Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dokuz Türk vatandaşının öldüğü Mavi Marmara’ya ilişkin olarak “Türkiye’den böyle bir insani yardımı götürmek için günün başbakanına mı sordunuz?” sözlerine Karar yazarı Hakan Albayrak tepki gösterdi.
İsrail ablukası altındaki Gazze’ye yardım götürmek için yola çıkan gemide bulunanlardan biri olan Albayrak’ın ‘Esef’ başlıklı yazısı şöyle:
Demek ki Erdoğan’a göre Mavi Marmara öncülüğündeki “Gazze’ye Özgürlük Filosu” inisiyatifi lüzumsuz ve de edepsiz bir gövde gösterisinden ibaretti.
O yöndeki ifadelerinden ötürü Cumhurbaşkanımıza teessüf etmeden evvel, bir hususu açıklığa kavuşturmak isterim:
Gazze’ye belirli malzemelerden başka malzemelerin gönderilmemesine ambargo, Gazze’ye giriş çıkışlar engellenerek bölge halkının felç edilmesine ise abluka diyoruz.
İkisi irtibatlı, ama aynı şey değil. Mavi Marmara projesine başından beri karşı olan hükümet, ambargonun hafifletilmesi üzerinde durarak, “Biz İsrail’le anlaştık. İsrail’in Aşdod limanı üzerinden Gazze’ye şu şu yardımları göndereceğiz. Mavi Marmara’ya, Özgürlük Filosu’na gerek yok. Ortalığı karıştırmamak lazım” diyordu. Benim de aralarında bulunduğum ‘edepsizler’ ise şunu savunuyordu: “Bizim vurgumuz ablukaya. Gazze, İsrail toprağı değil. İsrail’in işgali altında da değil. 2005’te Gazze’den çekildi İsrail; orayla ilişiğini kesti. Sonra, 2007’de, Gazze’den İsrail’e yönelik herhangi bir askerî eylem de yokken, sırf Gazze halkını bezdirip HAMAS’a karşı ayaklandırmak için bölgeyi karadan, havadan ve denizden ablukaya aldı. 2 milyona yakın Filistinliyi oraya hapsetti. Onlara ‘Seyahat, uluslararası ticaret, doğru dürüst beslenme ve tedavi görme hakkınızı elinizden aldım’, dünyaya da ‘Benim iznim olmadan bu bölgeye kimse giremez ve bir somun ekmek bile sokamaz’ diyor.
Neticede “Özgürlük Filosu” ablukayı kaldırtamadı, ama ambargonun şiddetinin azalmasına vesile oldu; Mavi Marmara katliamından evvel Gazze’ye İsrail üzerinden sadece 80 kalem malzemenin girişine izin verilirken, Mavi Marmara’dan hemen sonra bu sayı binlere çıktı. Mısır’daki Hüsnü Mübarek rejimi de Mavi Marmara’nın etkisiyle Refah sınır kapasını bir süreliğine açıp Gazze’yi kısmen rahatlattı. Ambargo, Mavi Marmara öncesindeki kıyıcılık derecesine bir daha hiç ulaşmadı. Şehitlerin celbettiği bereket.
Tekrar: Asıl mevzu, ablukayla mücadele idi. Erdoğan, Mavi Marmara katliamı üzerine bozulan Türkiye-İsrail ilişkilerinin “normalleşmesi” için “özür” ve “tazminat” şartlarına “Gazze’ye ablukanın kaldırılması” şartını da ilave edince, bu arada Mavi Marmara’yı ele güne karşı yüksek sesle savununca, hatta Fethullah Gülen’in “Otoriteden izin alınmalıydı” sözünü de eleştirince, ‘Demek ki Erdoğan, İHH ve partnerlerinin inisiyatifini takdir etmeye başladı’ diye düşünmüştük. Şimdi, hükümetin İsrail üzerinden Gazze’ye zaten yardım gönderdiğini hatırlatıp Mavi Marmara’nın ablukaya karşı yelken açmasını “gövde gösterisi” diye nitelendirmesinden anlıyoruz ki, öyle değilmiş. Aradaki iletişim problemi çözülememiş. Bahsedilen hadise aynı hadise, ama konuşulan konular farklı.
İletişim problemi önemli, ama Erdoğan’ın öyle konuşmasını mazur gösterecek kadar değil.
Erdoğan öyle konuşunca, bazı ‘Reisten fazla Reisçiler’ hemen durumdan vazife çıkarıp İHH’ya hunharca saldırmaya başladılar. Neyse ki maşeri vicdan ağır basıyor, onların akıl almaz itham ve hakaretleri sağduyu deryasında boğuluyor. Boğuluyor boğulmasına da, ‘Bu noktaya nasıl gelebildik?’ sorusu içimizi kemirmeye devam ediyor.
Ali Haydar Bengi, Cengiz Akyüz, Cengiz Songür, Cevdet Kılıçlar, Çetin Topçuoğlu, Fahri Yaldız, Furkan Doğan, İbrahim Bilgen, Necdet Yıldırım ve Uğur Süleyman Söylemez’e selam olsun.”