Bu projelerden en önemli olanlardan biri de ‘Türk Akımı’ doğal gaz boru hattıdır.
Rusya-Türkiye ilişkilerinin uçak krizi öncesi boyutlara taşınmasının önünde durabilecek esas sorunlar neler olabilir? Restorasyon hangi hızla ve aşamalarla olmalı? Batı’nın karşı çıktığı ‘Türk Akımı’ projesinin perspektifleri neler olabilir?
Konuyla ilgili Sputnik Radyosu’na konuşan Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) Başkanı Süleyman Şensoy şunları söyledi.
Bu uçak krizi sonrası iki taraf da ki, özellikle Türkiye daha fazla olmak üzere, ödenebilecek her türlü bedeli ödedi ve bölgede hem ikili ilişkilerde hem de çok taraflı ilişkilerde çok büyük zaman ve kaybı kaydettiler. Dolayısıyla mümkün olduğunca hızlı bir restorasyon olması gerektiği kanaatindeyim. Ve bu sürecin diplomatik teamüllerle ve bürokratik olarak uzatılmasının da iki ülke yararına olmayacağını düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de hem bir hükümet değişikliği oldu hem de ardından bir cunta darbe girişimi önlendi. Ve burada da bu önlenen darbe girişimi içerisinde yer alan insanların da Türkiye-Rusya ilişkilerinin bozulması yönünde gayretleri olduğu da büyük ölçüde anlaşıldı. Dolayısıyla bu zirvede iki liderin bütün bu gelişmeleri ve yaklaşık sekiz ay süren bu kopukluğu tamir etmek için süreci radikal olarak yorumlaması gerektiği kanaatindeyim. Bir de Türkiye ve Rusya hem tarihsel olarak hem güncel olarak, hem yüksek işbirliği yapan hem de yüksek rekabet etmek zorunda olan iki ülke. Dolayısıyla bu rekabet kısmını yıkıcı olmaması için de Türkiye-Rusya ilişkilerinin radikal olarak yeniden yeni parametrelerle tanımlanması gerektiğini biz sekiz yıldır söylüyoruz. Umarım bu uçak krizinden sonraki yaşanan süreç de bu tanımlamaların gereğini ortaya koymuştur.
Sizce Rusya-Türkiye ilişkilerinin eski hale gelmesinin önünde durabilecek esas sorunlar neler olabilir?
İki şey var. Bir tanesi, ‘Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilerinde bir ivme kaybı var, dolayısıyla bize yöneliyor’ gibi bir yorumda bulunursa Rusya, bu bence en büyük yanlış anlaşılma olur. Ve bu, süreci yavaşlatır. Çünkü Türkiye zaten çok boyutlu dış politika izlemek zorunda olan, jeostratejik ve jeopolitik olarak konumu bunu zorunlu kılan bir ülke. İkincisi de Suriye’deki farklı pozisyonlarda bulunma konusu. Bu iki konunun iyi yönetilmesi gerekiyor. Yani, sürecin önündeki riskler olarak bu ikisini sayabiliriz. Burada da Suriye’de sağlıklı bir geçiş dönemi için muhalif gruplarla ve Esad yönetimiyle sağlıklı bir geçiş dönemi ve içerisinde Suriye’nin istikrara kavuşması için iki ülke birlikte hareket ederek bu riski ortadan kaldırabilirler.
‘Türk Akımı’ projesi bilindiği üzere hem Rusya açısından hem de Türkiye açısından yarar sağlayacak bir proje. Ama Batı’nın bu projenin olmaması için Türkiye’nin üzerinde baskı yaptığı söylenmektedir. Bu koşullarda bu projenin geleceği ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Jeostratejik olarak her projenin faydalanıcıları vardır, kaybedeni, kazananı vardır. Dolayısıyla ‘Türk Akımı’ projesinden de birinci derece menfaat sağlayacak olan ülkeler olduğu gibi, bir takım farklı alternatiflerin zora girmesi nedeniyle de bunu istemeyen ülkeler olacaktır. Bu normaldir. Ama önemli olan bu rekabeti yapıcı bir şekilde yönetmektir. ‘Türk Akımı’ için bu yıl içerisinde, bazı şekli ilerlemeler olsa da, bu önümüzdeki dört-beş ay içerisinde çok radikal bir gelişme olacağını değerlendirmiyorum. Ama 2017, 2018 için daha ciddi mesafeler katedilebilir. Bu proje, olumlu anlamda oldukça radikal sonuçları olabilecek bir proje. Dolayısıyla bu konuda ısrar etmek ve birlikte çalışmak gerekir.