‘CAMİLER BİR SİYASAL GÖRÜŞÜN ARKA BAHÇESİNE DÖNÜŞMEMELİDİR'
Bu darbe girişiminden hepimizin çıkarması gereken büyük dersler var. Bu darbe girişiminden neleri ders olarak çıkarmalıyız?
Şunu herkesin bilmesi lazım, camiye, kışlaya, adliyeye siyaset girmeyecek. Buralara siyaset girerse işte bunlar olur.
Camiler bir siyasal görüşün arka bahçesine dönüşmemelidir. Çünkü din siyaset alanına girmez. Herkesin inancına saygı göstereceğiz.
Kışlaya siyaset asla girmemelidir. "Askeri okullara soruları çalıp girelim, devlete kendi adamlarımızı yerleştirelim…" Niçin göz yumdunuz şimdiye kadar, niçin gereğini yapmadınız?
Atatürk Nutuk'ta askerin siyasete girmemesi gerektiğini çok net anlatır.
Dönemin paşaları ‘biz hem komutanlık yapalım hem de milletvekilliği yapalım' der. Atatürk buna karşı çıkar, "Ya ordu ya siyaset" der.
Bu kadar önemlidir. Ordunun sıcak siyasetin unsuru haline getirmek Türkiye'yi felakete sürükler. Bugün geldiğimiz nokta odur.
Bu darbe bize bir şey daha öğretti: Bilimsel, laik eğitimin ne kadar önemli olduğunu gösterdi.
Laik eğitimin olmadığı aklını kiraya veren bir düzende sistem değişmez. Yeniliklere bilime Türkiye kapılarını kapatır. Sadakatten söz ediliyor. Sadakat güzel bir kavramdır. Ama akılla sadakat bir arada olmalıdır. Aklı bir kenara bırakılıp sadece sadakat olunca Türkiye bugünkü tabloyla karşılaşır.
Bakara suresi der ki, ‘Aklınızı kullanmıyor musunuz?' İnancımız da zaten bunu emrediyor. Bütün dünyanın keşfettiği bu gerçeği biz neden keşfetmiyoruz.
‘DARBECİLER, DİKTA HEVESLİLERİ DAYATIR'
Siyaset aynı zamanda özeleştiri yapma sanatıdır. Halkımız der ya ‘geçmişten hiç mi ders almadın' diye. Nasıl oluyor da Türkiye yeniden bir darbenin eşiğine geliyor. Eğer geçmişten ders alsaydık tarih tekerrür etmezdi.
Geçmişi kötü analiz ederseniz toplumu felakete sürüklersiniz.
Bir şey daha öğretti bu darbe girişimi, siyasetin bir dayatma değil uzlaşma işi olduğunu gösterdi. Darbeciler, dikta heveslileri dayatır.
"Akıl akıldan" üstündür diyoruz. Bir raya gelip bir sorunu çözelim diye bunu söylüyoruz. Bir dayatma kültürü vardı bize, topluma, medyaya. Darbe girişimi bu dayatmanın ne kadar yanlış olduğunu gösterdi.
İşi ehline vermezsen Türkiye bu tür olaylarla karşılaşır. Defalarca liyakat sistemi ile oynamayın, devleti çökertirsiniz dedik.
Devlete sızma filan yok. Bunlar devlete bilerek ve istenerek yerleştirildi. Bu gerçeği bilelim. Darbe girişimi bize bir şey daha gösterdi: Demokratik parlamenter sistemin gücünü gösterdi. Gazi Meclis'in gücünü gösterdi. Uçaklar bombalarken bu Meclis açık kaldı. TBMM başkanına teşekkür ediyoruz. Bütün milletvekillerine teşekkür ediyorum. Açık tuttular Meclis'i.
‘DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEMİMİZ DAHA GÜÇLÜ HALE GETİRELİM'
Parlamentonun gücü bir kez daha kanıtlandı. Demokratik parlamenter sistemimiz daha güçlü hale getirelim. Başka arayışlara girmek ülkemizi daha başka felaketlere sürükleyebilir. Bu darbe girişim ayrıca koşulsuz demokrasiye sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Tanklara bir ülkenin ezilemeyeceğini gördük, öğrendik.
‘HALKIN DİRENME HAKKI DEDİĞİMDE ELEŞTİRMİŞLERDİ BENİ'
Halk olarak direnme hakkımızı kullandık. "Halkın direnme hakkı" dediğimde eleştirmişlerdi beni. Şimdi görüyorsunuz siyasetçi ileriyi gören insandır aynı zamanda. İleriyi görmüyorsanız neden siyaset yapıyorsunuz?
Bu darbe girişimi bize cumhuriyetin kurucu değerlerinin ne kadar önemli olduğunu ve o değerlerden vazgeçildiğinde başımızın belaya girdiğini gösterdi.
Cumhuriyeti kuranlar ‘ümmet' değil ‘millet' dedi. Şunu kimse unutmasın bu ülkenin cumhurbaşkanları başbakanları bakanları milletvekilleri müsteşarları genel müdürleri cumhuriyet olmasaydı o makamlara gelemezlerdi.
Ne diyordu Mustafa Kemal Atatürk, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyordu. Kimseye imtiyaz tanınamaz diyordu. Bu darbe bize özgür medyanın da önemini gösterdi. Medyaya baskı vardı. Benim senin vergileriyle yayın yapan TRT, iktidar partisinin borazanı konumuna gelmişti. Tarafsız yayın yapması lazım. Umarım siyaset kurumu bütün bunlardan ders çıkarır.
