Türkiye'nin Kasım 2015'te düşürdüğü Rusya'ya ait uçağın paraşütle atlayan pilotu Oleg Peşkov'u, Türkmendağı'ndaki militanlarla birlikte ateş ederek öldürdüklerini açıklayan Alparslan Çelik'in de aralarında bulunduğu sanıkların harp silahı bulundurdukları gerekçesiyle yargılandıkları davanın ilk duruşması bugün İzmir'de yapıldı.
Dosya kapsamında yargılanan 14 kişiden bugün mahkemeye çıkan tutuklu 7 sanığın tahliyesine karar verildi. Alparslan Çelik, başka bir suçtan kesinleşmiş cezası ve hakkında çeşitli suçlardan soruşturmalar devam ettiği için hemen tahliye olamayabilir.
‘MİLLİ GÜVENLİK' GEREKÇESİYLE YAYIN YASAĞI
Sanıklardan Alparslan Çelik, İsmail Demir, Murat Gezer, Fatih Arslan, Mustafa Develi, Bayram Karaaslan, Asil Tırnova duruşmada hazır bulundu. Sanık avukatlarının ‘bazı beyanlar güvenlik açısından sıkıntı yaratacağı için duruşmanın basına kapalı yapılması' talebi kabul edildi. Mahkeme "Milli güvenliğe verilmesi muhtemel zararı önlemek amacıyla, sanıkların beyan ve açıklamalarının yayımlanmasının yasaklanmasına" karar verdi.
ALPARSLAN ÇELİK: SİLAHLAR YARALI MİLİTANLARIN
Alparslan Çelik savunmasında Türkiye içerisinde herhangi bir eylemlerinin olmadığını belirterek olaydan iki gün önce yürüyerek Suriye'den Yayladağı'na girdiklerini ve ardından Abdülhamit Han Birliği Komutanı'nın aracıyla yola devam ettiklerini söyledi.
Abdülhamit Han Birliği'nin bazı militanlarının çatışmalar sırasında yaralandıklarını ve sınır hattında oldukları için Türkiye'ye girdiklerini, silahların da bu şekilde içeri sokulduğunu ileri süren Çelik, "Bu silahları yetkililere teslim etmek üzere araca bırakmışlar, benim haberim yoktu" dedi.
İzmir'e geldiklerinde yemek için bir restorana girdiklerini belirten Çelik, bu esnada polislerin geldiğini aktardı.
SİLAHLARI SAHİPLENEN SANIKLAR İFADE DEĞİŞTİRDİ
Emniyette silahların kendilerine ait olduğunu kabul eden sanıklar ise mahkemede, "Silahlar bize ait değil, kimin olduğunu bilmiyoruz" şeklinde savunma yaptılar. Polislerin "Siz mücahitsiniz. Zaten bu silahtan da bir şey olmaz. En fazla para cezası alırsınız" dediklerini bu nedenle silahları sahiplendiklerini ileri süren sanıklardan bazıları ise, "Silahlar yaralı mücahitlere ait, onları korumak için bizim olduğunu söyledik" şeklinde ifade verdiler. Üzerinde silahla yakalanan ve parmak izi de tespit edilen sanık İsmail Demir ise, bagajda gördüğü silahların kime ait olduğunu sormak üzere yanına aldığı sırada yola çıkmaları gerektiğini, bu nedenle silahların üzerinde kaldığını ileri sürdü. Demir, parmak izi raporunu kabul etmediğini söyledi.
Emniyetteki ifadesinde araca Adana'dan bindiğini söyleyen sanık, mahkemede beyanını değiştirerek, Suriye'den yürüyerek Yayladağı'na geldiğini ileri sürdü.
SANIKLAR HİLTON OTELE GİTMİŞ
Mahkemedeki ifadelerine göre sanıklar, Suriye'den yürüyerek Hatay'ın Yayladağı ilçesine girdiler. Burada kendilerini araçlarla bekleyen diğer sanıklarla buluşarak Adana'ya gittiler ve yaralı ‘mücahitleri' ziyaret ettiler. Grup daha sonra Denizli'ye, oradan da İzmir'e geçti. Hilton Otel'de kısa bir süre geçirdikten sonra yemeğe çıktılar ve bu sırada polis operasyon yaptı.
ÇELİK'İN AVUKATI: PARMAK İZİNİ SİLMEK İSTESE, HEPSİNİ SİLERDİ
Alparslan Çelik'in avukatı mahkemede yaptığı savunmada "Bazı silahlarda parmak izi çıkması, bunların silinmek istendiği şeklinde yorumlanmıştır iddianamede. Bazı silahların ve bıçakların üzerinden parmak izi çıkmış, bazılarında çıkmamıştır. Eğer silinmiş olsaydı hiçbir parmak izi çıkmaması gerekirdi. Şüphe sanık lehine yorumlanır" dedi.
‘SİLAH ÜZERİNDEKİ KAN MÜCAHİTLERE AİT OLABİLİR'
Sanık avukatlarından Faik Zafer Kırelli de mahkemede söz alarak, "Bir silahın üzerinde kan izi çıkmış. Bu kan Suriye'de çarpışan mücahitlere ait olabilir" dedi.
Avukatların söz almasının ardından kararını açıklayan mahkeme, yurtdışına çıkış yasağı getirerek sanıkların adli kontrol tedbiri ile serbest bırakılmalarına karar verdi. Davanın ikinci duruşması 4 Kasım 2016 günü saat 10.00'da yapılacak.
SANIKLAR NEDEN DENİZLİ VE İZMİR'E GİTTİ?
Sanıkların Adana'nın ardından neden Denizli ve İzmir'e seyahat ettikleri henüz açıklığa kavuşmadı. İstanbul Üsküdar Ülkü Ocakları'nda görev aldığını ve Yayladağı'na gidip geldiğini belirten bir kişi, Sputnik'e açıklama yaptığı sırada Denizli'de bir dernekleri olduğunu ve bu dernek aracılığıyla Türkmendağı'na yardım götürdüklerini belirtti.