Peki Türkiye’deki insan hakları savunucuları, AB’nin bu tür iddialarına katılıyor mu? Onlar, vize muafiyet sürecinin askıya alınmasını nasıl açıklıyorlar? Bu sürecin yeniden başlama perspektifini nasıl görüyorlar?
Konuyla ilgili Sputnik’e konuşan İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan şunları söyledi.
Avrupa Birliği’nin Türkiye ile böyle bir anlaşma içerisine girmesi zaten yanlıştı. Çünkü bu, mülteci hukukuna aykırı bir durumdu. Avrupa Birliği kendi topraklarına Suriyeli mültecilerin gelmemesi için Türkiye’yi böyle bir anlaşmaya zorladı ve Türkiye böyle bir anlaşmaya girdi. Burada Avrupa Birliği’nin sorumluluğu var. AB, anlaşmanın askıya alındığını açıkladı, çünkü Türkiye vize ile ilgili kriterlerden çok önemli olan hususları, yani 7 kriteri yerine getirmedi, ve yerine getirmeyeceğini açık açık deklare etmişti; örneğin, Terörle Mücadele Kanunu’nu değiştirmeyeceği gibi.
Şimdi başka nokta bakın şu: Avrupa Birliği Türkiye’deki iç göçün daha yeni farkına vardı. AB, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunda Kürt yerleşim yerlerinde en az 500 bin Kürdün zorla yerinden edindiğini daha yeni farkediyor. Bizim bunu defalarca ikaz etmemize rağmen. Yani Avrupa Birliği Suriyeli mültecilerden kurtulayım derken aslında Türkiye’nin içinde yeni büyük bir Kürt dalgasıyla karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle de olsa gerek bence bu sürecin yürümeyeceğini anladı, yani Türkiye’nin üçüncü bir güvenli ülke olmadığını anladı ve bu süreci şimdilik askıya aldığını söyledi ama bu sürecin oluşmasına Avrupa Birliği’nin katkısı büyüktür, sorumluluğu büyüktür. Avrupa Birliği bu konuda gerçekten samimiyse ciddi bir özeleştiri yapmalıdır. Türkiye zaten Suriye ile ilgili yanlış bir politika izliyordu. İşte sayın Davutoğlu’nun Başbakanlığı bırakması, yeni bir ekibin iş başına gelmesi, bürokratların değişmesi aslında Suriye’de izlenen politikanın ne kadar yanlış olduğunun da üstü örtülü bir itirafı ama halen Türkiye bu Suriye ile ilgili izlediği yanlış politikadan tamamen vazgeçmiş değil, hala oradaki Kürt gruplarıyla iyi ilişki kurmaktan kaçınıyor. Oysa Türk sınırının güneyinin çok büyük bir kısmı Kürtlerin kontrolünde. Türkiye’nin aslında Kürtlerle iyi ilişki kurması gerekirken tersini yaptı, oradaki cihatçı örgütlerle ilişki kurmayı tercih etti ve büyük bir hata yaptı. Bu hatanın bedelini maalesef mülteciler ödüyor. Milyonlarca insan yerinden, yurdundan edindi. Ben Avrupa Birliği’nin bu süreci durdurmasıyla birlikte Türkiye’nin de umuyorum bu yanlış politikasını değiştireceğini ve Suriye’de iç barışı sağlamak bakımından özellikle Suriye’deki Kürtlerle iyi ilişkiler kurarak bu süreci atlatabileceğini düşünüyorum.