Cumhuriyet’ten Alican Uludağ’ın haberine göre, HSYK’nın son kararnamesi ile Ankara Adliyesi’nden Sincan Adliyesi’ne atanan savcı Ferhat Sarıkaya dönemin Van Başsavcı Vekili Muharrem Morgül’ün bir gün kendisini odasına çağırdığını belirterek “Van 100. Yıl Rektörü (Yücel Aşkın) hakkında bir ihbarda bulunduğunu, bunun soruşturulacağını, tıbbi cihaz alımı ihalesinde yolsuzluk yapıldığını, bu konuyu araştırmamı istedi. Van’da en kıdemsiz savcı ben olmama rağmen soruşturmayı bana verdi” dedi.
Morgül’ün ‘FETÖ’ye üye olduğunu savunan Sarıkaya, şöyle konuştu: “Çocuklarım onların okullarına giderdi. Rektörün tutuklanması üzerine Başsavcı Kemal Kaçan dahil beni tebrik ettiler. Başsavcı hatta beni alnımdan öptü. Bunlardan olmamasına rağmen böyle davrandı. Başsavcının savcılar üzerinde gerçekte bir hakimiyeti yoktu. Biz vekile bağlı olarak görev yapıyorduk.”
Sarıkaya, ifadesinde Morgül’ün bu soruşturmayı Van KOM Müdürü Mustafa Uçkan ile birlikte yapabileceğini söylediğini belirterek, “Onun her türlü yardımı yapacağını söyledi. Uçkan da aynı yapıya mensup birisidir” ifadesini kullandı.
Uçkan’la genelde geceleri buluşup operasyonla ilgili konuları konuştuklarını aktaran Sarıkaya, şunları kaydetti: “Üniversite rektörü, birçok kişiye ilişkin fişleme yapmıştı. Eşi kapalı olanları, namaz kılanları, Nurcu olanları, Fethullahçı olanları ayrı ayrı yazmıştı. Çıkan belgeler içerisinde bunları gördük. Suç örgütünün bir faaliyeti olduğunu düşünerek genel sekreter ve yardımcıları üzerinden bunu gerçekleştirdiğini tespit ettim.”
HEPSİ BERAAT ETTİ, ENVER ARPALI İNTİHAR ETTİ
Van 100. Yıl Üniversitesi’ne yönelik operasyon, cemaatin ilk operasyonuydu. Dönemin Van Savcısı Sarıkaya’nın talimatıyla yolsuzluk adı altında yapılan operasyonda, Genel Sekreter Enver Arpalı tutuklandı. 11 Temmuz 2005’te tutuklanan Enver Arpalı, hakkındaki suçlamaları onuruna yediremedi ve 13 Kasım 2005’te cezaevinde kendisini asarak intihar etti. Cezaevinde bunu duyan Yücel Aşkın da kalp krizi geçirdi. Savcı Sarıkaya ise geriye kalan 10 kişi hakkında dava açtı. Van’da yapılan yargılama sonucunda tüm sanıklar beraat etti.
‘AĞABEYİMİN KATİLİ FERHAT SARIKAYA’DIR’
Arpalı’nın kardeşi Dursun Arpalı, Sarıkaya’nın gerçek yüzünü ortaya çıkarması gerektiğini belirterek, “Bunun baktığı bütün davalar irdelenmeli. Bu şahıs, ağabeyimin katilidir” dedi. Ağabeyinin ‘yerim sabittir’ demesine karşın bir türlü tahliye edilmediğini, adliyeye kelepçeli gelmek istemediği için intihar ettiğini belirten Dursun Arpalı, “Tahliye dilekçesinde, psikolojim tamamen bozuldu. Kalp ilaçları alıyorum, tansiyon hastasıyım. Sonunda beraat edeceğime inanıyorum. Tahliye edin beni dedi. Okumadan hayır dediler. Bu işin arkasını bırakmayacağız. 11 sene geçti. Halen içimizde yanan bir ateştir bu. Kolay iş değil” diye konuştu.
‘ÇİÇEK DE BEDEL ÖDEMELİ’
Dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’i suçlayan Dursun Arpalı, “Zamanın Adalet Bakanı dahil tüm sorumlular bunun bedelini ödemeli. Var mı böyle bir şey? Biz adalet adalet dedik. Pensilvanya’nın talimatıyla yapılan bir adalet mi olur? O zaman sesiniz çıkmadı. Olmayan bir adalete güvendik. Buradaki herkes suçludur” dedi.
