak şunu ifade etmekte yarar var. Suriye meselesi sadece Rusya ile Türkiye'nin bir araya gelerek çözebileceği bir mesele olmaktan öte bir mesele. ABD, Avrupa, Körfez ülkeleri ve İran pek çok ülke burada bir şekilde savaşlar yürütüyorlar. Dolayısıyla başlangıç itibariyle önemli olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü güvenlik konusunda ortak bir zemine doğru gidilecekse, istihbarat paylaşımı olacaksa, savunma sanayi konusunda iki ülke arasında bazı ortak adımlar atılacak olursa bu ister istemez bütün sorunlu alanların da masaya yatırılması anlamına geliyor ki bu önemli bir adım. Zaten hem Rusya hem de Türkiye şimdiye kadar bütün diplomatik girişimlere destek veren iki ülke aslında. Yani Türkiye de Rusya da hem BM'nin hem Arap Ligi'nin, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın, ayrıca Cenevre görüşmelerinde biliyorsunuz vardı ve destek vermişlerdi. Bunun da hareket alanı açtığını düşünüyorum her iki ülke açısından. Ama zor bir alan çok kısa sürede çözülemeyebilir.
Fakat Suriye'de krizin devam etmesi hem Rusya açısından çok ciddi riskler taşıyor hem de Türkiye açısından. Nasıl? Türkiye açısından yeni göç anlamına gelebilir. Orada özellikle Kuzey Suriye'de PYD yapılanması Türkiye'yi daha fazla tehdit edebilir, önemli bir risk. Rusya açısından şöyle bir risk var. Rusya daha ne kadar mevcut statükoyu devam ettirebilir. Yani orada uçuşa yasak bölge ilan eder, uçaklarını gönderir, askeri olarak gönderir. Yani aslında Rusya açısından bakıldığında da bitip tükenmeyen bir savaşa dahil olmak anlamına gelebilir eğer çözüm olmazsa. Peki Rusya'nın ekonomisi, siyaseti, bölge politikaları böyle bir şey için izin verir mi, elverişli bir zemin mi, değil. Yani Rusya'nın da kendi içerisinde ekonomik olarak sıkıntıları var. Dünya dengelerinde bir yeri var. Bence Rusya da bu Suriye meselesinin bir an önce çözülmesini isteyecek ki, Rusya rahatlayabilsin. Suriye'de harcadığı enerjiyi Rusya mutlaka başka bir yere yönlendirmek, kanalize etmek isteyecektir. Dolayısıyla ben başlangıç noktasının önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü her iki ülke de Suriye'deki krizin sürmesinden zarar gören ülkeler. Dolayısıyla mutlaka bir çözüm yolu olacaktır ama kolay olmayacaktır."
‘İLİŞKİLERİN NORMALLEŞMESİNİN KAZAN KAZAN FORMÜLÜ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ’
AK Partili Küçükcan, iki ülkenin tüm bu konuları konuşuyor olabilmesinin de önemli olduğunu vurgularken, "Diplomatik kanalların açılmış olması önemli imkanlar sağlıyor. Elbette bu çerçevede sadece bürokratların bir araya gelmesi değil aynı zamanda Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ve hatta bir yıl öncekinden daha ileri noktaya gitmesi için iş dünyasının, sivil toplumun, üniversitelerin, parlamenterlerin, medya kuruluşlarının rol üstlenmesi gerekiyor. Burada her iki ülkenin de şu anda iyi niyet beyanında bulunduğunu görüyoruz, bir irade beyanında bulunduğunu görüyoruz. Biz Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleşmesinin kazan kazan formülü olduğunu düşünüyoruz. Bu şekilde devam etmesini önemsiyoruz" diye konuştu.