Akkuyu Nükleer Santral ve Türk Akımı'nın da görüşmede gündeme gelmesini beklediğini kaydeden Sezer, Putin ile yapılacak görüşmenin Türkiye'nin dış politikadaki dönüşüm sinyallerini daha net vermesi açısından bir fırsat bile teşkil edebileceğini vurguladı.
Türkiye'den Rusya'ya bakanlar düzeyinde ziyaretler yapılıyor, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da 9 Ağustos'ta Rusya'ya gideceği açıklandı. Size göre 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye-Rusya ilişkilerinde atılan adımlarla ilgili bir hızlanma mı var?
Özür olayından sonra ilişkilerin bir ivme kazanacağını zaten kesin gözle bakıyorduk. Özellikle Erdoğan ve Putin arasında bir zirvenin gerçekleşeceğine dair Ağustos ayında medyaya haberler de düşüyordu. Başta turizm ve ticaret, mega projeler olmak üzere ikili ilişkilerde bir iyileşme dönemi yaşanacağı bekleniyordu. Ancak 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte iki önemli sonuçla karşı karşıyayız.
‘BATI İLE YAŞANAN SORUNLAR TÜRKİYE İLE RUSYA'YI AYNI DÜZLEME İTİYOR'
Nedir bu önemli sonuçlar?
Bunlardan bir tanesi Türkiye'nin başta ABD ve Fethullah Gülen'in iadesi olmak üzere yaşadığı hafif gerginlik ortamı diğeri AB ile ilişkiler. İster istemez Türkiye'yi Batı'dan uzaklaştırıcı, uzaklaştırıcı demesek bile Batı ile arasına mesafe koyucusu bir sürece itti. Bu doğal olarak Türkiye'yi Rusya'ya yaklaştırıyor. Rusya'nın da gerek ABD gerekse AB ile yani Batı ile ilişkilerin, Ukrayna üzerinden, ekonomik ambargo üzerinden Batı ile yaşadığı sorunlar ve sıkıntılar Türkiye ile Rusya'yı ister istemez aynı düzleme itiyor.
İkinci konu, darbe girişiminin özellikle bu şekilde kanlı bir şekilde bastırılması ve darbecilerin halkın üzerine, TBMM'ye ateş açacak bir boyutta tavır sergilemeleri ister istemez Rus uçağı ile ilgili tartışmaları da tekrar gündeme getirdi. Burada ben Rusya'nın ordu içerisindeki Fethullah Gülenci yapılanma ile o Rus uçağının düşürülmesi arasında ister istemez bir bağlantı kurduğunu düşünüyorum. Zaten bizim medyamızda da bu yönde açıkça haberler yer aldı. Dolayısıyla bu da yine Erdoğan'ın Putin nezdinde imajında birtakım temiz sayfaların açılmasını da beraberinde getiriyor, getirecektir, daha da getirecek. Çünkü Rusya takdir edersiniz ki Türkiye'deki oluşumları salt medyadan izleyecek bir ülke değil. Gerçi uçak krizinden sonra gerek Davutoğlu'nun (eski Başbakan Ahmet Davutoğlu) gerekse Erdoğan'ın bu olayı açıkça sahiplenmesi konuyu NATO'ya taşıması bir soru işareti olarak kalsa da Rusya nezdinde, bu gelişmelerle ben Putin nezdindeki Erdoğan imajında da ben ciddi bir düzelme demek istemiyorum ama ciddi bir temiz sayfa açılacağını düşünüyorum. Dolayısıyla özrün de bu darbe girişiminden hemen önce gelmiş olması… Zaten şöyle de bakabiliriz, bu özür olayı gerçekleşmeseydi bile 15 Temmuz'dan sonra bu süreçte de tırnak içinde sürpriz gelişmeler olabilirdi ama özür dilemenin de daha önce gerçekleşmiş olması iki ülke ilişkilerini eski günlerine döndürmek için yeni bir iklimin ortaya çıktığını gösteriyor bize.
Türkiye'den Rusya'ya giden heyette ekonomi bakanları ve bürokratları bulunuyor. Rusya ziyaretinin ana gündemi ekonomi ve enerji konuları olduğu da belirtiliyor. Bu temaslardan sonra ekonomik ilişkilerde ne bekliyorsunuz?