Arpalı ailesinin avukatı Turgut Kazan, savcı Sarıkaya’nın ifadesini değerlendirdi. Bunların itiraf olmadığını, zaten Sarıkaya’nın ne olduğunun belli olduğunu söyleyen Kazan, “İfadesinde bu örgütsel ilişkisini sürdürüyor ve örgütün Pensilvanya’nın kendisi ile birlikte örgüt üyesi olarak görev yaptığı kişileri saklıyor. Sadece tutuklanmış bir kişinin adını veriyor. Oysa orada müthiş bir ekip vardı” dedi.
100. Yıl Üniversitesi soruşturmasının Fethullah Gülen suç örgütünün ilk eylemi olduğunu belirten Kazan, şunları anlattı: “O eylemin hazırlayıcıları içerisinde AKP’nin ileri geleni sayılabilecek Hüseyin Çelik ve dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek de vardı. Adalet Bakanı olarak hazırladığı kararname taslağı ile Ferhat Sarıkaya’yı oraya atadılar. 100. Yıl Üniversitesi Said Nursi Üniversitesi olarak planlandı. Erdoğan Teziç başkanlığındaki YÖK, üniversitede Fethullahçı yapılanmayı dağıtmak içinYücel Aşkın ve bir ekibi oraya atadı. Hüseyin Çelik o yerel seçimde belediyeyi bize verin üniversiteyi halledeceğiz diye konuşmalar yaptı. Onlar da belediyeyi AKP’ye verdiler. Ve böylece düğmeye basıldı.”
‘İNTİHAR GÜNAH MI DİYE SORUYORDU, ÇAMAŞIR İPİ VERDİLER’
Arpalı’nın muhafazakar biri olduğuna dikkati çeken Kazan, kendisine atılan iftira karşısında ezildi ve cezaevinde kendisiyle görüşmeye gelen imama “İntihar Müslümanlıkta günah mıdır” diye sorduğunu anlattı. Hatta Arpalı’ya cezaevinde iki tane çamaşır ipi verildiğini söyleyen Kazan, Arpalı’nın bununla kendisini astığını kaydetti.
Ferhat Sarıkaya’nın 'zavallı bir adam' olduğunu söyleyen Kazan, şöyle devam etti: "Bu iddianame falan yazamaz. İki cümleyi yan yana getiremez. Cemil Çiçek’e Meclis Başkanı’yken sordum. Siz o iddianamelerin nerede yazıldığını biliyor musunuz diye. Bilmez olur muyum dedi, hepsi Ankara’da yazılıyor, flaş bellekle gidiyor dedi. Bütün bunların hepsi AKP cemaat ortaklığı içinde yapıldı."
Öte yandan Sarıkaya da Hürriyet’ten Mesut Hasan Benli’ye önemli açıklamalarda bulundu. Sarıkaya’nın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:
“Van’da önce bir rektör soruşturması yaptım. Daha sonra Şemdinli olaylarına ilişkin dosya bana verildi. O dönemde Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan İlhan Kaya (açığa alınan tutuklu Yargıtay üyesi) konuyla ilgilenmeye başladı. Kaya ile ailecek görüşmeye başladık. Görüşmelerde dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt ismini gündeme getirmeye başladı. İlhan Kaya, altımızdan girdi üstümüzden çıktı, ‘Büyükanıt’ın ifadelerini getir iyi olur, iyi olur, darbe yapma imkânı var gibi’ söylemleri oluyordu. ‘Bir kitapevinin bombalanması olayı nasıl Büyükanıt’a bağlanır’ diye kafamda soru işaretleri vardı. Ancak, TBMM’deki komisyona ifade veren Mehmet Ali Altındağ’ın ifadesinin getirilmesinde ısrarcı oldu. İlhan Kaya’nın yönlendirmeleri sırasında basiretim bağlandı. Ben de ifadeyi getirerek dosyaya koydum. İddianamenin bir kısmını kendim yazdım. İlhan Kaya da birkaç paragraf ekledi. Herkes, ‘Bu iddianameyi bir savcı yazamaz’ diyordu, ben onurumu, gurumu ayaklarım altına alıp ‘ben yazmadım’ diyemiyordum. Terör kısımlarını ben yazmadım.
‘BU OLAY YÜZÜNDEN İHRAÇ EDİLİNCE BÜLENT ARINÇ İŞ TEKLİF ETTİ’
Bu olay yüzünden ihraç edildikten sonra dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç, Meclis’te hukuk danışmanı olmamı teklif etti, kabul etmedim. İlhan Kaya, yapılan iş tekliflerini kabul etmemi istedi; ‘Hoca Efendi Anadolu’dan böyle bir kahraman çıkmış, bunun ihtiyaçları ölünceye kadar karşılansın diye vasiyette bulundu’ dedi. Ben o zaman kullanıldığımı anladım. Daha önce İlhan Kaya’nın cemaatçi olduğunu bilmiyordum. Bilsem bu işe girmezdim. İş tekliflerini de reddedince ekonomik anlamda teslim oldum, muhtaç hale geldim.