Birilerinin aleyhine yayın yapmak neredeyse suç oldu. Medyanın ne kadar önemli olduğunun farkına varmak zorundayız.
Bu darbe demokratik laik sosyal hukuk devletinin ne kadar önemli olduğunu bize öğretti. Laikliğin ne kadar önemli olduğunu bize öğretti. Yıllarca propaganda yaptılar laiklik dinsizlik diye. Ama bugün bir gerçek ortaya çıktı: Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir.
‘BİR KİŞİ SUÇ İŞLEMİŞSE AİLESİNİ SUÇLAYAMAZSINIZ'
Darbeciler suç işlemişse yakalayıp adalete teslim ederseniz. İşkence devleti zora sokar. Bir kişi suç işlemişse ailesini suçlayamazsınız.
Bir çocuk gece ter içinde kalkıp annesine sarılıyor, "Benim babam darbeci değil" diyor. Yeni mağdurlar yaratmamalıyız. Suçların şahsiliği ilkesinden asla vazgeçmemeliyiz. Aileyi, mahalleyi bir kurumu suçlamak asla doğru değil.
‘ER VE ERBAŞLARI LİNÇ EDENLERİN DE YAKALANIP ADALETE TESLİM EDİLMESİ LAZIM'
Adalet ama intikamla adalet değil. Adalet hukukun üstünlüğü ilkesiyle olacak.
Er ve erbaşları linç edenlerin de yakalanıp adalete teslim edilmesi lazım. Adalet herkes için hepimiz için gereklidir. Onların ailelerini de korumalıyız. O babaların annelerin bir suçu yok. Son derece dikkatli bir dil kullanmak çok önemlidir.
Darbecilerin getirdiği darbe hukukundan Türkiye'yi arındırmamız lazım. Demokrasi üzerindeki her vesayete karşı çıkacağız. Birilerinin gölgesini asla kabul etmeyeceğiz. Ne darbe ne dikta diyoruz. Tam demokrasi diyoruz.
Geçmişte FETÖ terör örgütünün mağdur ettiği insanlar var. İntihar edenler oldu, hapis yattılar, aileleri bile suçlandı. Bunların tamamının suçsuz olduğu çıktı ortaya. Eğer bu ülkede adalet kırıntısı varsa o insanların itibarları iade edilir ve görevlerinin başına dönerler.
Darbeyle mücadele edilirken bir cadı avı başlatılmamalıdır. Kurunun yanında yaş da yanmıştır her darbeden sonra. Bu atmosfer çok tehlikelidir.
Bir kurum diyor ki bütün dekanlara istifanızı verin. Hiçbir itiraz yok. Birisi çıkıp da "Ben bilim insanıyım" diyemiyor. Böyle bir atmosfer demokrasiye, bilime, insanlığa zarar verir. Başka bir örnek: İnsanlar yakalanıyor. Doğru adliyeye. Hakim kendisine gelenleri tutuklamaya mecbur hissediyor. Böylesine tehlikeli bir atmosfer.
Ve iş dünyası üzerindeki baskılar. Efendim, "Bu bankaya neden para yatırdı?" Bu bankayı sen açmadın mı? Sen izin vermedin mi? Bunun adı hükümetin vatandaşına tuzak kurması demektir.
TSK'NIN YAPISINI DEĞİŞTİREN KHK
Bir genel müdür düşünün. Bakan talimat verecek cumhurbaşkanı talimat verecek başbakan talimat verecek. Şimdi bu adam ne yapacak? Farklı talimat verirlerse ne olacak.
Bir koalisyon hükümeti düşünün. Başbakan ayrı, bakan ayrı partiden, farklı talimatlar verecekler. Nasıl olacak bu iş?
Mete Han'dan bu yana orduda hiyerarşi vardır ver bozulmamıştır. Bu hiyerarşinin bozulmaması lazım.
Şimdi bunu duyunca bazı çevreler, "Vay efendim işte bak ordudan yanalar" diyecekler.
Evet, kardeşim ben Türkiye Cumhuriyeti'nden yanayım, MB'yi nasıl savunuyorsam orduyu da öyle savunuyorum.
Ordu sivilleşmez. Ordu sivil iktidara hesap verir. Hiçbir kurum denetim dışında olmamalıdır.
Son olarak başkomutanlık işine değinmek istiyorum. Başkomutanlık görevi TBMM'nindir. Türkiye kurulduğundan bu yana başkomutanlık yetkisi TBMM'dedir.
Başkomutanlık yetkisi Mustafa Kemal Atatürk'e üçer aylık sürelerle verilmiştir. Atatürk kendi yetkilerini dahi kısıtlamıştır parlamentoyu güçlendirmek için.
Bu cumhuriyeti kuran kişi yetkilerini devrederken birileri ortada "ben başkomutanım" diye gezinmesin. Yetki parlamentodadır.
‘BU YETKİ MECLİS'İN NAMUSUDUR'
Yasada, "TBMM adına cumhurbaşkanı temsil eder" deniyor. Yani sadece temsil eder. Bu yetki Meclis'in namusudur. Bu Meclis gazi Meclis'tir yetki Meclis'tedir.