Özür mektubunun hemen ertesinde her iki ülkenin dışişleri bakanlıkları ve ilgili kamu kuruluşları nezdinde zaten teknik düzeyde temaslar yapılıyordu. Dışişleri Bakanlığı'ndan içinde farklı kamu kurum ve kuruluşlardan temsilcilerin de yer aldığı bir heyet temaslarda bulunmuştu. Dolayısıyla bugünlerde bu aşamada bir hasar tespiti yapılıyor. Özellikle turizm, ticaret konuları başta olmak üzere diğer mega projelerde hasar tespiti yapılıyor. Buradan nasıl bir yol haritası izleneceğine dair çalışmalar yürütülüyor, bunu söyleyebiliriz. Ekonomik anlamda bizim önceliklerimizle Rusya'nın öncelikleri farklı. Biz turizm, ticaret, müteahhitlik hizmetleri başta olmak üzere birtakım konularda Rusya'dan ivedi adımlar atmasını talep ettik, ediyoruz. Rusya da tabii mega projeler açıkça söylemek gerekirse Akkuyu Nükleer Santral ve Türk Akım projesi olmak üzere, Türkiye'nin yeni pozisyonunu öğrenmeye ve onu da Türkiye ile müzakereye hazırlanıyor.
‘EKONOMİ BAKANI ZEYBEKCİ'NİN RUSYA'YA GİTMESİ ÇOK ÖNEMLİ'
Ekonomi Bakanı'nın ziyareti bu açıdan çok önemli. Ekonomik saha bizim önceliğimiz olduğu için bu temasın Ekonomik Bakanı tarafından gerçekleştiriliyor olması sürpriz değil. Burada belki bir dipnot olarak söyleyebiliriz. Ekonomi Bakanlığı aynı zamanda Akkuyu Nükleer Santral için çeşitli teşviklerden ve ayrıcalıklardan yararlandırılması amacıyla Rusya'nın talep ettiği stratejik yatırım kararını veren kuruluş. Bu çok önemli. Dolayısıyla bugüne kadar Ekonomi Bakanlığı'ndan Akkuyu'ya yönelik böyle bir karar çıkmamıştı. Sanırım Rus tarafı bu konuyu da bizzat Sayın Ekonomi Bakanı ile görüşecek.
İkinci bir konu Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ile birlikte Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli'nin de gideceği belirtilmişti. Ben de sizin haberinizden öğrendim Sayın Canikli yerine Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'in heyete dahil olduğunu. Gerek Sayın Şimşek'in gerekse Sayın Canikli'nin üstlenmiş olduğu görevlere bakıldığında spesifik olarak Rusya ile ilişkilerde hangi konuların gündeme geleceğine dair bir yorum yapmak çok zor. Çünkü çok farklı sahalarda görev yapıyorlar. Bu da Sayın Ekonomi Bakanı Zeybekci'nin Rus Başbakan Yardımcısı ile de görüşecek olması münasebetiyle sanırım heyetler arasında denklik anlamında bir anlam ya da önem taşıyor. Onun dışında da tabii Sayın Erdoğan'ın ziyaretiyle vesilesiyle yapılacak ya da atılacak adımlarda, son rötuşlarda bir üst düzey görevlinin dosyaları derleyip toparlayacağı ya da 9 Ağustos'ta gündemin belirlenmesinde önem arz edeceği ortaya çıkıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin'in 9 Ağustos'ta yapacakları açıklandığı bu görüşmeden neler bekliyorsunuz? Bu görüşmenin de ana gündemi yine ekonomi mi olur yoksa, başta Suriye olmak üzere bölgesel konular mı olur?
Öncelikle şunu ifade edeyim, bu ziyaretin sadece yapılıyor olması bile Türk dış ilişkileri açısından çok önemli. Çünkü Türk dış ilişkilerindeki gelişmeler ya da projeler, sorunlar, konular görüşülmesi açısından liderler arasında artık bir açık kanal tesis edildiği anlamına geliyor. Bu çok önemli. Kuşkusuz bu görüşmelerin iki büyük gündem maddesi olacak. Bir tanesi ekonomi ile ilgili başlık diğeri de başta Suriye olmak üzere uluslararası ilişkiler yani bölgeye yönelik ilişkiler.
‘TAHKİM SÜRECİNDE DE OLUMLU GELİŞME SAĞLANACAĞI KANAATİNDEYİM'
Ben ekonomik konularla ilgili şunu söyleyeyim. Rusya'nın gündemi Akkuyu ve Türk Akımı. Özellikle BOTAŞ'ın tahkime götürdüğü doğalgazda geçmişe yönelik olarak fiyat indirimi konusu var. Ben burada da bir olumlu gelişme sağlanacağı kanaatindeyim. Yani tahkim sürecine gidilmeden de tarafların bu konuda iyi niyetlerini göstermek açısından her iki tarafın da taviz vererek bir adım atılacağını düşünüyorum. Türkiye açısından da turizm, ticaret konuları var. Yani bu konular son derece ağırlıklı konular.
