Bazı uzmanlar bu tür adımların, bazı ülkelerin NATO’yu kendi amaçları doğrultusunda Rusya’ya karşı bir baskı aracı olarak kullanmak istemelerinin belirtileri olduğunu iddia etmekte.
Peki bu tür iddialar ne kadar doğru? Bu tür inisiyatiflerin uygulamaya konulması bölgede yine bir silahlanma yarışı dönemini başlatmaz mı? Türkiye’nin ulusal güvenliğinin ABD’nin sözde ‘ortak savunma’ kavramı içinde görülmesi Türkiye’nin çıkarlarıyla ne kadar bağdaşır bir durum?
Konuyla ilgili Sputnik’e konuşan 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı, Chatham House Uluslararası Güvenlik Programı Akademisi Kıdemli Üyesi, Müttefikler-Arası İhtiyat Subaylar Konfederasyonu eski Başkan Yardımcısı, (Emekli) Tuğgeneral Haldun Solmaztürk şunları söyledi.
Şimdi Türk Dışişleri Bakanı’na, mümkün olsa da kendisine sorsam, o bunları biliyor mu? Yani 1972’den 2002’ye nasıl gelindi? 2002’den bugüne nasıl gelindi? Bugünkü durumun geçmişi nedir, biliyor mu, bilmiyor mu? Bunları bildiğini sanmıyorum. Geçmişi, eğitimi, deneyimi buna müsait değil. Ama bu işlerden anlayan kişilerin tereddütsüz olarak bu soruya vereceği cevap, ‘evet’tir. Yani bunun genişletilmesi iki taraf arasında, yani NATO ile Rusya Federasyonu arasında yeni bir silahlanmayı ve özellikle balistik füzelere yönelik silahlanmayı geri getirecektir. Yani bir yerde Soğuk Savaş dönemine tekrar dönülecektir. Bu anlamda da endişe verici. Ama Türk Dışişleri Bakanı niye bunu böyle söyledi? Bilerek mi söyledi, tabi onu bilemiyorum. Kendisine sormak lazım.
Mehmet Emin Değer’in 1977’de basılan ‘CIA,Kontrgerilla ve Türkiye’ kitabında Türkiye’nin ulusal güvenliğinin ABD’nin ‘ortak savunma’ kavramı içinde görülmesi sakıncalı olduğunu ve bunun, Amerika’nın Türkiye’ye karşı ambargo kullandığı zaman çok açık bir şekilde görülmüş olduğunu ifade etmişti. Şimdiki Türk Hükümeti aynı hataya düşmüyor mu? Nitekim Kıbrıs sorunu henüz çözülmüş değil, Yunanistan hem NATO hem AB üyesi vs. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nedir?
Bir ülkenin, yani söz konusu Türkiye’nin kendi milli güvenliğini ABD’nin veya bir başka ülkenin güvenliğine bağlaması, onun içerisinde mütalaa etmesi bilerek veya bilmeyerek, yani fiilen veya anlaşmalı olarak, tabi ki uygun bir şey değil. Herkes kendi menfaatini, çıkarını öne alır. Eğer Türkiye, yani Türk Hükümeti veya Türk liderler böyle bir şey yapıyorlarsa bu, bir hatadır. Geçmişte de hataydı, bugün de hata, gelecekte de hata olur.
Ama netice itibariyle Türkiye, NATO’nun bir üyesidir, uzunca bir süredir, ta 1952’den beri. Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri ile NATO üyeliğinden öncesine dayanan stratejik bir işbirliği var. Bu işbirliğinin gereği yapılması gereken şeyler varsa yapılmalıdır. Ama burada önemli olan, Türkiye’nin kontrolü yitirmemesi, kontrolü kaybetmemesidir. Türkiye kontrolü kaybederse, Türkiye’nin de içinde olduğu düzenlemeler, kararlar, uygulamalar o zaman belki Türkiye’nin ulusal çıkarlarına da zarar verecektir.
Ama NATO’nun bu balistik füze sistemi konusunda tabi esas olarak bu, NATO sistemi deniyorsa da aslında bir ABD sistemidir. Şimdi bu ABD sistemini NATO içinde Türkiye ve diğer üyeler ne kadar kontrol eder, onu şu anda görevde olmadığım için bilemiyorum. Ama bunu kontrol edecek tedbirlerin alınması lazım. Alınmazsa, o zaman Türkiye’nin kontrolü dışında Türkiye’ye faydası olabileceği gibi zararları da olabilecek gelişmeler olabilir.
Bazı uzmanlar, Türkiye ve Polonya’nın şu anda NATO’yu kendi amaçları doğrultusunda Rusya’ya karşı bir baskı aracı olarak kullanmak istediklerini iddia ediyorlar. Sizce bu iddiaların gerçeklik payı var mı?
Ben bu iddialara bu şekilde katılmıyorum. Şöyle katılmıyorum. Böyle yorumlanabilecek beyanları var. Yani her iki ülkenin Dışişleri Bakanlarının, Romanya Hükümeti biraz bunların dışında kalıyor, yani Bükreş daha makul, daha tarafsız, daha objektif, ama Polonya’da ve Türkiye’de, özellikle de Polonya’da böyle bir sertleşen bir söylem var. Ama bu söylemin arkasında ben, ABD’nin olduğunu görüyorum. Yani bu Polonya’nın kendisinden kaynaklanan veya Türkiye’nin kendisinden kaynaklanan bir söylem değil, bunun arkasında ABD var. Yani ABD böyle söylemelerini istiyor. Ha şimdi bunun arkasında da ABD’de şu anda yürütülmekte olan başkanlık seçim süreci var diye düşünüyorum.
Bir de tabi ki, ABD’de eskiden beri, Soğuk Savaş döneminde de bugün de sertlik yanlısı bir çekirdek var. Bu çekirdek zaman zaman güçleniyor ve ABD’nin kararlarını, 2002 ABM Anlaşması’ndan çekilme kararında olduğu gibi, zaman zaman iktidarın dışında ve uzağında kalıyor. Bu sefer ağır tenkitlere başlıyor. Şu günlerde, yani özellikle Varşova’daki NATO Zirvesi’ne dönük dönemde ve ABD’de başkanlık seçimleri sürecinde bu sertlik yanlısı grup uygun bir fırsat buldu ve bunu değerlendiriyor. Tabi bu, ne ABD’nin, ne Avrupa’nın, ne Türkiye’nin, ne Rusya Federasyonu’nun çıkarına, menfaatinedir. Yani tekrar Soğuk Savaşa dönmekten mutlu olacak bir grup, bir ekip, bir siyasi düşünce damarı var. Bu damarın kontrol altına alınması lazım. Ama öyle de olsa böyle de olsa, ülkeleri yönetenleri sorumluluk içinde hareket etmeleri ve Soğuk Savaş dönemine tekrar dönüşün değil, Avrupa’da yeni bir işbirliği ve güvenlik arttırıcı bir sistemin, yeni bir anlaşmanın peşine düşmeleri lazım. Belki ABD başkanlık seçimlerinden sonra ve Varşova’daki NATO Zirvesi’nin bitmesinden sonra önümüzdeki yıldan itibaren belki bu yönde gelişmeler olabilir, yoksa tekrar Soğuk Savaş dönemine dönme riski var, bundan endişeliyim.