‘MAAŞIMI CEMAATTEN ALDIM’
2011 yılına kadar, yani mesleğe kabul edilinceye kadar cemaatten, bir hâkim ve savcının aldığı maaş kadar maaş aldım. Elden maaş veriyorlardı. Mecburen almak zorunda kaldım. Daha sonra can güvenliğim tehlikede diye önce Güney Afrika’ya daha sonra Bosna’ya gönderildim. Oradayken de maaş almaya devam ettim. 2011 Mayıs ayında mesleğe döndüm. Bundan sonra maaş almadım; ama çocukların eğitim parasını almaya devam ettim. İkinci yıl ödemeyeceklerdi, ben de ‘madem vasiyeti niye ödenmiyor’ diye sitemde bulundum. Çocuklarımın okulu için yıllık 8-10 bin lira para alıyordum. 2013 Mart ayında yapılan kayıt parasını aldım, 2014 Mart’ında almadım. Çocuklarımı oradan alıp başka bir yere kayıt edebilirdim ama işte hiç değilse koleji bitirsinler, kolejde okusunlar diye düşündüm. Aslında doğru değildi. (‘Savcı olurken kolejde mi okudunuz’ sorusu üzerine) Hayır devlet okulunda okudum.
‘İNTİHAR EDEN REKTÖRÜN AİLESİ HAKLARINI HELAL ETSİN’
(‘Pişmanlıklarınız neler’ sorusuna) Rektör yardımcısının intiharı, elbette ailesine çok acılar yaşattı. Allah gani gani rahmet eylesin. Çok üzüldüm. O dönem duyunca şok oldum. Hemen iddianameyi hazırlayıp mahkemeye sundum. İş işten geçince pek bir şey olmuyor, ama gerçekten haklarını helal etsinler. Elbette insan pişman olmaz mı? Hele haksızlık yapılmışsa çok vahim. Kul hakkıdır bu. Biz inançlı insanlarız, bilerek yapmadım. Kader dediğimiz böyle bir şey. Bunun mazereti yok.
‘BÜYÜKANIT MAĞDUR EDİLDİ’
Ben kullanıldım, bilmeyerek kullanıldım. Yargı eliyle birçok kişi mağdur edildi. (Eski Kara Kuvvetleri Komutanı) Yaşar Büyükanıt mağdur zaten. Büyükanıt ve ismi geçen komutanlar için pişmanlığımı dile getirdim. O dönemde vazifemiz olmayan işler yaptık. Rektör Yücel Aşkın da benden kaynaklı olarak mağduriyetler yaşamıştır. Sonucun böyle olacağını bilemezdim. Ama ihale dosyası çok netti. Bu dosyada bile bile yanlış yapmadım. Ama Büyükanıt dosyasında bir şekilde yanlış yaptım.
‘DARBE HAİNLİĞİN ZİRVESİ’
Darbe gecesi evde vatan ve millet için dua ettik. Darbe girişiminden sonra Mehmet Saltan beni aradı, ‘Ne zaman döneceksiniz, bu işten haberiniz var mı’ diye sordum. ‘Ne münasebet’ dedi. ‘Allah belanızı versin’ diye kapattım telefonu. Darbe girişimi hainliğin en zirve noktasıdır.”
‘KUCAKLARINA DÜŞMÜŞTÜM’
Cemaatten sadece Mehmet Saltan’ı tanıyordum. Sadece maaşımı getiriyordu, yılda bir kere de çocukların okul parasını getiriyordu. Cemaatle bağlantım, buydu. O da kucaklarına düştüğüm için kabul ediyordum. Beni kendilerine mecbur ettiler. Ama bir taraftan da konuşmamı ‘Bu işi cemaat yaptı’ dememi engellemek için beni götürdüler yurtdışına.
‘OH, İYİ Kİ PARALARINI ALMIŞIM’
Kendi kendime bazen bunlar devletten milletten, himmet, kurban adı altında almışlar, almışsam zaten milletin parasını almışım. Bazen ‘oh iyi ki almışım’ dediğim de oldu. Bir savcı arkadaş ‘Keşke fazla alsaydın’ dedi. Yok dedim. Sonuçta milletin parası bu. Himmet vermedim. İstediler ama kabul etmedim.”