‘PUTİN GÖRÜŞMESİ DIŞ POLİTİKADAKİ DÖNÜŞÜM İÇİN FIRSAT OLABİLİR'
Ama bu konuların önündeki son bariyeri kaldıracak ya da bu konularda sağlanacak gelişmelerin önünde tırnak içinde söylüyorum adeta bir engel teşkil eden Suriye ve bölgeye yönelik konular da en az bu konular kadar önemli olacak. Ben bu noktada özellikle Türkiye'nin Suriye ve bölgeye yönelik konularda eski müzakere konumunun sürdürülmeyeceğini düşünüyorum. Burada Türkiye zaten öteden beri Başbakan Binali Yıldırım ile birlikte bir yumuşama sinyalleri veriyordu. Türkiye açısından belki de Putin ile yapılacak bu görüşme Türkiye'nin dış politikadaki dönüşüm sinyallerini daha net vermesi açısından Türkiye açısından bir fırsat bile teşkil edebilir. Burada Türkiye'nin ben eski konumunda ısrarcı olmayacağını düşünüyorum. Rusya'nın göstereceği ya da Rusya'nın üzerinde ısrarla durduğu çıkış yolunun belki de Türkiye için bir fırsat hatta bir şans olacağını da düşünüyorum. Burada malum Suriye konusundaki ısrarcı tutumumuz ya da politikamız özellikle PYD ile birlikte çok farklı boyutlara ulaştı. Üstelik artık Türkiye'de ne Başbakanlık makamında ne de Dışişlerinde Davutoğlu gibi şahin bir politikacı yok. Dolayısıyla Binali Bey'in (Başbakan Binali Yıldırım) varlığı, olumlu üslubu dış politikada Türkiye'nin zaten bir çıkış yolu arama sürecinde bulunuyor olması bir fırsat yaratacak.
‘TÜRKİYE ABD İLE ÇOK ÖZEL BİR DÖNEME GİRİYOR'
Tabii burada şu da akla geliyor, bu bizi Batı'dan daha da mı uzaklaştırır? Türkiye burada bir darbe girişimi süreci yaşadığı için bu konuda yaşanan bir travma söz konusu, Fethullah Gülen ile ilişkilendirilen bir süreç söz konusu. Burada ABD ile ilgili ilişkilerimizde bizim konjonktürel olarak şöyle bir talihsizliğimiz var. Biliyorsunuz ABD'deki başkanlık seçimleri ve başkanlık seçimlerinden sonra yeni başkanın görevi Ocak ayında alacak olması, ABD'de de Türkiye'ye yönelik izlenecek politikanın çok net olduğu kanaatinde de değilim. Yani orada da bir karar alıcılar nezdinde bir çözülme tam olarak bu kelimeyi kullanmak istemiyorum ama bir koordinasyon eksikliği olduğunu da düşünüyorum. Dolayısıyla hem ABD'nin bu iç durumundan kaynaklanan hem de Türkiye'de darbeye teşebbüslerine yönelik olarak oluşmuş toplumsal direnç ve toplumsal bakış, bu işin arkasında ABD'nin olup olmadığının tartışılıyor olması tabii Türkiye'yi ABD ile çok özel bir döneme getiriyor, bu açık.
AB ile ilişkilerde ise ben sorunun idam tartışmalarıyla başladığını, alevlendiğini düşünüyorum. Ama bu da konjonktürel bir tartışma. Bunun darbe girişiminin getirdiği psikolojiyle ön plana çıkartıldığını, bir vatandaş talebi olarak ön plana çıkartıldığını, hükümetin veya Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da buna sessiz kalınamayacağını belirtmesinin ilişkilerin gerilmesindeki ana nokta olduğunu düşünüyorum. Ben kişisel olarak Türkiye'nin böyle bir konuda adım atmayacağını düşünüyorum. Adım atılacak olsa bile zaten bu geriye dönük olarak yürümeyecek. Ama son dönemde Batı basınında Avrupa'da özellikle gözaltına alınan, darbe girişiminde bulunanların gözaltı süreçlerindeki tırnak içerisinde işkenceye maruz kaldıklarına yönelik haber ve fotoğrafları paylaşıyor olması da tabii Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkilerde bir başka sorun olarak ortaya çıkıyor.
‘LİDERLER ZİRVESİ SONRASI ADIMLAR BATI'DAKİ ENDİŞEYİ GİDEREBİLİR'
Ben bu konuda da liderler toplantısı (Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AK Parti, CHP, MHP lideriyle yaptığı toplantı) akabinde kısa sürede Türkiye'de Batı'yı tatmin edecek, Batı'yı tatmin etmek amacıyla değil ama Türkiye'de atılacak adımların Batı'daki telaşı ya da Batı'daki endişeyi giderebileceğini düşünüyorum.
‘TÜRK AKIMI PROJESİ İÇİN UYGUN BİR ORTAM'
- Akkuyu Nükleer Santral ile ilgili bir süreç devam ediyor. Türk Akımı projesi bu görüşmelerden sonra yeniden canlandırılabilir mi size göre?
Siyasi olarak Türkiye'nin başta ABD ve AB ile bugünkü ilişkileri ve Rusya'ya yakınlaşması Türk Akımı projesi için çok uygun bir ortam oluşturuyor. Çünkü Türk Akımı projesi gündeme geldiğinde başta ABD olmak üzere Avrupa'dan da çeşitli olumsuz sesler gündeme getirilmişti. Bugün bu siyasi iklimin bu proje önünde Batı'dan gelen bir tepki olmaması sonucunu beraberinde getiriyor, olsa bile bu Türkiye'nin bugünkü iklimde ciddiye almayacağı bir boyut olacak. Birincisi bu.
İkincisi Türk Akımı projesinin Türkiye medyası ya da Türkiye'deki enerji uzmanları tarafından pek algılanmadığını düşündüğüm bir boyutu var. Biz Ukrayna, Moldova, Romanya ve Bulgaristan üzerinden bugün zaten Rusya'dan 14 milyar metreküp gaz alıyoruz. Bu Batı-1 ve Batı-2 hattı, özel sektörün ve BOTAŞ'ın fiilen ithal ettiği hat. Türk Akımı'nı oluşturan hatlardan bir tanesi münhasıran Türkiye'ye gelecek ve Karadeniz'den boydan boya tıpkı Mavi Akım gibi Trakya'da Kıyıköy'de Türkiye topraklarına ulaşacak. Yani bu şu anlama geliyor. Bizim Rusya'dan bugün almış olduğumuz gaz aynı miktarda akmaya devam edecek fakat aradaki aracı ülkeler ortadan kalkacak. Bu da beraberinde fiyatlarda mutlaka bir indirimin, ucuzlamanın gündeme gelmesini sağlayacak. Dolayısıyla biz Türk Akımı projesinden, Rusya'dan yeni veya ilave bir doğalgaz almıyoruz bugünkü şartlarda. Zaten aldığımız doğalgazın hattını değiştiriyoruz. Birincisi bu. İkincisi ilk başta dört hat olarak düşünülen bu hatla birlikte Avrupa'ya da doğalgazın gitmesi söz konusu Türkiye topraklarından geçerek. Bizim zaten Avrupa'ya gidecek doğalgaz hatları konusunda çok öteden beri istekli ve arzulu bir boyutumuz var. Hatta sadece hatlar geçmesin bir enerji merkezi olalım gibi bir stratejimiz var. Dolayısıyla bu stratejide Türkiye'nin bu amacına hizmet edecek bir strateji yani ben Türkiye ile Rusya arasındaki bir ting tang'in kurucu başkanı olarak bu projeyi savunuyor olmam tırnak içinde söylüyorum ‘farklı' anlaşılabilir. Ama ben burada Türkiye'nin milli çıkarlarını önceleyerek konuşuyorum. Çünkü ilave bir gaz gelmeyecek. Türkiye için hattın yönü değişiyor. İkincisi Avrupa'ya gidecek hattaki Avrupa derken burada AB'nin projeye karşı mı değil mi tartışması bir tarafa, bizim Yunanistan ve İtalya'nın bu proje konusunda ne kadar istekli olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Birkaç ay önce bunlar işbirliği anlaşması dahi imzaladılar Rusya ile birlikte. Dolayısıyla bu proje bizim orta ve uzun vadede milli çıkarlarımız açısından bize hizmet edecek bir proje. Ben bunu çok net bir şekilde ifade ediyorum, her platformda da savunmaya hazırım. Bu projeyle ilgili çalışmaların da hızlanacağını düşünüyorum. Özellikle projenin önünü tıkayan doğalgazla indirim konusu nihayetinde tahkime gittiğimiz konuda eğer olumlu bir gelişme sağlanırsa ki sağlanacağını düşünüyorum, bu projenin de önü açılacak bu proje de gerçekleşecek.